Paylaş
Karşı gruptaki bir gazetede yazan meslektaşımın Hillary Clinton'ın ‘‘kendisini 100 kadınla aldattığı ortaya çıkmasına rağmen, cinsel skandalları yüzünden Başkanlığı kaybetme tehlikesi beliren eşi Bill Clinton'ı savunmak için kolları sıvaması’’nı müthiş bir coşkuyla karşıladım.
Yani yakınımda bir yerlerde olsa, alnından öperdim.
Büyük br heyecanla tebrik ederdim.
Üstelik onun eşini değil, aslında ‘‘kendi iktidarı’’nı kurtarmak için çabaladığını da bilirdim.
Ama bu benim düşüncem.
Dahası, anlaşılıyor ki bu konuda herkesin düşüncesi farklı.
O konudaki değerli düşüncelerime birazdan geleceğim...
* * *
‘‘Zipper-gate’’ beni müthiş eğlendiriyor.
Hayatı ve etrafımda olan bitenleri yakın takibe almama huyumu bir kenara bıraktım, hangi kanalda ‘‘Bill’’ lafını duysam, ekranın camına yapışıyorum, İnternet'ten olayı adım adım takip ediyorum. Dolayısıyla bu konuda yazılmış her şeyi de sular seller gibi okuyorum. Susurluk'u bu kadar ciddiye almış olsaydım valla çözerdim.
Yazılarını büyük bir keyifle takip ettiğim eski genel yayın yönetmenim Mehmet Yılmaz, pazar günü bu konuya değinmiş.
Yazısının bir bölümünde de şu cümlelere rastlayınca...
Tabii, hemen üzerine atladım:
* * *
‘‘Clinton Hanım bildiğiniz gibi son derece tahsilli. Amerika gibi bir ülkede kocasından çok daha zengin olabilir. Paranın ‘güç’ demek olduğu bir ülkede kendisine kocasının bundan sonra sağlayabileceği kadar itibarlı bir konum yaratabilir. Peki Hillary'nin zaten yıkılıp gittiği çok açık ortaya çıkan evliliğe, dişi ve tırnağıyla sarılmasının sebebi ne o zaman? Sadece ‘aşk’ bu durumu açıklayabilir mi? Aşkın gözünün kör olduğuna ben de inanıyorum. Ama ‘tek taraflı bir aşk’ ne kadar sürebilir? Neredeyse 20 yıla varan bir evlilikte ‘tek taraflı aşkı’ koruyabilmek mümkün mü?’’
Ben maalesef bu konuda kendisine katılamıyorum.
Çünkü:
1. Bir kere bizler dış kapının son mandalı olarak (ilişkiyi yaşayan iki kişi dışında herkes dış kapının mandalıdır ve o ilişkiyi anlamaya çalışmak boşa zaman harcamaktır, bu yazıdaki tek tez de budur aslında) Bill ve Hillary çiftinin yaşadıkları şeyin tek taraflı olduğunu nereden biliyoruz?
2. Erkeğin ‘‘cinsi münasebetler’’e girdiğini bildiğimiz için artık karısını sevmediğine nasıl kanaat getiriyoruz?
3. Yani bu şartlar altında bu tür ‘‘cinsi ilişikiler’’e girilirse ‘‘resmi olan eş’’ sevilmez, ilişkiye girilenler, yani ‘‘gayri resmi eş’’ler mi sevilir? Resmi ilişkide olan kadın sevilmediği için mi farklı kadınlarla ilişkiye girilir? Demek istiyorum ki, sizce Clinton başka kadınlarla da sevişmeyi istiyor ya da sevişiyor diye Hillary'i sevmiyor mu oluyor?
* * *
Mehmet Yılmaz yazısını ‘‘Doğrusunu isterseniz artık kafam çok karışık. Galiba bu kadınları anlamaya çalışmanın ‘boşa harcanmış bir mesai’ olduğunu düşünenler haklı’’ diye bitirmiş ki, gülümsemeden edemedim.
Gerçi ona da katılmıyorum:
Çünkü yukarıda da yazdığım gibi boş harcanmış mesai olan, ‘‘kadınları’’ değil bir ‘‘ilişkiyi’’ anlamaktır diye düşünüyorum.
Her ilişki tektir.
Ve kesinlikle kodları farklıdır.
Kafa yormak, yorum yapmak, ‘‘öyleyse şöyle’’ gibi yargılara varmak bence çok doğru değil. Aynen Bill Clinton'ın başka kadınlarla sevişmeyi sevmesinin eşini sevmemesi gerektiğini düşünmemiz gibi. Ya da erkek tarafından defalarca aldatıldığı için karısının onu artık sevmediğini düşünmemiz gibi.
Bence yanılgı burada.
Öyle olması gerekmiyor.
* * *
Ama nedense hep insanlar böyle düşünüyor.
Bunun da aslında bence bu konumdaki esas kadın (bu durumda Hillary Clinton oluyor) bir baskı yaratıyor. Yani insanlar ‘‘Vah zavallı kadın, adam da onu önüne gelen her kadınla aldatmış!’’ diye acıyan gözlerle bakınca o da ne yapacağını düşünüyor, bir tepki vermesi gerektiğine inanıyor.
Ama belki o hiç de kendini öyle zavallı hissetmiyordu...
Elalem olaya dair fikir beyan etmeye başlayıncaya kadar!
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Bence anlatamıyorum.
Öyleyse şöyle basit örnek vereyim:
İşin içine ne zaman elalem karışsa ilişkilerde işler boka sarar. Karışmadığı müddetçe o ilişki olan biten her şeyi kendi içinde eritir. Bu konuyla pek alakası yokmuş gibi görünüyor ama geçenlerde biri bana sevgilimi başka bir kadınla yemek yerken gördüğünü söyledi. Normal şartlar altında buna ‘‘Eee ne olmuş yani, yiyemez mi?’’ gibi cevap vermem gerekiyordu. Yiyebilir, bunun için de bana hesap vermesi gerekmez. Fakat tonlama öyle gıcıktı ki, ‘‘Bana bak, arkadan işler çeviriyor, haberin olsun!’’ der gibi.
Ve ben o aptal yemek meselesi için olay çıkarttım, çünkü bunu söyleyen kişinin gözünde aptal yerine düşmüştüm.
Normal şartlar altında inanın çıkartmazdım.
Bu aslında bana değil, sevgilimin başka bir kadınla yemek yemesine tanık olan kişiye tuhaf geliyordu.
Ona (kendisi bu şartlar altında toplum denilen şeyin sesi oluyor) tuhaf geldiği için sanki bana da gelmesi gerekiyordu.
Ve geldi.
Anlatabiliyor muyum?
* * *
Demek istiyorum ki, Bill Clinton'ın ‘‘cinsi veya hissi’’ münasebetlerinin büyük bir kısmından Hillary'nin haberi olabilir.
Buna aldırmıyor da olabilir.
Nasıl aldırması ‘‘sevgi’’den kaynaklanmıyor olabilirse, aldırmaması da ‘‘sevgisizlik’’ten kaynaklanmıyor olabilir.
Yani mesele biraz karışık.
Eski yayın yönetmenim de öyle yazmış zaten.
Ama ben Hillary'nin kendisini yerden yere attığına, üzüntüden kahrolduğuna da inanmıyorum. Ve son gelişmelerden öğrendiğimiz ‘‘onu savunma’’ hikayesinde, savunduğu kişinin aslında kendisi olduğunu düşünüyorum. Çıkıp ortalığa ‘‘Evet biliyordum ama adamı seviyorum. O da beni seviyor size ne, bizim ilişkimiz böyle?’’ diyecek hali yok. Bunu başka türlü yapacak ama iş yine ona düştü.
Çünkü iktidar zaten hep ondaydı...
Ve şimdi sersem kocası her şeyi ağzına yüzüne bulaştırdı diye yine ortalığa çıkıp onu koruyan kollayan o olacak.
Ama düşünün...
Sizce gerçekten koruduğu, kolladığı...
Bill Clinton'ın iktidarı mı yoksa kendi iktidarı mı?
Paylaş