Paylaş
Küt diye hayatımıza girmişti!
İnternet Mahir! I kiss you Mahir!
İlkel bir internet sitesi yaptı, mayolu fotoğraflar koydu, bozuk İngilizcesiyle dünya kadınlarına seslendi ve bir anda ‘sosyal ağ’ kavramına öncülük etmiş oldu.
Dikkatinizi çekerim, o zaman Facebook bile icat edilmemişti.
Birkaç saatte, 800 bin kişi bu adamla iletişime geçince, herkes internetin gücünü keşfetti.
İzmirli, Gazi Eğitim mezunu bu beden ve müzik öğretmeni, farkına bile varmadan büyük bir amaca hizmet etti.
Biz ne yaptık?
Onu küçümsedik, alay ettik.
Ama Mahir, yurtdışında bir fenomen oldu.
The Guardian bile, Borat’ın onu taklit ettiğini yazdı.
Filmin fragmanında, Mahir’in internet sitesindeki fotoğrafların sıralaması vardı.
İnternet Mahir, bu olağanüstü konumu Türkiye’de iyi yönetemedi, kendisini kimseye anlatamadı, elinden tutan da olmadı.
Yavaş yavaş unutuldu, o da küstü ve hayatını Los Angeles-İzmir arasında geçirir oldu.
Şimdi, küllerinden yeniden doğuyor!
Çok yakında onu bir reklam kampanyasının yıldızı olarak göreceğiz.
Hakkında bir kitap yazıldı.
Ve Los Angeles’ta hayatını anlatan bir film çekiliyor.
Fotojenik tavuk
Maslak’taki Honeybee stüdyolarındayız.
Fotoğrafları Cem Talu çekiyor.
Bizimle birlikte stüdyoda fotojenik bir tavuk da var.
Tavuk en çok Mahir’i seviyor, bizden kaçarken, onun kucağında sakinleşiyor.
Beni şaşırttı Mahir.
Önce dalga geçiyor sandım.
“Bir insan bu kadar saf olamaz!” dedim.
Ama sonradan anladım ki, ‘kirlenmemiş’ bir adam o.
Gerçekten organik.
Pür, katıksız bir saflık onunki.
İyi kalpli, komik ve bu dünyaya pek ait olmayan bir adam.
Severek yaptığım bir röportaj oldu.
Severek de okumanız dileğiyle...
RÖPORTAJIN KAMERA ARKASI / WEB TV
Sana nasıl hitap etmemi istersin?
- Mahir de, İnternet Mahir de, I kiss you Mahir de, hepsi kabulüm...
Peki Mahir. Sen nereden çıktın?
- 1999’un aralık ayıydı. Arkadaşlarla chat yapıyordum. O yıllarda henüz sosyal ağ yok. Facebook yok. Tek tük web sayfası var. “Ben de bir tane yapayım!” dedim. Ve hayatım değişti.
Nasıl yani?
- Birden bire telefonlarım kilitlendi. İnanılmaz bir trafik! İngilizce, Fransızca, Çince, Japonca, Rusça ve anlamadığım bir sürü başka dilde insanlar aramaya başladı. Çoğu da kadın. Çığlık çığlığalar. Sesimi duyan, “Sen Mahir misin?” diyor, “Gerçekten böyle bir adam var mı?”
Ev telefonunu niye arıyorlar?
- Çünkü siteye, cep telefonumla birlikte ev telefonumu da ekledim. Nereden bileyim bu kadar çok kadının arayacağını. Öyle patladım ben işte. 2000’nin başında.
Sen nesin? Bir internet fenomeni mi?
- Artık oldum. Forbes Dergisi, “800 milyon kişi, bu adamı tanıyor!” diye yazdı. Gerçekten de 150’ye yakın ülkede tanınıyorum. Hayran kitlem var. ‘Dünyanın en seksi insanları’ listesine girdim. Brezilyalılar, ‘Son 50 yılın meşhurları’ listesine koydu beni. İngiltere’de internet ödülleri aldım. Dünyada, Türkiye’den daha meşhurum. Türkiye’de canlı olarak pek görmedi insanlar beni, basından duydu.
Sırrın ne? Samimiyetin mi?
- Doğal ve gerçek yüzümü gösterdim. İnsanlar, internette kendilerini olduklarından farklı gösteriyor. Ben öyle yapmadım, hep aynı adamım.
İnsanlar sana bakınca, ne görüyor?
- Pozitif bir aura. Öyle söylüyorlar. Gittiğim ülkelerde, hayranlarımın evinde kalıyorum. Diyorlar ki, “Biz Tom Cruise’u, Robert Redford’u da seviyoruz ama onları evimizde ağırlamıyoruz. Sen başkasın!” Beni hiç tanımayan kadınlar, “Sana hangi yemekleri yapayım?” diye soruyor. Beni kardeşleri gibi görüyorlar. Aileden biri gibi.
İNTERNET TARİHİNİN EN ÖNEMLİ ÜÇÜNCÜ OLAYIYIM
İnternet tarihinin en önemli olaylarından biri de senin sitenmiş...
- Evet, Yahoo! Netrospective, internet tarihinin en akıllarda yer etmiş 100 olayını seçti, biri de benim site. Birinci sırada, Yahoo!’nun kuruluşu var, ikinci sırada bir hacker’in hapis cezası alması, üçüncüsü de benim internet ünlüsü olarak tarihe geçmem. Benden önce böyle bir şey yok. Benim site dakikada 50 bin tık almış, birkaç saatte 800 bin. Guinness rekorlarına girdim.
Ben de bunu anlamaya çalışıyorum. Bilinçli mi yaptın, bilinçsiz mi?
- Siteyi bilinçli yaptım. Ama o 800 bin kişinin, birkaç saatte bana nasıl ulaştığı meçhul. Birdenbire, bütün dünyada yayılıverdi. Bu olay ‘sosyal ağ’ın başlangıcı oldu. ABD’deki üniversitelerde tez konusu oldum. “Normal bir insan, nasıl böyle fenomen olabildi?” diye.
İçtenliğin ve saflığın mı çekti onları?
- Bana değil, onlara sormak lazım. Julia Roberts da beni çok sevdi, David Bowie de.
Nereden biliyorsun sevdiklerini...
- E çıktılar, söylediler. Bowie cebinden fotoğrafımı çıkarıp konuştu. Belgeli bunlar.
Şaka olsun diye mi yaptın o siteyi? O fotoğraflar filan...
- Şaka olur mu? Ben masatenisi oynuyorum, siteye de masatenisi oynarken çekilmiş bir fotoğrafımı koydum. Ama okulda oynadığım için kravatla oynarken çekilmiş bir fotoğraftı. İnsanlara mizah gibi gelmiş. Hoşlarına gitmiş, gülmüşler.
Bilerek yapmadın yani...
- Yok canım. Mayoyla çekilmiş bir fotoğrafımı da koydum. İzmir’de deniz kenarında. Mayoda ilginç bir kabarıklık var, ben de sonradan fark ettim.
Fazla mı görünüyor belli yerlerin?
- Evet öyle olmuş.
“Kaç santim muhabbeti” mi oldu?
- Oldu, o da oldu. Hatta, o fotoğrafı aldılar, animasyon yaptılar. Çizgi film. Ama hiçbir şeyi planlı yapmadım. Masa tenisi oynayamadığımı düşünüyorlar, oysa masa tenisi lisansım var. Bir başka fotoğrafta akordeon var. Çok iyi akordeon çalarım.
HİÇBİR TÜRK’ÜN ÇIKMADIĞI TALK SHOW’LARA ÇIKTIM
Ama hepsi esprili ve komik duruyor…
- Evet. İngilizcem de öyle olmuş.
İngilizcen bozuk! Hangi akla hizmet o İngilizcenle böyle bir site yaptın?
- Türküm ben! Bir Amerikalı da gelsin, Türkçe site yapsın. Onlar gibi iyi konuşmak zorunda değilim ki. Anadilim değil. “I go” demişim, “I kiss you” demişim. İnsanların da ilgisini bu bozuk İngilizcem çekti. “I kiss you” slogan oldu. Los Angeles’ta bir film galasına gittim, bütün kızlar, “I kiss you Mahir” deyip boynuma sarılıyordu.
Aptala mı yatıyorsun, gerçekten saf mısın?
- Hiçbiri değilim.
‘Saflık’, kötü bir şey değil ki, sende var sanki biraz...
- Var. Çünkü ben içi-dışı, arkası- önü birim. Hayvanları, doğayı, çocukları çok severim. Hiçbir şeyi de taktik diye yapmam. Bu, doğal halim. Bu İngilizceyle de ABD’de bütün talk show’lara çıktım. Henüz hiçbir Türk, o şovların kapısından bile geçememiş. Herkes, bendeki pozitif elektrikten söz ediyor. Vücudumda var, ben de hissediyorum.
Kendinden bir karikatür yaratmaya çalışmıyorsun değil mi?
- Yok yahu ne karikatürü! Ben buyum, doğalım, oynamıyorum...
Sorun, belki de insanların doğallığını yitirmesi...
- Hah işte o! Herkes yapmacık ya, ben ‘değerli’ oluyorum. Kalmadı benim gibiler. İnsanlar artık birbirine güvenemiyor. Bense yaptığım siteye ev numaramı yazmışım. İnanamıyorlar. “Gerçek mi?” diyorlar.
Peki insanların, severek de olsa, seninle dalga geçmesi seni üzmüyor mu?
- Yurtdışında kimse geçmiyor. Bana orada mücevher muamelesi yapılıyor. Dalga geçme, küçümseme, alay, hiç görmedim. Hep sevgi, sempati, hayranlık. “Mahir, my man!” diyorlar. “Bizim adamımızsın!” “Sen burada yaşa, bizim vatandaşımız ol.”
O siteyi esas olarak, ‘dünya kızları’yla arkadaşlık etmek için mi yaptın?
- Yani tam öyle değil ama içinde o da vardı. Kız arkadaşım yoktu, “Belki dünyadan bulabilirim” dedim. Tamam İngilizce gramerim kötü ama anlamam mükemmel. Biraz pratik yapmak istedim.
Buldun mu peki aradığın sevgiliyi?
- Hayır. O kadar çok talep geldi ki, kimseye ulaşmak mümkün olmadı! Milyonlarca kişi! Hangi biriyle uğraşayım? Bir arkadaşım “Abi, sana Meg Ryan bile mail atmış” dedi. “Meg Ryan kim?” dedim. Bilmiyordum. Dedi ki, “Nasıl bilmezsin!” Arada bir sürü böyle kaçan oldu...
Meg Ryan kaçtı yani!
- Evet ama n’apim? O kadar yoğun ilgi vardı ki altından kalkamadım. Julia Roberts çok duygusal bir mail yazmış, ne kadar doğal ve sıcak olduğumu anlatmış. E şimdi insan düşünüyor tabii, “Neden bu kadar ilgi?” diye. Çünkü, beden, toprak olup gidiyor ama aura denen bir şey var. Bende de o var. Allah’ın takdiri...
Türkler benimle dalga geçti
Siteden sonra hayatın ne kadar değişti?
- İkinci haftasında Hollywood geldi.
İzmir’e?
- Evet. Sylvester Stallone’nin ajansıymış. Gelen adamın adı da Kerry Wood. Sözleşmeleri hâlâ duruyor. ‘Godzilla’ filmi yapmışlar. Epey de para kazanmışlar. Dedi ki “Mahir, senin filminden de çok iyi bir hasılat bekliyoruz!” Beni hemen götürmeye gelmişler. Ama kabul etmedim. Adamlar şok oldular. Bunun gibi daha bir sürü teklif geldi.
Nasıl seçiyordun onları?
- Sorun o. Seçemiyordum. Bana yardım eden kimse de olmadı. Tabii ki hatalar yaptım. Birtakım teklifleri iyi değerlendiremedim. İngiltere’de reklama çıktım, bak o iyi oldu, bir internet şirketinin reklamıydı, EMI ile single anlaşması yaptım, Amazon’da satılıyor hâl, o işten de memnunum. Ama benim karakterimden esinlenerek bir sürü film yaptılar.
Sana para ödediler mi?
- Para aldığım yerler oldu. Ama her şeyi kontrol edemediğim için, bir sürü insan üzerimden para kazandı. Boston’da birileri benim tişörtlerimi yapıp satıyormuş mesela, bilgisayar pad’leri, kahve kupaları ve aklına daha ne gelirse... Bunu yapan adamın patronunu Amerika’dan biri arıyor. Diyor ki, “Sen Mahir’den izin aldın mı?” Arayan da Wall Street Journal’dan bir gazeteci. “Almadım” diyor. Gazeteci haberi yazıyor. O adam atladı buraya geldi. Amerika’da büyük cezası var bu işin. Bana para ödedi, geri döndü.
Tüm bunlar olurken Türkiye sana sahip çıktı mı?
- Yok hayır. Türkiye beni kullanabilirdi. Ama bence, benim ne olduğumu kavrayamadılar. Murat Birsel o yıllarda yazmıştı, “Bu adamla ilgilenin. Bütün dünya onun peşinde” diye. Çarpıcı bir yazıydı. Ama sonuç, elde var sıfır.
Türkiye’nin sahip çıkmamasının sebebi, seni alay edilen bir karakter olarak değerlendirmeleri olabilir mi?
- Olabilir. Dalga geçtiler benimle.
Ama insanların dalga geçmesi seni pek rahatsız etmişe benzemiyor...
- Ben ne olduğumu biliyorum. Çevrem de beni biliyor. Gerisi beni ilgilendirmiyor.
Sonra bir duraksama, hatta ve düşüş dönemine girdin. Yıllardır, sesin sedan çıkmıyordu. N’oldu? Küstün mü?
- Küsme değil, kime küseceksin? Hasbelkader bir çıkış yapmışım, onların hatası, beni değerlendirmediler. Yurtdışı faaliyetlerim devam ediyordu. Ama Türkiye’de esamem okunmadı. Beni de koruyan, kollayan olmadı. Ama şimdi, her şey farklı. Küllerimden yeniden var oluyorum. Önümüzdeki günlerde yeni bir reklam filmiyle, Türk izleyicisinin karşısına çıkıyorum. Bu geçen zaman içinde Güven Paşaoğlu da kitabımı yazdı. Hayatım Amerika’da filme çekiliyor. Tamamlanmak üzere. Yeni sitemiz de yolda, bir de yarışma projemiz var.
Borat beni taklit etti
Borat vizyona girince ne oldu?
- Dünya medyası ayaklandı. The Guardian gazetesi, Borat’ın benim taklidim olduğunu yazdı. Zaten filmin fragmanına baktığınız zaman, içerik olarak benim internet sitesindeki aynı fotoğrafları görüyorsunuz. Borat pinpon oynuyor, mayolu fotoğrafı var. Alenen beni taklit ediyor.
Borat, kurgu bir kahraman ama sen gerçeksin. O filmle, yapımcılar milyonları götürüyor, sen zırnık almıyorsun. Bu, haksızlık gibi gelmiyor mu?
- Gelmez olur mu? İçim içimi yiyor! Kötü taklidim olması yetmiyormuş gibi, benim imajımı da zedeliyor. Ben, olsa olsa saf biriyim. Ama Borat, insanlarla dalga geçen, kız kardeşiyle bile yatan, dinlerle alay eden bir adam. Bana çok zarar verdi. O yüzden de bir an evvel gerçek hikâyemi anlatan filmin tamamlanmasını istiyorum.
HÂLÂ SEVGİLİM YOK
Borat’ı nerede izledin?
- Londra’da. Menajerimle birlikte. Sinemadan çıktık, onun aklına geldi, “Otele gidince mail’lerine bir baksana” dedi. O da ne! Yıkılıyordu posta kutum. Reuters, BBC, CNN, her yerden röportaj teklifi yağıyordu! Ertesi gün otelin lobisi kameralarla doluydu. Bir günde tam 12 röportaj verdim.
Dava açma hakkın yok muydu?
- Var da, karşımızda 20th Century Fox var! Londra’da bir avukat bulduk ama son anda caydı. Tehdit edildiğini düşünüyoruz. Biz de kitaba ve filme yoğunlaştık.
Hâlâ bir sevgili yapamadın mı kendine?
- Hâlâ yok. Artık evlenmek, çocuk sahibi olmak istiyorum.
Bugüne kadar neden âşık olamadın?
- Aradığım kadın karşıma çıkmadı. Göründüğü gibi olan, olduğu gibi görünen birini arıyorum. İnanıyorum bir yerlerde var. İnşallah karşıma çıkar. Sen de dua et bana.
Nasıl böyle saf kalabildin!
- Korunuyorum ben! Sözünü ettiğim o aura tarafından. Pozitif beden elektriği! Çekimlerde dikkat ettin mi? Tavuk kucağımda sakin durdu. Tavuk da bendeki sevgiyi anladı. En korkunç havyanlar bile auramı görüyor. Kaçmıyor benden. Ama negatifsen, ısırır. Beni ısırmıyorlar.
Sen aslında hepimizden akıllısın da, bizi mi yiyorsun?
- Ne gibi? Ben akıllı değilim ama aptal da değilim. Sadece farklı bir açıdan bakıyorum hayata. Amerikalılar internette bir grup kurmak istediler, “Mahir, bizim dünya başkanımız olsun!” dediler. Beni ‘love ambasodor’ları (sevgi elçileri) ilan ettiler.
İnsanlara ne demek istersin?
- I kiss you. Herkese sevgiyle bakın. Olduğu gibi kabul edin. Kimseyi değiştirmeye çalışmayın.
Bu arada, sitede, ‘I like sex’ gibi bir ibare var mıydı?
- Ha o mesele... Seksi seviyorum, aktif bir cinsel hayatım var, çok da yaparım ama oraya yazmadım. Site o yoğun ilgi esnasında hack’lendi. O esnada, artık hack’leyenler mi yoksa benim bu özelliğimi bilen biri mi, ‘I like sex’ ibaresini koydu bilmiyorum. Borat, hiç utanmadan, o kısmını da taklit etti...
Mahir, beklenen peygamber
‘I Kiss You/ Mahir Çağrı’nın Büyülü Öpücüğü’ kitabının yazarı Güven Paşaoğlu
Mahir’in kitabı kurgu bir öykü. Sıradan biri, bir web sayfası yapıyor ve birdenbire tüm dünyada milyonlarca kişi tıklamaya başlıyor. Bunun altında bir ‘büyü’ olması gerekir diye düşündük. Mahir aslında, beklenen İsa. Boşuna milyonlarca takipçisi olmuyor. Boşuna insanlar onun için ölüp bitmiyor. Ki onların içinde David Bowie de var.
İlk çıkışında, Türkiye’de ‘salak’ muamelesi görüyor. Ama Anglosakson ülkelerdeyse farklı. Mahir’in bu kadar büyük bir hayran kitlesinin olmasının sebebi, o ‘I Kiss You’nun altındaki tertemiz pırıltı. Büyülü gücün tanrısal edası. ‘I kiss you’ aslında, bütün dünyayı kavrayan tanrısal bir öpücük.
Onu tanıyınca gerçekten iyi kalpli, temiz ve el değmemiş bir hali olduğunu fark ediyorsunuz. Kitaptaki Mahir, bütün peygamberler gibi 40 yaşına gelmiş ama evlenmemiş. Belki kimseyi öpmemiştir bile. Biraz da seksüalite ötesi. Mahir internetin peygamberi.
Ama ne yazık ki, kimse elinden tutmadı. O dönem değerini fark edebilseydik, belki de Facebook’u Türkiye yapabilecekti. Çünkü ‘sosyal ağ’ denilen şey, ilk önce Mahir’in yaptığı o siteyle hayata geçti. Ama hiçbir şey için geç değil. Harika projeleri var. Her şeyi tekrar yapabilir. Yapacak da. Onda bu cevher var. Mahir, tekrar küllerinden var olacak!
Paylaş