"Richard Gere ile ilgili yazınızı okur okumaz merak ettim ve sormak istedim.
Gere yerine annenizi tercih etmenize Hürriyet’teki müdürünüz -ki sanırım Ertuğrul Özkök oluyor bu kişi- bir şey demiyor mu? (Ayberk K.)
Demez mi? Diyor tabii. İlk lafı, "Sana inanamıyorum Richard Gere’a nasıl gitmezsin!" oldu. Galiba, "Yuh!" da dedi, tam hatırlamıyorum. Ben tabii ne diyeceğimi bilemedim. Küçük bir çocuk gibi, "Benim 4 ay önce babam öldü" dedim. "Anneme her zamankinden daha fazla destek olmam gerekiyor, annemi satamam!" O ise söylediklerimle pek ilgili değildi, ikinci sorusunu patlattı: "Senin yerine kim gidiyor? Richard Gere röportajını kim yapacak?" Türkçesi; o röportaj hangi gazetede yayınlayacak?! Açıklıyorum: İş yine bizim gazetede kaldı. Richard kurda kuşa yem olmayacak, röportajı Savaş Özbey yapacak ve Hürriyet’te çıkacak. Ertuğrul Bey de memnun olacak. Tamam mı?
11 yıldır ehliyetiniz olabilir ama siz araba kullanmayı bilmiyorsunuz!
"Trafikle ilgili yazdıklarınızı okuyunca, ben de ses vermek istedim. 11 senedir kesintisiz araba kullanıyorum. Şehiriçi ve şehirdışı yüzlerce, binlerce kilometre yaptım. Ve sonunda kader ağlarını ördü, ben Londra’ya yerleştim. İngiliz ehliyetine başvurdum. İnanmayacaksınız ama benim araba kullanamadığımı söylediler! ’Siz dalga mı geçiyorsunuz!’ dedim, ’Ben bunca zamandır kullanıyorum’, ’Evet, kullanıyorsunuz ama güvenli kullanmıyorsunuz!’ dediler. Neymiş arabayı garaja ters park etmişim. Park yerinden geri geri çıkmak zorundaymışım, böyle park edilmezmiş, çok tehlikeliymiş arkamdan geçen bir çocuğu fark etmeme ihtimalim çok yüksekmiş. Sonra, direksiyonu 9.15 pozisyonunda tutmuyormuşum.Ve Dubai’deki gibi, bu şehirde de, kamera var.Yiyorsa kemerini takma. Yiyorsa kırmızıda geç. Yiyorsa telefonla konuş. Lütfen bizim ülkemizde de trafik cezaları artırılsın!
(Nükhet G.)
Son derece önemli bir meseleye değindiğinizi düşünüyorum, Türkiye’de bir sürü insan araç kullanmayı bilmiyor ve yol güvenliğine uymuyor. Hepimizin sıkı bir eğitmden geçmemiz gerekiyor. Bir sürü öneri var, önümüzdeki günlerde yer vereceğim.
Neden sperm alıp hamile kalıyorlar da evlat edinmeyi düşünmüyorlar?
"Ben Hacettepe mezunuyum. Amerika’da kişisel psikoterapi, aile terapisi ve madde bağımlılığı alanlarında eğitim aldım. Uzun bir süredir de eğitimini aldığım bu alanlarda gençlere hizmet veriyorum.
Siz, sperm bankasından sperm alarak çocuk yapmayı destekliyorsunuz. Olaya anne/kadın açısından bakıyorsunuz, ben formasyonum itibariyle çocuklar açısından da bakıyorum:
Evet anne olmak çok kutsal bir şey, inanılmaz bir hayat tecrübesi, mümkünse mutlaka tadılması gerekiyor, ama kimse doğacak o çocuklara ’Bu şekilde doğmak istiyor musunuz?’ diye soramıyor.
Beni düşündüren, annelik zevkini tatmak için dünyadan haberi olmayan tabiat mucizelerinin ’normal’ hayatlarıyla oynamaya hakkımızın olup olmadığı...
Toplumlar buna hazır mı?
Hiç şüphem yok, bu kadar çok istenen çocuklar, el bebek, gül bebek bakılacak. Anneleri onlara bayılacak, aile ve yakın akrabalar, bağırlarına basacak...
Da... Büyüdüğü zaman o çocuklara ne olacak? Anneler, onların sorularına nasıl yanıt verecek? ’Sen bir tüp bebeksin evladım. Teknolojinin nimetlerinden faydalandım, sperm aldım ve hamile kaldım. Babanı tanımıyorum!’ mu diyecekler? Çocuklar da, ’Önemi yok anneciğim, seni çok seviyorum, iyi ki yapmışsın beni’ mi? Baba figürü yokluğu nasıl doldurulacak? Bu çocuklar sokakta oynamaya, okula gitmeye başlayınca, diğer çocukların acımasız sorularıyla karşı karşıya kalmayacaklar mı? Okul müsamerelerinde, okul dağılırken, diğer çocuklar ’Babaaa’ diye koşup babalarına giderken, bu çocuklar ne hissedecekler? Sürekli, ’Biyolojik babam kim?’ diye merak etmeyecekler mi? Zamanlarının büyük bir kısmını babalarını aramak için harcamayacaklar mı?
Bu durumdaki çocukların ileriki yaşlarda neler yapıp, neler hissettiklerini araştıran bir dokümenter vardı. Yakışıklı bir tıp talebesi, üniversitede okurken spermlerini veriyor, tabii akıllı olduğu da belli, birçok kadın bu genç erkeğin spermlerini tercih ediyor.
Neticede, bululuyorlar. Hem babalarını, hem de birbirlerini. Tıp talebesi bu arada mezun olmuş tabii, evlenmiş ve kendi çocukları olmuş. Eşi de durumu biliyor. Günün birinde karşısında 20 tane çocuk görüyor. İlginç bir dokümenterdi ama kimse halinden çok memnun değildi. Ben yapılmasın demiyorum ama zannettiğimizden çok daha zor ve komplike. Ayrıca Türkiye’de istenmeyen, yoksulluktan bakılamayan bir sürü çocuk var. Bu çocuklar evlat edinilemez mi?
Amaaa... Siz şimdi benim karşıma geçip, ’Anne olmak için tek yol bankadan sperm alman’ deseydiniz, böyle konuşuyorum ama kim bilir belki de yapardım..." (Nihal K.G.)
Çok çok teşekkür ederim. Öncelikle samimiyetiniz için. Sonra fikirlerinizi anlattığınız için. Ama en çok da şu duyguyu paylaştığınız için: "Anne olabilmek için tek yol bankadan sperm almak olsaydı, kim bilir belki de yapardım!" Budur! Biz kadınlar, çocuk sahibi olmanın ne kadar olağanüstü bir şey olduğunu bildiğimiz için, sperm alıp hamile kalanları daha iyi anlayabiliyoruz. Erkekler bu konuda daha katı diye düşünüyorum. Ama haklısınız, çocuk evlat edinmek de bir alternatif. Tamamen katılıyorum. Fakat Türkiye’de öyle kolay evlat edinilemiyor. Sanki almamanız için özellikle zorluk çıkarıyorlar. Selamlar, sevgiler.
Antik Likya Yürüyüşü
"Emekli olduktan sonra Bodrum’a yerleşmiş ve Bodrum Doğa Sporları Klubü’nde düzenli trekking yapan bir grup arkadaşız. 17’sinde Antalya’dan Fethiye’ye yaklaşık 1 ay sürecek Antik Likya Yürüyüşü’müze başladık. Bu yolun turistik, sosyal ve coğrafi anlamda etüdünü yapmak istiyoruz. Sonra da eğer sponsor bulabilirsek, yolculuğumuzu kitaplaştıracağız." (Çiğdem E.)
Süpersiniz! Fikir muazzam. Yürüyüş bitiminde, yaşadıklarınızı ve izlenimlerinizi lütfen benimle paylaşın. Antik Likya Yolu’nun yerli ve yabancı turistler için en az mavi tur kadar ilginç olabileceğini düşünüyorum. Bacaklarınıza kuvvet, yürüyün arkadaşlar!