Birol Güven: Yanlış tedavi başlattık

Bebek Kahve'ye biraz geç gidip, onu yalnız başına bir kenarda otururken bulduğumda, ilk tepkim: ‘‘Bu mu yani hadiseler yaratan adam?’’ oldu.

‘‘Çocuklar Duymasın'ı yazan, önce yere göğe konulamayan, dáhi diye anılan, 80. bölümde Pınar Altuğ'suz diziye devam etme kararı aldığı için de köşe yazarlarının ve kadın hakları savunucularının hedefi olan... Bu mu yani!’’ Sessiz sakin, vur kafasına al ekmeğini gibi duran tiplerden. Nasıl söylesem, biraz da ürkek duruyor. Kendi halinde korunmasız bir şey. Hani, ‘‘Bir çay daha ister misiniz? Simit alır mısınız?’’ gibi şeyler söyleme ihtiyacı hissediyorsunuz. Ağzı var, dili yok sanki. Ama röportaja başladığınızda, baltayı nasıl bir taşa vurduğunuzu anlıyorsunuz! Çok zeki. Neyi, ne için yaptığını, neyi, ne için söylediğini gayet iyi biliyor. Seri katil sakinliğinde biri. Biraz da sinsi. Ama sinsiliğin, illa da olumsuz bir özellik olması gerekmiyor! Ben isterdim mesela sinsi olabilmek. Pekala, zekanın göstergelerinden biri olarak kabul edilebilir. Kolay çözülen, kolay teslim alınan bir kişilik değil Birol Güven. Ve onu tanıyınca, başarısının tesadüfi olmadığını anlıyorsunuz. Kendisiyle pek çok konuda fikir ayrılıklarım olmasına rağmen, şu meşhur Pınar Altuğ meselesiyle ilgili merak ettiğim ne varsa sordum. Kahve çok gürültülüydü, onu eve attım! Ve bir bayram günü bu röportajı yaptım. Siz de iki gün okusanız, hiç fena olmaz...

‘‘Çocuklar Duymasın’’ o kadar ön plana çıktı ki, daha önce yaptığınız şeyler karambole gitti, bir hatırlayalım neler vardı...

- Çok fazla şey yapmadım ki. Dört yıldır televizyondayım. Yeniyim yani. ‘‘Ayrılsak da Beraberiz’’ birinci işim, sonra da ‘‘Çocuklar Duymasın.’’

Tam olarak mesleğiniz nedir? Yapımın tamamı mı size ait, yoksa sadece senaryo mu? Yani bu dizinin Abdullah Oğuz'u mu, Meral Okay'ı mı, yoksa Mahinur Ergun'u musunuz?

- Valla hepsiyim! Nasıl oluyor, ben de bilmiyorum. Hem yapımcı hem senaristim. Kendime koyduğum bazı kurallarım var benim...

Nedir onlar?

- Kolay algılanan işler yapıyorum. Çünkü televizyon kolay algılanmak zorunda. Hedef kitleniz, AB grubu olsa da, bu gerçek değişmiyor. Televizyon izlerken sevgilinizle telefonda konuşuyorsunuz, tuvalete gidip geliyorsunuz, çocuğunuzun derslerine yardım ediyorsunuz, kayınvalideniz arıyor, komşu geliyor, kapıcı gidiyor ama bu arada televizyon hep açık. ‘‘Pause’’ düğmesi yok. O yüzden kolay algılanan şeyler yapmak gerekiyor ya. Ve temel meseleyi 15 dakikada bir tekrarlamak...

Siz bu mesleğe ne kadar hırsla bağlısınız?

- Valla, meslek olarak görmüyorum. Şu anda bunu yapıyorum. Ama daha önce başka işler yaptım. Turizm rehberliği filan. O zaman da, iyi bir rehber olmaya çalışıyordum. Artık hırsı mı, şans mı bilmiyorum ben hızlı yükseliyorum. Çünkü yaptığım şeyi adam gibi yapmaya çalışıyorum. Dünyanın en iyi yazarı değilim belki ama çok çalışkanım. 70 dakikalık bir diziyi bir günde yazabiliyorum. Amerikalılar ise 24 dakikalık bir bölümü bir ayda yazıyorlar ve dev bir kadroyla çalışıyorlar.

Bu yaptığınız işin nesi sizi heyecanlandırıyor?

- Devamlılığı! Herkes hayatında bir kere başarılı bir şey yapabilir, mesela çok iyi bir bölüm yazabilir. Ama benim için önemli olan, o başarıyı her hafta tekrarlamak...

Peki karakter yaratmak, olaylara şekil vermek, insanlarda bağımlılık yaratmak... Bütün bunların bir formülü var mı?

- Var. Bence mesele çok rastlanan karakterler yaratmakta. Marjinal karakteri çok rastlanan bir karaktere hizmet etsin diye kullanıyorum. Kontrastını bulmanız gerekiyor. Tom ve Jerry de diyebilirsiniz buna ya da Hacivat ve Karagöz. Yani yaptığımız, çok büyük bir yaratıcılık değil! Haluk'un yanına Meltem'i koymak da öyle bir şey. Haluk'u yazarken, çok rastlanan erkek özelliklerini ona yükleyip, az rastlanan kadın özelliklerini Meltem'e yükledim. Psikoloğa gitmesi mesela, bu gibi şeyleri aralarındaki uçurumu oluşturabilmek için yaptım. Dedim ki: ‘‘Öyle bir çift yaratmalıyım ki geçinemesinler.’’ Aslında iki karakteri dizi başlamadan okusanız, ‘‘Yuh artık! Bunlar nasıl evlenir!’’ derdiniz. Bunlar evlenir ve dizi olur! Mutluluğun filmi oluyor ama dizisi olmuyor. Çatışmaya ihtiyacınız var. Bir de tabii gerçeklik hissine...

Açalım bu gerçeklik hissi meselesini...

- ‘‘Ben Evleniyorum’’, ‘‘Popstar’’ gibi yapımlara bakın. Ve bu tür programlar, sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde deli gibi izleniyor. Çünkü yüzde 100 gerçek, orada rol yapılmıyor. Haliyle daha eğlenceli, daha heyecan verici. ‘‘Çocuklar Duymasın’’ı da bu öngörüyle yazmıştım. Tamer, taş fırın erkeğiydi, Pınar da benim anlattığım karaktere uygun bir anne resimiydi. Oyuncu seçimi çok önemli. Dizi aslında BBG evinin yazılmış haliydi. Ve sonunda orası gerçek bir ev olarak algılandı, becerdik yani. Ama işte çeşitli aksilikler oldu...

Peki o zaman, sadede gelelim: Senaryoyu siz yazarken, kahraman sizdiniz! Senaristler değişince, yani köşe yazarları devreye girince, hedefteki adam oldunuz. Ne diyorsunuz?

- Beni eleştiriyorlar. Çünkü tavır almak zorundalar. Bunu da sağlıklı buluyorum. İnsanlar Pınar'la Meltem'i birbirine karıştırdı. Gerçi karıştırmalarını ben istedim! Hatta bunun için uğraş verdim. Çünkü bu, dizinin gerçeklik hissini sağlamlaştırıyordu. Bence sonunda köşe yazarları da imajla gerçeği karıştırdı...

Bir tek siz karıştırmadınız yani!

- Tabii, çünkü ben ne yaptığımı biliyorum. Ben bir imaj yönetimi yapıyorum. Ama bir kaza geçirdik bu yönetimde. Ha, bu imaj yönetiminin başarısızlığı mı? Evet! Bu anlamda bir hatam olduğunu kabul ediyorum. Karşımıza gelen problemi çözemedim.

Kendinizi böyle mi savunuyorsunuz!

- Savunmuyorum ki. Savunmaya gerek duymuyorum ki. Olanı söylüyorum. Benden reyting isteniyor. Bir reklam pastası var ve bütün yapımcılara ‘‘Başarılı olacaksınız’’ deniyor. Benim birincil amacım reyting almak ve kanala para kazandırmak. Köşe yazarları, reyting kaygısını bu dünyadan çekip alırlarsa, biz de o zaman daha deneysel, daha sinematografik şeyler yapabiliriz...

İyi de bir an geldi ve siz ‘‘Pınar Altuğ, hal ve davranışlarına dikkat etmezse, önlemimi alırım’’ gibi tehditkar beyanatlar vermeye başladınız. Bu hakkı nereden aldınız?

- Evet, yaptım... Gazeteciler ‘‘Pınar'la ilgili durum nedir?’’ diye soruyorlardı. Ben de ‘‘Pınar'la ilgili yazılan, söylenen her şey yalandır. Sonuna kadar oyuncumun yanındayım’’ diyordum. Çünkü öyle sanıyordum, Pınar yazılıp çizilen her şeyin yalan olduğunu söylemişti. Sonra ‘‘saydı’’ soruları başlıyordu: ‘‘Peki bu söylenenler doğru olsaydı, gerçekten bir ilişkisi olsaydı...’’ Ben de o zaman ‘‘Önlemimi alırım’’ diyordum.

Tam da bunu soruyorum: Biri Meltem biri Pınar Altuğ. Ne hakla böyle diyordunuz?

- Çünkü gerçeklik duygusu gider. İlüzyon biter. Ben eşcinsel olarak bilinen birini, Haluk karakterinde oynatabilir miyim? Oynatamam! Bu benim eşcinsellere karşı olduğumu göstermez, sadece bu dizide oynatamam. Temel mesele bu, inandırıcılık. Ve şunu iddia ediyorum, çok yakın bir gelecekte diziler izlenmeyecek Türkiye'de. Şu anda izlenmesinin tek sebebi ‘‘Ben Evleniyorum’’ gibi reality şovların azlığı. Bunlardan 10 tane olursa, kimse dizi-mizi izlemez. Sanal ve gerçeğin karışması gerekiyor ki, insanlar bir diziyi izlesin...

Peki şu söylenebilir mi: Siz de fazla havaya girdiniz ve Pınar Altuğ'u yarattığınız karakter zannetmeye başladınız. Ve onun hayatını yönlendirmeye çalıştınız!

- Hayır. Sadece rolüyle pekişmesini istedim. Tek bir şartımız vardı ve mutabıktık bunda: Sansasyondan uzak duracaktı! Yoksa, bana ne oyuncumun özel hayatından. Onun hayatını kesinlikle yönlendirmeye çalışmadım. Hayalim, özel hayatının basına açık olmamasıydı. Belki beni kadın hakları savunucuları değil ama reklamcılar daha iyi anlar. Sözünü ettiğim, reklamın yıllardır kullandığı bir teknik. Kenan Doğulu ve Tuğçe Kazaz fotoğraf çektirdi, 6 ay ayrılmamaya imza attı. Bu bir sözleşme. Yani Pınar Altuğ'un yaşadıkları başrolümü taşıdığı için beni ilgilendiriyor. Seyirciyi ilgilendirdiği sürece beni de ilgilendiriyor. Ve bana ‘‘Yalan bunlar. Böyle bir şey yok’’ dedi...

Size yeteri kadar açık olsaydı...

- O zaman meseleyi çözerdik. Mutlaka bir formül bulurduk. Doğru bilgilendirilmeyince, imaj yönetiminde hata yaptık. Yanlış tedavi başlattık. Gerçeği bilseydim farklı davranırdım...

YARIN: TAMER KARADAĞLI AÇIK DAVRANDI
Yazarın Tüm Yazıları