Size bir şey söyleyeyim mi, insanın etkilenmemesi mümkün değil. Karşımda duran kadın, günlerdir elimden düşürmediğim o kitabın (Kelimelerin Ötesinde/ Bir Otizm Hikayesi) yazarı. O, Ömer«in annesi.
Ömer, bir buçuk yaşına kadar tamamen normal, konuşan, hatta bülbül gibi şakıyan, herhangi bir çocuk gibi yaramazlıklar yapan, babasının omzundan inmeyen bir çocuk. Bir buçuk yaşına geldiğinde ise ne oluyorsa oluyor, kelimelerini kaybediyor, içine kapanıyor. Ömer«in otizmli olduğunun anlaşılması zaman alıyor. Çünkü bu illet, down sendromu gibi testlerde çıkmıyor. Neyin bu hastalığa sebep olduğu da bilinmiyor... Size bir şey söyleyeyim mi, insanın etkilenmemesi mümkün değil. Kitabın kapağını kapattım, yazmaya elim, söylemeye dilim varmıyor ama Alya«yı takibe aldım. Sanki bir şey varsa ya da olsa anlayabileceğim. Ama elimde değil işte, annelik hali. Yani bir manyaklık hali. Son zamanlarda okuduğum en çarpıcı kitaplardan biriydi. Size bir şey söyleyeyim mi? Bu aslında benim duymaya alışık olduğum bir cümleydi: ``Yazılarınızdan sizi tanıyor gibiyim!’’ Pınar Kahraman Küçükaras«ın kitabını okuduktan sonra ben de aynı duyguya kapıldım. Onunla röportaj yapmaya gittiğimde, onu tanıyor gibiydim. Daha doğrusu kafamda canlandırdığım kadın, karşımda duran kadındı. Son derece zeki, kararlı, ne yaptığını bilen biri. Ve son derece sıcak ve samimi. O yüzden de kitabında yaşadıklarını en doğal haliyle anlatmış. Herkesinkinden farklı bir deneyim onunki. O, sabretmek için dünyaya gelmiş gibi. Onu tanımaktan mutlu oldum...
Biz Rainman filminden otizmi zor ama güzel, keyifli, eğlenceli bir şey olarak hatırlıyoruz. Gerçekten öyle mi?
-Yok, keşke öyle olsa. Rainman«deki karakter, otizimli insanların çok küçük bir yüzdesini resmediyor. Daha çok Asberger sendromuna sahip bir grubu: Zeka seviyesi yüksek, konuşabilen, kendi kendine yetebilen ama bilgiyi değişik işlediğini de gösterebilen bir grup. Bizimkiler de bilgiyi farklı işliyorlar ama Rainman gibi kendilerini ifade edemiyorlar. Ömer yol ezberler mesela. Bir de kokulara karşı inanılmaz hassastır. Geçen gün bir yemek yaptım sıvı yağ yoktu, bir parça katı yağ koydum. Kokladı, reddetti. Kocaman bir tencere içinde bir tatlı kaşığı yağı fark etti. Zaten otizimlilerle masada oturarak bir arada yemek yemek zor iştir.
Neden?
-Aynı anda beş çeşit yemeğin kokusunu aldıkları için rahatsız olurlar. Bir şeyler yiyip dolaşıp yeniden masaya gelmek ihtiyacı duyarlar.
Ömer«le ilgili son durum ne?
-Tamamen iyileşmesi diye bir ihtimalin olmadığını kabul etmiş durumdayım. Ama çabalamaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim. Söyleyeceği bir kelime için bile, bugüne kadar yaptığım her şeyi bir daha yaparım...
Ömer sizin için tam olarak ne ifade ediyor? Siz onun için ne ifade ediyorsunuz?
- Biz sanki ayrılamadık. Hálá o göbek bağı varmış, hálá birbirimize bağlıymışız gibi geliyor bana. Benim hayatımda başka şeyler de var, kızım var, işim var. Ama Ömer«in hayatında okulundan ve evinden başka hiçbir şey yok. Ev de, daha büyük oranla benim. Ben onun hem öğretmeni, hem tercümanı, hem avukatı, hem annesi, kısacası her şeyiyim.
NE Mİ OLSUN İSTİYORUM?
Otizmli çocukların gidebileceği okullar olsun istiyorum. Ömer, şanslı çocuklardan biri, Özel Elit Gençler Koleji«ne gidiyor. Bu okul sağlıklı gelişen çocuklar için kurulmuş bir okul ama yönetim otizmli çocukları da kendi bünyelerinde barındırmaya karar vermiş. Sadece otizmli değil dikkat eksikliği olan, daha yavaş gelişen çocuklar da var. Ama o kadar azınlıkta ki bu okullar...
ŞİMDİLİK HAYATIMDA ‘SONRA’ YOK
Bir yıllık planlar yapmakla yetiniyorum. İki sebebi var; birincisi ``sonra’’nın çaresizlikleri içimi karartıyor. Olası problemleri dert etmektense, karşıma çıkan problemlerle uğraşıyorum. Bir de tabii Ömer’in şu an yapabildiklerini rüyamda görsem inanmazdım. Belki ``sonra’’ bizim için daha da güzel şeyler saklıyordur! Neden şimdiden kendimi daha kötüsü için hazırlayayım ki?
Bizimkiler tepinmeye başladığı zaman özel eğitim uzmanları tarafından bize öğretilen şey, ``Asla çocuğa bakmayacaksın!’’ Normal çocuklar da öyledir ya, anneyi dener, bir tür ``Kim daha önce pes edecek?’’ yarışıdır, eğer çocuk anneyi pes ettirirse, her seferinde daha fazla ağlar. Bizim öfke krizlerinde de aynı hesap. Diyelim ki, Ömer tepinmeye başladı, tabii ki bütün gözüm kulağım onda, ama ilgilenmiyormuşum gibi gösteriyorum kendimi. Tabii bu arada, etraftaki anneler tarafından ``ilgisiz anne’’ ve ‘çocuğunu şımartan anne’’ olmakla suçlanıyorum. Hatta Ömer«i azarlayanlar çıkıyor. ``Uslu dur, polise vereceğim seni’’ diye...
ALIŞVERİŞ MERKEZİNDE ÜÇ DELİ
Ömer hiç komut almıyordu. Anlamıyor muydu yoksa anladığını uygulayamıyor muydu bilmiyorum. Koş, dur, yavaş ve hızlı kavramlarını öğretebilmek için Galleria«nın alt katında koşma talimleri yapıyorduk. Önce el ele koşuyorduk, sonra dur diyor duruyoruz. Tabii Zeynep de katılıyordu bize. İki küçük çocuk, bir koca kadın deli gibi bir alışveriş merkezinin koridorlarında koşuyor. Ben pek umursamıyorum etrafı. Çünkü ben sıkıntı yaşarken, o ``etraf’’ benim yanımda olmayacak. Bu, benim çocuğumun iyileşmesi için gerekli bir şeyse kim tutar beni! Ne derler en fazla? Kadın biraz deli galiba. Desinler.