Paylaş
Bakın etrafa...
Var mı Nil Karaibrahimgil’e benzeyen bir başkası?
Yok.
12 yıldır aynı fikirde, aynı histeyim. Hiç değişmedi. Ona hayranlığım da.
Son yaptığı ‘Ben Buraya Çıplak Geldim’ albümü de müthiş.
O sadece içinden şarkılar fışkıran bir müzik kutusu değil, aynı zamanda yepyeni fikirler saçan biri. En güzel yanı da öğrenmeye hep açık olması.
İlk röportajı 12 yıl önce yapmıştım, belli ki bu son olmayacak...
Röportajın devamı, Nihat Odabaşı’nın şahane
fotoğraflarıyla salıya...
Ayşe Arman
‘Ben Buraya Çıplak Geldim’ şahane bir şarkı. Özel bir hikâyesi var mı?
- O şarkıyı Rezan Tanyeli’nin filmi için yazdım: ‘Pazarları Hiç Sevmem’. Filmdeki kız uyanıp Emirgan’da, Haliç’te geziyor. Elimde gitarımla o sahneyi izlerken, aklıma “Ben buraya çıplak geldim” lafı geldi. Hani oyunlarda zıplayıp ‘bonus’ kazanırsın ya, öyle bir his. Kendi kendime, bu lafı bulmanın mutluluğuyla sarhoş oldum. Ama Rezzan “Benim filmimdeki kız bunu söylemez ki, başka film çekmem gerekir!” deyince, şarkı benim oldu. Rezzan’a ‘İstanbulda’yım’ı yazdım. Mutlu son!
Senin için neden özel?
- Plakçılar Çarşısı diyor ki, “Ya oynatacaksın ya ağlatacaksın!” Onların oyunları, oyunlarının kuralları var. En başından beri buna karşı çıktım. Tamam, “Sana kek yaptım” dersen, ekstraların vazgeçilmez şarkıcısı olamazsın. Belki Ankara’nın doğusunda hâlâ sadece ‘Özgür Kız’ olarak adım geçiyordur ama bundan memnunum. Çünkü kendimi tam da istediğim gibi ifade etmenin, yani var olmanın dayanılmaz hafifliğindeyim. Albümde ‘He-man’ ve ‘Kazablanka’ diye şarkılar var. “Bu şarkılarla bu ülkede ses getirmeyi mi umuyorsun?” diyenlere cevabım “Evet!” İnsanlar güzel şarkılar dinlemeyi, anlamlı sözler duymayı özlediler gibime geliyor. Peki başarabildi mi? Göreceğiz.
Sen gerçekten ‘çıplak’, hatta ‘çırılçıplak’ mısın?
- Bu şarkının fotoğraf ve klip çekimlerinde çıplaklıkla sınava girdim. Çok rahat bir çıplak değilim. Rahat çıplakların bedenleriyle yaşadığı kutlama haline hayranım ama. Bence bu ülkede bedeniyle en barışık kadın Eda Taşpınar. Hiçbir fotoğrafında orasını burasını toparladığını, eteğini çekiştirip bacağıyla barikat kurduğunu görmedim. Fakat bu şarkıyı söylerken bende de bir değişiklik oldu. Söylediğim laflar, bir tür büyü yaptı sanki, klip çekiminde üstümdekileri yırtıp atmak istedim. Zaten giydiğim kıyafetler yok gibi dursun istedik yönetmen Özer Feyzioğlu’yla. Buraya çıplak geldik ve çıplak gideceğiz, buna itirazı olan yoktur sanırım.
Yıllardır en ‘saf duygular’ınla karşımızdasın... Öyle mi?
- Sence? Şarkı dediğin sek içilir! İçine hesap katarsan, baş ağrıtır. Mide bulandırır. Benim en çıplak, en saf, en zavallı, en ‘ruh’ olduğum yer şarkılarım. Gizlimin saklımın olmadığı yer!
Gerçekten başka bir ajandan yok mu? Varsa yoksa müzik mi?
- Öyle. Varsa yoksa müzik. Gitarımla kendimi, derdimi, halimi kavgamı anlatamazsam, tıkanıklıktan nefes alamam. 12 yaşımdan beri bu böyle.
PARA KAZANDIĞIM İÇİN İDEALİST OLABİLİYORUM
İyi de bir taraftan da ticaretin acayip içindesin. Neredeyse senin imzanın olmadığı reklam müziği yok! Bu dengeyi nasıl tutturuyorsun? Hem idealist olup hem para kazanmayı nasıl beceriyorsun?
- Para kazandığım için idealist olabiliyorum. Oksimoron gibi duran bu cümle aslında, benim oksijenim. Döngü basit: Eğlenerek, severek jingle yapıyorum. Kazandığımla, müzikteki kanatlarımı satın alıyorum. Müzikte, klipte, sahnede istediğimi yapıyorum. İşkadını Nil, sanatçı Nil’in hamisi! Şimdi daha çok ve hızlı şarkı üretmek için, küçük bir stüdyo yapıyorum hayatımda ilk kez. Adı, ‘Nilinişleri’ olacak.
Senin için ‘çıplaklık’ nedir anlat...
- Düşündüğünü söylemek. Her yerde kendin gibi olabilme cesareti. Hayallerini kovalamak. Asıl çıplaklık bunlar. Yoksa soyunmak kolay.
Çıplaklık masum bir şey sence peki?
- Evet çok masum. Masum olmayan, gözlerdeki ifade. Ardındaki niyet.
Hiç mi içinde şehvet, arzu yok?
- Tabii ki var ama seksapel bana ilk bakanın gördüğü şey değil, bunu da biliyorum.
Albümün kapak fotoğrafı, bir taraftan ‘sanat eseri’ ama bir taraftan da basbayağı çıplaksın! Kimin fikriydi?
- Serdar’ın. Albüm bitince ona “Albümün adı ‘Ben Buraya Çıplak Geldim’, sence kapağı nasıl olsun?” diye sordum. Aklımda Ukraynalı protestocu çıplak kadınları kapağa koymak vardı. Ama Serdar hiç düşünmeden, “Sen fetus ol. Göbek bağın da bir müzik aleti gibi evrene ses versin” dedi. Bu fikre âşık oldum. Çünkü kendimi gerçekten karnından müzik çıkan etten bir alet gibi görüyorum.
Böyle bir kapak planlarken, hiç “Satışı da arttırır” gibi düşüncesi geçti mi aklından?
- Hiç. Tam tersi. Doğuda bir ailenin yemek masasında da sevgiyle durabileyim, onlara da şarkı söyleyebileyim isterim. ‘Ben Buraya Çıplak Geldim’i ve kapağını anlayan tatlı bir kıza, küçük bir oğlana ‘beden çıplaklığı’ değil de ‘ruh çıplaklığı’ ilhamı olmak isterim. Ben, ‘Burası Türkiye!’de değil, sadece ‘Türkiye’de yaşamak istiyorum. Şarkının dediği şey, “Soyunalım” değil, “Utanmadan pes etmeden kendimiz olalım,”. Bu şarkının, bu toprakların ‘I Will Survive’i olmasını isterim. Dinleyene güç versin.
Ya da “Herkes soyunuyor, ben de bari ucundan sanatsal soyunayım!” gibi bir şey...
- Alakası yok. Öyle bir motivasyonum olsa emareleri çoook daha önceden görürdün sanırım.
Yani sen böyle ucuz şeyler düşünmez misin!
- Çıplaklık olsun diye çıplaklık çok sıkıcı geliyor bana. Kliplerinde araba yıkayan şortlu kızlar geliyor aklıma. Şarkıya güvenmek daha cesurca.
Dünyaya müzik yapmak için mi geldin?
- Evet dünyaya şarkı yazarak, ruhlara tercüman olmak, ayna olmak için geldim. İnsanlara ‘iyi gelmek’ için geldiğime dair de batıl bir inancım var.
Kendini bir müzik enstrümanı olarak görmek çok iddialı bir şey değil mi?
- Evet öyle ama iddiasız hayat olmaz olsun! İstersen bir gün test edelim. Size geleyim, o sırada, evdeki herkese şarkı yazayım. O da yetmesin o günkü gazeteyi alıp başlığından, fallarından şarkı yapayım.
BANA MÜCEVHER MUAMELESİ YAPIYORLAR
Bir tarafında Serdar Erener, diğer tarafında Sertab Erener, öbür tarafta baban, hep büyük yeteneklerle kuşatılmış vaziyettesin. 1- Nefes alamadığın zamanlar olmuyor mu? 2- Her şeyin en iyisini onlar bilmiyor mu? 3- Onların varlığı, ürettiğin her şeyin ‘proje’ gibi görülmesine yol açmıyor mu?
- Proje lafını hiç sevmem ve kullanmam. Mazhar Abi, “İstanbul’da herkesin bir projesi var” der, “Yemeğe çıkarsın, her masa proje konuşuyordur”. Şanslıyım, bu saydığın insanlar bana, beni mahcup edecek derecede mücevher muamelesi yapıyor. Kendimi kasmama gerek yok, projesiz de seviyorlar beni!
En son ne zaman ağladın?
- Anneme P&G’nin ‘Mother’ Olimpiyat filmini gösterirken, o da ağladığında...
Ne karnını ağrıtıncaya kadar güldürdü?
- ‘Yalan Dünya’nın son bölümündeki bazı skeçler.
Londra’dan kendine ne aldın?
- Üzerinde zafer işareti olan pullu sahne elbisesi.
Londra ikinci evin gibi hissettiğin yer. Neden?
- Orada şaşırıyorum, besleniyorum. Binalar beni ezmiyor. Rahat geziyorum, kabuğumu havaalanında atıyorum. Medeniyet var. Bağırtı, korna, kötü haber pek yok. Orası sanal âlem yaptığım yer!
Gerçekten orada da bir müzik kariyeri başlatacak mısın? Bunu yapacağını söyleyen çok kişi oldu ama nedense kimse adam gibi hayata geçiremedi. Sen umutlu musun?
- Bir Türk müzisyeni, bir gün yurtdışı başarısını tadacaktır! Bilmem ben olur muyum... Biraz fazla rahat ve hırssız biriyim ama orada sevdiğim bir stüdyo ve insanlar buldum. Bakalım. Suya yavaş yavaş girerim belki.
Senin hiç Eurovizyon gibi hayallerin, heveslerin oldu mu?
- Hiç olmadı. Hayalimi hiç süslemedi Eurovizyon. Eğlence programı gibi.
‘Seksi kadın hattı’nda bulunmamak bilinçli tercih mi? Altı çizili olmayan bir seksapelin var. Hiç mi, “Biraz daha abartayım” dediğin olmuyor?
- Oluyor ama olmuyor. Anladın sen onu.
BENİ OKSİJEN SARHOŞ EDİYOR
Hâlâ sarhoş olmadın mı? Bir zamanlar algının temiz kalması için içmediğini söylemiştin... Hâlâ devam mı?
- Sarhoş olmuşumdur ama çok azdır. Hatta arkadaşlarıma sorarsan, “Yok hiç olmadı” derler. Ne gerek var? Oksijen beni sarhoş ediyor zaten!
Sarhoşluktan öğreneceğin bir şey yok mu?
- Sanmıyorum.
Twitter ne kadar etkili bir mecra sence?
- Bence sanıldığı kadar etkili değil. Hatta hiç değil. 1 milyon kişi takip ediyor beni, mini klibi koyuyorsun, 10 bin kişi izlemiş. Twitter’i seviyorum çünkü dille yaşamayı, şakalaşmayı, anlatmayı seven biriyim. Duygu düşünce paylaşımı yapılan her yer mekânım ama Twitter biraz krepe yapılmış saç gibi. Yani o kadar volümlü değil normalde!
TED konferansının uzmanlarından sayılırsın, bu yıl beşinci kez gittin. En çarpıcı konuşmacı kimdi sence? Ne anlattı?
- En çok heykeltıraş Antony Gormley’den etkilendim. İnsan bedeni boyutunda heykelleri denizlere, dağlara koymuş. Bir nevi gözünü kapadığında yaşadığın karanlığın hacmini anlatıyor. Çok etkilendim ondan. Bir oda yapmış buhar dolu. İçine girince bedenini kaybediyorsun. O kadar çok buhar var ki, elini yüzüne yaklaştırsan bile görünmüyor.
Türkiye’de de İzmir’de yerlisi yapılıyor, davet ettiler mi, katılmayı düşünür müsün?
- Evet biliyorum Türkiye’de TED’i ilk Serdar yapmıştı ve başlığı ‘Toleransın Sınırları’ydı. Eğer davet ederlerse, seve seve giderim.
Sen 20 dakikada ne anlatmak isterdin?
- Nasıl şarkı yazdığımı yavaş çekim göstermeye çalışırdım. Eğlenirdik.
Biz neden varız? Sence hepimizin dünyaya gelme amacı var mı?
- Amaç yok. Amacı sen uyduracaksın. Sonra da bir yol tutturacaksın, o yol bir gün bitecek. Bitemeyecekmiş gibi yaşayacaksın, her an bitecekmiş gibi yaşayacaksın. Zor değil mi?
Keşke kanun yapıcılar kadın olsa
Türkiye sevimsiz bir dönem geçiriyor. Olan bitenden sen ne kadar huzursuzluk duyuyorsun? Ya da duyuyor musun?
- Yorucu bir ülke. Mayın tarlası gibi. Sanki ayağı hep kapıda bir ev gibi. “E hadi kapatalım kapıyı da, ev hayatımıza dönelim” diyesin geliyor. Hep bir tarafı ağlıyor, bir tarafı kızıyor, bir tarafı korkutuyor. Korkarak yaşanmaz ki. O hayat çöp olur!
Apolitik olduğunu düşünüyor musun?
- Herkes politik olmak zorunda değil. Kendimce savunduğum eşitlikçi, özgürlükçü düşüncelerim var. Bunları yazıyorum zaten.
Kürtaj tartışmaları yaşandığında ne hissettin?
- Kızdım da, üzüldüm de. Ve oturup ‘Kadınlar Hakkında Bilgi’ yazısını yazdım Kelebek’e. Kadınları bilen, yasakları dinlemeyip daha zor ve tehlikeli yollara başvuracaklarını bilir. Keşke kanun yapıcılar kadın olsa...
KİMİNLE EVLENDİĞİ, BİR İNSANIN HAYATTAKİ EN ÖNEMLİ KARARI
Evlilik?
- Evliliğim, benim için yerkabuğu gibi bir şey oldu. Hayatımda ilk defa kök saldım. Havaydım, uçuyordum, şimdi basıyorum, sıçrıyorum. Büyüdükçe, yaş aldıkça, başka birini sevdikçe, daha güçleniyorum.
Kolay mı, zor mu evlilik?
- Zor görünüyordu dışarıdan ama değilmiş. Dengeler meselesi. Hassas terazilerde ölçülen laflar, duygular oluyor ama kiminle evlendiğin çok mühim. Geçenlerde bir arkadaşım, “Bir insanın hayattaki en önemli kararı kiminle evlendiği” dedi.
Peki hiç klostrofobik geldiği olmuyor mu? “Alırım sırt çantamı, özgür kız günlerimdeki gibi giderim” diyebilir misin?
- Serdar’la evlendiğimde, onun avucuna konduğumda, parmaklarını sıkmayacağını biliyordum. Sıkmadı da. Onun avucundayım ama tepemde gökyüzü...
“Çocuk yapma zamanını geçiriyorum” korkun yok mu? Mahalle baskısı var mı bu konuda?
- Var. Etrafta, “E hadi artik!” baskısı hayli sinir bozucu. Allah’tan ailemden yok. Ben kendi zamanımda ve hayatın zamanında yaşıyorum. Her şeyi, normalden biraz geç yapan bir tipim. Giydiğim kıyafetlere de laf edenler oluyor. Kardeşim, ben böyle giyiniyorum! Sen ne dersen de, yine böyle giyineceğim. Sen git yaşının modasına, renklerine bürün. Ben sana karışıyor muyum?
Paylaş