Biliyorsunuz, sığmayanları atmaya kıyamıyorum. Dün başlayan Demir Demirkan röportajı bugün de devam ediyor.
Adana doğumlusunuz. Adana’dan kalmış neyiniz var?
- Bazı akrabalar ve kebap sevgisi. Ama artık vegan olduğum için, kebap mebap yiyemiyorum tabii. Büyük bir eksiklik ama alışacağız artık...
Adana’dan sonra maaile İzmir-Ankara dolaşmışsınız...
- Evet. Babamın müteahhitlik yaptığı bir dönem oldu, o yüzden bir sürü şehir değiştirdik. Bizimkiler aslen Afyon Dinarlı. Fakat biz 5 kardeş Adana’da doğduk. Liseyi İzmir’de, üniversiteyi de Ankara’da okudum.
İngiliz dili ve edebiyatı ne alaka? Genelde erkekler bu bölümü tercih etmez...
- Üniversiteyi Amerika’da okumak istiyordum vize vermediler, kaldım. Apar topar sınava girince puanım orayı tuttu. Gerçi Shakespeare filan hoşuma gitti. Söz yazarlığında aldığım eğitimin bayağı faydasını gördüm. Benim hayalim işadamı olmaktı, işletme master’ı yapacaktım, fakat üniversitede Cenk Eroğlu ve Tarkan Gözübüyük’le tanışınca Pentagram’da çalmaya başladım. Babama müzisyen olmak istediğimi söyledim. Hiç hoşuna gitmedi. Benden önce kötü bir örnek vardı: Abim. Müzisyen olmak amacıyla Amerika’ya gitti, üniversiteden ayrıldı, sonra da dağıldı gitti. Şimdi nerede olduğunu bilmiyoruz.
Nasıl yani?..
- Bayağı bilmiyoruz. Bir e-mail adresi var, o kadar. Her seferinde Amerika’da farklı bir eyaletten çıkıyor.
Hiçbir bağlantınız yok mu?
- Diyorum ya, bir tek e-mail adresi var elimizde. Böyle üzücü bir durum var ailede. O benden daha iyi bir müzisyendi aslında. Kulağı çok iyidir mesela, "absolute kulak" denilenden, duyduğu notayı hemen söyler, inanılmaz bir yetenek, acayip besteleri var ama bir disiplini yok. Hayatta form anlayışın olmadığı zaman, dağılıp gidiyorsun.
Sizin iyi bir müzik adamı olmanız da onun üzerinde bir baskı oluşturmuştur belki...
- Zannetmiyorum. En son Amerika’ya gittiğimde zar zor bir gün görüştük. "Benim hayalimi sen gerçekleştirdin" dedi. "Kızgın mısın" dedim. "Yok hayır, ben zaten yapamazdım" dedi. Tuhaf hissettim kendimi. Bana acı veren bir hadisedir.
Babanızın onaylamamasına rağmen, siz de Amerika’ya gidip müzik eğitimi aldınız?
- Evet ama ben 4 sene sonra döndüm. Los Angeles’de "Musicans Institute" diye ünlü rock gitarcılarının ders verdiği bir yer var. Sınavına girdim kazandım, cebimde 500 dolar Amerika’ya gittim. Daha doğrusu o 500 dolar, ayakkabımın içindeydi. Orada gruplarla çaldım ve sonra Türkiye’ye döndüm.
Ne kadar hırslı bir adamsınız?
- Bayağı hırslıyım. Hedef koymayı iyi bilen, amaçlı bir adamım. Amacı koyana kadar 50 bin kere tartıyorum, o ayrı. Yanlış hedefler koymak, insanın en az iki üç senesini götürüyor. Bir de hedeflerin, temelini, yıkıcı değil, yapıcı arzulardan almalı. "O yapıyor da, ben niye yapamıyorum" mesela, yıkıcı bir arzu. Böyle yola çıkarsan bir yere varamıyorsun.
Kişilik olarak ne kadar Aslansınız?
- Yüzde 100. Bana mesela "Hangisi ağır basıyor" diye soruyorlar, "Solistlik mi, prodüktörlük mü?" Zannediyorlar ki, prodüktörlük diyeceğim. Yanlış. Ben ön planda olmaktan çok hoşlanan bir adamım, tabii ki sahneyi tercih ediyorum. İyi prodüktör filan da değilim, insanın elinde Sertab gibi yetenekli ve değişik müzikler yapmaya istekli biri varsa, iyi prodüktör bile oluyorsunuz.
Son soru, dünyanın en samimi ve içten adamısınız, ama soğuk ve mesafeli bir görüntünüz var...
- Ya evet. Bir şeyleri yanlış yaptık ama ne? Belki de daha önce çektiğim klipler ve fotoğraflar yanlış oldu. Şimdi bu imajı düzeltmek için bir ekiple çalışıyorum.
ATA DEMİRER’Lİ KLİP
Hep içeriği olan klipler çektim. Son klibimde gevşemek ve eğlenmek istedim. Ata Demirer’i aradım, menejerimle o kadar benziyorlar ki, inanılmaz, yan yana geldiklerinde kardeş zannedebilirsin. Senaryo da komik: Ben konsere yetişemiyorum, menajerim konsere çıkmak zorunda kalıyor. Ata Demirer’e "Bir menajerin, sahnede rock star olma halini canlandırmak ister misin" dedim. Hiçbir tanışıklığımız da yok. "Ne zaman çekiyoruz abi" dedi. Çok keyifli bir adam. Ortaya da keyifli bir iş çıktı...