Doğum sath-ı mailine girdim Hadi bana eyvallah

Doğuma 2 hafta kala, bedenim dar gelmeye başladı bana.

Sanki derim, içindekini sarıp sarmalaya yetmeyen bir kumaş...

Geriliyor...

Bir çarşaf getirin gözünüzün önüne.

İki taraftan asılıyorsunuz, cırt diye yırtılıyor.

Yırtıldığım filan yok tabii.

Mecaz, mecaz!

Öyle hissediyorum...

Olduğum yerde çatlamamak için de her türlü önlemi alıyorum.

Ama şu anda onu takan kim?

Daha ciddi sorunlarım var:

Sırt üstü yatamıyorum, yüz üstü yatamıyorum.

Zormuş yani 8. ayın bu ikinci yarısı!

Bir yan pozisyonum var, sürekli o pozisyonu alıyorum.

Yine de nafile...

Sanki göğsümün üzerinde normalden daha iri bir adam oturuyor.

Zaman zaman nefes bile almam zorlaşıyor.

Hele 5 dakikada bir o tuvalete taşınmalar yok mu, beni mahvediyor.

Prostatlıları çok iyi anlıyorum.

Tam yaptım bitti derken, haydaaaa tekrar geliyor.

Sonra, bırakın bir şey yemeyi, su içsem, içimde kızıma yer kalmıyor.

Biz ikimiz bu bedene sığmıyoruz!

Mümkünse daha geniş bir beden alabilir miyiz?

*

Ama...

Ama...

Ben de bugüne bugün inat bir kadınım!

Öyle kolay teslim olmam.

Zorlandığımı kendime bile itiraf etmiyorum, edemiyorum.

Belki de 69 modeller böyle, artık bilmiyorum, ayıp geliyor.

‘Hasta değilim ki. Delirdiniz galiba, ne ayaklarımı uzatması?’ diyorum.

Ya da ağrı eşiğimin yüksek olduğuna kendimi inandırıyorum.

Bir faaliyet, bir faaliyet...

Hálá spor yapıyorum.

Araba kullanıyorum.

Kızımın odasıyla uğraşıyorum.

Çocuklu bir evin eksiklerini tamamlamaya gayret ediyorum.

Anlayacağınız at gibi çalışıyorum.

Anasını satayım hálá sanki hamile değilmişim gibi davranıyorum.

*

Dur demem lazım aslında!

Biraz önceye kadar öyleydi yani.

Alçak doktorum, bugün itibarıyla her şeyi yasakladı.

Seks ve spor dahil!

Rahimde kasılmalar ve tansiyonun yükselmesi erken doğum işareti olabilirmiş.

Olmaya da bilirmiş.

Ama artık sadece doğuma konsantre olma zamanım gelmiş.

Ya işte böyle...

Bir süre bu acıya katlanacağız...

Ne yazı yazabileceğim ne sevişebileceğim...

Hayatımdaki 2 büyük eğlencenin elimden alınması takdir edersiniz ki, çok koyuyor bana.

Ama elbet bir yolunu bulurum ben.

İngilizce’de bir laf vardır, çok severim, ayrılırken söyler insanlar birbirine:

‘Benim yapmayacağım şeyleri sen de yapma!’

Ben size tersini söylüyorum:

Benim yapamayacağım şeyleri siz yapın!

Tamam mı?

Özellikle bilgisayar ve kalem gerektirmeyeni...

Sizi seviyorum.

Bol sevişmeli, tüy gibi hafiiiif günler diliyorum.

(İmza: Sevgilisi tarafından eve hapsedilmiş 8.5 aylık hamile kadın!)

HAMİŞ: Gestapo gibi davranan ve her şeye yasak koyan sevgilimi atlatabilirsem, olan bitenden sizi haberdar edeceğim, söz... Gerçi, o her şeyi benim iyiliğim için yaptığını söylüyor ama... O da ne sesini duyuyorum... Buraya doğru geliyor... Sırtıma yastık koyup ayaklarımı kaldırmam gerekiyor... Acilen, şu patlamış mısırları da saklamam icap ediyor... Nereye döksem acaba? Hay Allah tuz da yasak artık bana... Hadi görüşürüz sonra!

Yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum

8
aydır karnındaki bebeğinden başka bir şey yazmamakla suçlanan ben, yemedim içmedim size bir bilanço çıkardım.

Buyrun, buradan yakın:

8 ayda tam 38 adet röportaj yapmışım.

8 ayda 32 hafta var...

(Soner Yalçın, Eren Talu, Özlem Önal, Neslihan Acu, Nurgül Yeşilçay, Canan Çelikbaş, Şener Şen, Yalçın Küçük, Zekai Demir, Uğur Dündar, Tibet Sanlıman, Berna Sağlam- Fem Güçlütürk, Mehmet Okur, Mustafa Sarıgül, Bünyamin Sürmeli, Tamer Karadağlı, Arzu Balkan, Stelyo Pipis, Gülse Birsel, Birol Ünel, Hikmet- Dildar Göreci, Mehmet Şevket Eygi, Kemal Derviş, Strato Dalçinyadis, Kerem Doksat, Serdar Eren, Didem- Sinem Balık, Uğur Cebeci, Tan Sağtürk, Tuna Kiremitçi, Sanem Çelik, Nuriye Akman, Nazmiye Güçlü, Zeynep Sağıroğlu, Monik Benardete, Seda Sayan, Talat Gülbay.)

Yine son 8 ayda 146 adet Gözlük yazısı yazmışım.

Bunun 21 tanesi okur mektubu, 11 tanesi Dubai yazısı, 7 tanesi sevgili yazısı, 1 tanesi evlilik yazısı, 18’i de hamilelik yazısı, bugünkünü de eklersek 19.

Geriye kalan 87 tanesi ise tamamen farklı konularda yazılmış.

Şimdi bu tabloyu ‘Bebeğinden başka bir şey yazmıyor’ diye yorumlayabilmek için, nasıl söylesem, biraz iyi kalpli olmamak gerekiyor!

Ayrıca şu var:

Ben yazmaya başladığımda, toplumla yaptığım sözleşmede bu da vardı.

Yani yazmaya başladığım günden beri her şeyi okurlarımla paylaştım.

Ben nasıl sizin stilinize saygılıysam, siz de benimkine en azından aynı saygıyı duymak zorundasınız.

Sizin benim üzerimde hiçbir hakkınız yok.

Ben sizin olmamı istediğiniz kişi olmak zorunda da değilim.

Hasbelkader bir şekilde böyle olmuşum ve hayatımı böyle sürdürmeye niyetliyim.

Ayrıca beni Abdi İpekçi veya Sabiha Sertel’lerle kıyaslamak da hem onlara ayıp hem de bana...

Siz benim siyaset alanında yazdığım bir tane yazı gösterebilir misiniz?

Ama yaptığım işi de küçümsediğimi zannetmeyin...

İşimi seviyorum.

Yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum.



HAMİŞ:
Şunu da düzeltmek isterim. Doğrusu Betül Mardin değil, Betûl Mardin olacak. Betül, keçi anlamına geliyor. Dil konusunda biraz daha özen gösterilmesini talep ediyorum!!!
Yazarın Tüm Yazıları