Paylaş
"Evet" dedim.
"Kocan?" dedi.
Bekledim arkasından ne gelecek diye.
"Ne iş yapar? Yakışıklı mı? Hoş mu? Kültürlü mü? İyi insan mı? Merhametli mi? Şefkatli mi? İyi sevgili mi? İyi sevişir mi? Seni güldürür mu? Çocuklarına düşkün mü? Düşünceli mi? Nazik mi? Varlıklı mı? İyi baba mı?"
Yok hayır. Bunların hiç biri gelmedi.
"Kocan. Sorumluluk sahibi mi?" dedi.
Acayip şaşırdım.
Yıllardır görmediğim eski bir çocukluk arkadaşımın, evli olduğum erkekle ilgili öğrenmek istediği bu muydu yani?
Hayata dair kulağıma küpe olması gereken çok önemli bir bilgiyi ilk kez duyuyormuşum gibi, "Bir kocada aranacak en önemli şey, sorumluk sahibi olması mı?" dedim.
Sesi biraz yorgun geldi,
"Evet tabii ki" dedi.
"Benim o çok aşık olduğum dünyalar güzeli kocam, asistanına tutuldu. İki çocuğumuz varken, onunla gitmek istediğini söyledi. Dünyanın bir ucuna gitti, Arjantin’e. Aşkını yaşayacak ya, yaşasın ama biz de bir şekilde var olabilelim. Oysa çocukların okul paralarını nasıl ödeyeceğimiz umurunda bile değildi. Ama o, baştan beri böyleydi zaten. Dünyanın en janti, en güzel giyinen, en hoş adamıdır, muazzam dans eder, salon erkeğidir, kolunda gururla taşırsın, bütün kadınların ölerek baktığı biridir, dil bilir, kültürlüdür ama dünyanın en sorumsuz adamıdır. Oraya- buraya taktığı borçlar yüzünden, babamın bana aldığı evi satmak zorunda kaldık. Aynı şekilde arabamı da, meğer vergilerini filan ödememiş. Bunun gibi binlerce şey sayabilirim. Sekiz yılda çöktüm ben. Aile olunca insana, kendisinden çok karısını ve çocuklarını düşünecek adam lazım. Sorumluluk sahibi adam. Gerisi palavra!"
Ölüm atlayışı
"Ben ikinci haftasında atlamıştım. Siz iyisiniz, "Kader atlayışı" ismini takmışsınız, ben "Ölüm Atlayışı" ismini vermiş ve böyle bir şeye kalkıştığım için, kendime çok küfretmiştim. Eğlence filan değil o! Deap of Faith’ten söz ediyorum. "Hangi akıllı tasarlamış bunu?" diye de merak etmiştim. Bu olaydan iki hafta sonra, ben hálá söylenirken, Amerika merkezli Colward H20 şirketinden Gregory Cloward aradı. Şirketin başkanı olduğunu, şu anda Dubai’de bulunduğunu ve bizim World Island’ın Sibirya Adası’ndaki 7 yıldızlı otel projemizin su oyunları tasarımlarıyla ilgilendiklerini, görüşme talep ettiği söyledi. Öğleden sonra buluştuk. İki kişiydiler. Yanındaki proje müdürü Peter Chamberlain’le tanıştırdı. 60 yaşlarında çok şeker bir adam. Daha önceki tasarım ve referanslarını sayıyordu kiÖ Bingo! Atlantis. Benim "Ölüm Atlayışı"mı tasarlayan akıllı, meğer Gregory Cloward’mış. "Nasıl bir şeydir o?" dedim, "Ben ölecem zannettim!" Gülümsedi. "Oradan düşülmez mi?" dedim. Düşmenin imkansız olduğunu söyledi, kayılan kanalın derinliği ona göre hesaplanmış. Miami’de benzer tasarımlar yapmışlar, bu ilk değilmiş ama en yükseğiymiş. Ayrıca köpek bağlığı tünelini 1.5 dakikada geçilecek şekilde basınçlı su ve akıntı motorlarıyla tasarladıklarını söyledi ki, bu 1.5 dakikalık sürede insanlar etrafı seyretsin ve öyle hemen geçip gitmesin vs. vs. "Ölüm atlayışı" bence eğlence değil. Ama tasarımcısı yaşlı, Greg şeker gibi bir adam. Tezatlar dünyası işte. Bilge S.
Bilge Bey, teşekkür ederim bilgi veren mailinize. Bana kibarca, "İnsanların kafasına kötü şeyler sokma, gidip atlamaya kalkarlar, yapmasınlar, bu ürkütücü bir şey" diyorsunuz, değil mi? Tamam hemen söylüyorum: Lütfen oradan atlamaya kalmayın! Amacım kimseyi teşvik etmek değildi.
Kürtaja istinaden
Ben şanslıydım, birçok insanın tersine, açık fikirli bir ailem oldu. Rahmetli babam, Sezai Solelli’ydi. Bir zamanların tanınmış gazetecilerinden. İnanın, annem de babam da modern insanlardı. Ben 20 yaşındayken, sonradan kocam olan sözlümden hamile kaldım. Ne kadar modern olurlarsa olsunlar, o zamanlar için bu, felaket bir durumdu. Her genç kız gibi tabii ki anneme söyleyemedim ve karşı komşumuz olan rahmetli Feridun Karakaya’nın karısından yardım istedik. O zamanlar çok meşhur olan Dr. Can Daver’e gönderdi bizi. Sözlüm ve ben sabah 7’de, anneme yalan söyleyerek gittik ve ben kürtaj oldum. Eve döndüğümde istirahat etmem gerektiğinden, anneme regl olduğumu ve karnım ağrıdığını söyleyerek yattım. Bir süre sonra annem odaya girdi ve bana "Sen kürtaj mı oldun?" dedi. "Evet" demek durumunda kaldım, çünkü anneme o güne kadar hiç yalan söylememiştim. Bana baktı, gözleri doldu ve şöyle dedi: "Neden benden sakladın? Ya başına bir şey gelseydi ben ne yapardım o zaman? Hayatta başına ne gelirse gelsin, yanında olmak isterim. Bundan sonra olacağım da." İşte böyle Ayşe Arman, annem hiç kızmadı sadece ağladı. Bugün 17 yaşında bir kızım var, bu olayı biliyor, hatta arkadaşlarına da anlatmış, hep savunduğu bir şey var: "Annemden hiç bir zaman bir şey saklamam. Saklamama gerek yok. Bilirim ki, ne olursa olsun hep benim yanımdadır." İsterim ki tüm anneler, çocuklarının yanında olsun ve onların en yakın dostu ve yardımcısı olsun.
Eser Solelli Berker
Onun hep Kadir İnanır olması lazım
Demiş 4 yıllık sevgilisi Jülide Kural, dün Sabah’ta Figen Yanık’la yaptığı röportajda. Okuyunca üzüldüm büyük oyuncu adına. Kimsenin, hep aynı insan olması gerekmiyor. Bu çok öldürücü, çok yok edici bir şey. İnsanı hapseden, kendi içine kilitleyen bir şey. Kadir İnanır, gerçekten de o hepimizin bildiğimiz "kolalı gömlek" gibi Kadir İnanır olmak zorunda mı? Hayatını öyle mi tamamlayacak yani? Öyle olmasa onu sevmez miyiz? Yanılıyor bence. Daha da çok severiz, biraz gevşese, biraz kendisini bıraksa.
Paylaş