Bir gay’le evlendim hayatım kaydı

Filiz K’yı e mail’i sayesinde tanıdım. "Eşcinsel Can ne yapsın? Durumunu gizlemek için ailesinin istediği gibi Serap’la mı evlensin, yoksa dilediği hayatı mı yaşasın?" röportajı üzerine, "Aman! Aman! Anneler babaları uyarın, bu işin düzelmesi falan yok, o paravan kadınların hayatı kayıyor, haberiniz olsun" dedi.

Buluştuk. Etiler’de Paul’de. Yaşadığı sıkıntılı, ıstıraplı yılları anlattı. Filiz K.’nın 17 yıl bir gay ile evli kaldıktan ve müthiş acılar, travmalar atlattıktan sonra, şimdi mutlu bir beraberliği var. Dünya güzeli kızıyla, birlikte yaşıyor. Hayatını bizimle paylaşmayı kabul ettiği için kendisine teşekkür ediyorum.

Eski eşinizle nasıl tanıştınız?

- 20 yaşındaydım, üniversite yeni bitmişti, çalıştığım şirkette tanıştık. Benden 9 yaş büyüktü. Avusturya Lisesi mezunuydu. Bir sürü dil konuşuyor, Latince bile biliyordu. Şirkette çalışanlardan biri, "Bu kelime ne demek ya?" dediğinde, o kökenine kadar inebiliyordu. Çok etkileyiciydi. Bir de nazikti, kadın dediğin varlığın ruhundan anlıyordu, espriliydi, komikti, sabahları masamda küçük notlar buluyordum. Bana yurtdışından hediyeler getiriyordu. Çok uzun sürmedi, aşık oldum. Evlenmeye karar verdim.

Çok gençsiniz, ailenizin tepkisi ne oldu?

- Babam üst düzey bir bürokrat, sözü de geçen biri. Evleneceğim adamın patronuyla da arkadaş. Benimki de o şirketin ikinci adamı. Ben de babamın en küçük kızıyım, kıyamaz bana, "Henüz çok erken, daha birbirinizi doğru dürüst tanımıyorsunuz bile" diyecek oldu, suratımı astım, beni üzmemek için razı oldu. "Sen nasıl istersen" dedi.

Şüphelendiğiniz bir şey oldu mu?

- Neden? Gay olduğundan mı? Yok canım. O kadar kör kütük aşıktım ki, hiçbir şeyi görecek halim yoktu. Kız kardeşlerim, "Filiz bunda bir tuhaflık var" dediler, "Saçmalamayın" dedim, onlarla da kavga ettim.

Sonra...

- Kulağımı tıkadım ve evlendim. Düğünümüzü gölgeleyen tek şey, damadın patronunun teşrif etmemesiydi, oysa eşimle çok yakındılar. Ben tabii nereden bileyim, meğer bu iki erkeğin arasında yıllardır devam eden bir ilişki varmış, herkes bilirmiş de bana söylememişler. Apar topar Avrupa’ya uçtu patron. Ama bize bir hediye yollamayı ihmal etmedi: Antika bir gece lambası. Lambanın altı, kanatları açık bir horoz. Ne anlama geldiğini insan 20 yaşında anlayamıyor tabii.

Balayı nasıl geçti?

- Komedi orada başladı. Eski eşim, nedense balayına gittiğimiz gün, hastalandı. Ateşi 40’a çıktı. Adam terliyor, perişan. Ben de ona bakıyorum. Tabii seks- meks, hak getire. Dönünce de bir şey olmadı. Epey bir zaman geçti.

Bu durum sizi şaşırtmadı mı? Kimseye söylediniz mi, sormadınız mı, "Biz sevişmedik, ben hálá bakireyim bu normal mi?" diye.

- Yok, ben bu konuları o kadar rahat konuşabilen bir tip değilim.

Ne hissettiniz peki?

- Bilmem, çok da tuhaf gelmedi. Normali nedir bilmiyorum ki. Zaten o sıralarda eşim, "İnsanların hayatında cinsellik çok da önemli değildir, ilkel yapıya aittir, hatta olmasa da olur. Hayatta edebiyat- sanat gibi şeyler vardır, yazmak, çizmek, okumak çok da mühimdir" şeklinde sürekli beynimi yıkıyordu. "İnsanlar arkadaşlıkla, dostlukla da her şeyi yürütebilirler" diyordu. Öyle bir noktaya geldim ki, işin içine cinselliği katmaya kalkarsam ayıp edecekmişim gibi hissetmeye başladım kendimi.

Peki sarılma, dokunma, okşama?

- Bir keresinde ev çok soğuktu. Kaloriferler yanmıyor. Buz gibi. Ben de ona sokulmuşum. Gayri ihtiyari. "Filiz, ne oluyor böyle?" dedi. "Yanlış anlama, sadece üşüdüm. Bu soğukta aklımdan geçmez!" dedim. Bizim ilişkimizde cinsellik şu ya da bu şekilde hep dışlandı. Sonra zaten "Sağlıklı olan ayrı yorganlarda yatmak filan" dedi, bütün Avrupa öyle yapıyormuş, yeter ki değmeyelim birbirimize... Öyle öyle derken, dokunma filan da kalmadı...

Hiç mi sevişmediniz?

- Seviştik. Ama sayılıdır. Uzuuun aralarla. Ve bir keresinde hamile kaldım. Çünkü çocuk istiyordu zaten. Sevişmelerimizin gerçekleşme sebebi de buydu.

Çocuk isteme sebebi neydi? Çok mu seviyordu çocukları?..

- Hayır kendisini daha iyi kamufle edebilmek için istiyordu. Ben bir paravandım zaten. Ama çocuk? Tadından yenmez bir paravan olacaktı.. Kimse çocuğu olan bir erkeğin homoseksüel olacağından şüphelenmez. Kızım doğar doğmaz, "Ben uyuyamıyorum, yan odaya geçiyorum" dedi. Sonra da bütün evliliğimiz boyunca bizden ayrı bir hayatı oldu. Habire patronuyla bir yerlere gidiyor, iş gezileri bitmiyor, ortalıktan kayboluyor...

Peki gay olduğundan ne zaman şüphelenmeye başladınız?

- Bir gün aynada kaşlarını cımbızla aldığını gördüm, "Olabilir" dedim, yurtdışında yaşamış, doktora yapmış, "Ne bileyim oralarda gördü belki, güzelliğine de düşkün." İki saat çıkmazdı banyodan, hazırlanması o kadar sürerdi, hadi ona da tamam. Sonra bir gün, kollarındaki tüyleri sararttığını fark ettim, "Allah Allah" dedim, omuzlarındaki tüyleri aldırdığını görünce, "Bu işte bir iş var" dedim. Evde de hep kimonoyla dolaşıyordu. Bunları üst üste koyunca şüphelenmeye başladım.

Nasıl bir psikoloji içindeydiniz?

- Yanlış anlamayın, yaşadığım sorun, cinsellikten öte bir şeydi. Gerçek kimliğini gizleyen, sürekli bastırmaya çalışan birinin sorunlarıyla karşı karşıyaydım. "Çözülürüm, açık veririm, hareketlerimden anlaşılır" diye içki bile içmiyordu. Ve aslında benden nefret ediyordu.

Neden?

- Kadın olduğum için. Sadece kadın olmam yetiyordu. Üstelik gösterişli ve güzel bir kadın olmam. Bütün gay’ler böyle mi bilmiyorum ama eşimin kadınlara karşı bastırdığı müthiş bir nefreti vardı. Ve benimle inanılmaz bir rekabet içindeydi.

İşi zormuş, çok güzel bir kadınsınız...

- Siz beni 20 yıl önce görecektiniz, yıprandım... Düşünsenize, bir yere gideceğiz değil mi? Kıyafetleri ve takıları yatağın üzerine koyardı. Giymem için başımda beklerdi. Giymezsem, 15 gün kafamın etini yerdi. Yurtdışından kumaşlar alırdı, terziye istediği kıyafetleri tarif eder, diktirirdi.

Şaka yapıyorsunuz...

- Yoo. Takılarımı bile kendi çizerdi, kuyumcuya yaptırırdı. Onlar hazır olunca da benden çok o sevinirdi. Bence o, benim bedenimde, kendisinin olmayı hayal ettiği kadını yaşatıyordu. Ne var ki ben 25 yaşındaydım, benden yarattığı kadın 50 yaşında süslü püslü bir kokoştu. Ve zavallı ben, o kıyafetlerle geziyordum. Ne derse yapıyordum, yeter ki kavga çıkmasın, kızım zarar görmesin...

Niye onun her dediğini yapıyorsunuz?

- Öyle işte, yapıyordum. Kişiliğim filan kalmadı. Kendime güvenim sıfır oldu. Çalışmıyorum da. Derdimi paylaştığım dostum, arkadaşım da yok. "Ben bir yola girdim, nasıl çıkarım?" diye kara kara düşünüyorum, "Bir kızım var, canımdan çok sevdiğim, o da iyi şartlarda yaşıyor, ee o zaman bencillik etmeyeyim, dayanayım" diyorum. Tabii baba evine dönmek de ağır geldi. Öyle kendini bilmez bir haldeydim. Evimle ilgili hiçbir şeye ben karar veremiyordum.

Ne gibi?

- Mutfak karolarının şekline, rengine bile eşim karar verdi. Ben anlamam ya, ben zevksizim ya, o karar verecek. Her şeye. Onun dediği gibi olacak. Bir çöp aldırmadı bana. Her şey onun zevkiydi. Müze gibi bir evde yaşıyorduk. Her taraf antika. Bir gün bir cesaret havlu aldım. Beyaz havlular. Koydum banyoya. Akşam gördü, "Bu ne?" dedi, "Havlu" dedim, "Beğendim aldım." Bir şey demedi, nasıl büyük bir zafer hissettim anlatamam, ertesi sabah baktım, havlu yok. "N’oldu havlular?" dedim, "Ha onlar mı, ayak havlusu yaptım" dedi. Böyle de alçaktı. Ben, yavaş yavaş ortadan kayboldum, yaşayan ölüye döndüm. Beni azarlıyor, aşağılıyor, küçümsüyor. Ve ben gidemiyorum. Öylece orada duruyorum. Paso zanax alıyorum.

Kızınız peki?

- Araları hiçbir zaman iyi olmadı. Çocukların algıları tuhaf, babasının kimono giymesinden hiçbir zaman hoşlanmazdı. Ya da "Babamı yine Zeki Müren sesli biri aradı" derdi. Evdeki antikalardan da nefret ederdi benim gibi. 7-8 yaşındayken, ip bulmuş, evdeki antika çanak çömleği kapının kulpuna bağlamış. Babası kapıyı açınca hepsi yere düşecek, kırılacak. Doğrusu fikir çok hoşuma gitti ama eşimin öfkesinin seviyesinden korktuğum için, ipi kestim.

En çok nesi sizi deli ediyordu?

- Yalancılığı. Bu tipler, gizlemek zorunda oldukları şeyler yüzünden inanılmaz çok yalan söylüyorlar. Bütün gay’ler öyle mi bilmiyorum ama benim kocam öyleydi. 20 liraya bir şey mi aldık, birlikte horhordan mesela, bir arkadaşım geliyor, "A ne güzel kaç paraya aldınız?" diyor, "2000 lira" diyor. Ben sesimi çıkarmayınca da, "Sen zaten bu evde neyle ilgilisin ki?" diyor. Sürekli "Ben bunu nasıl acıtırım" kaygısı. Yıllar sonra kızım da aynı şeyleri yaşamaya başladı. Bana bir gün geldi dedi ki, "Anne, babam beni kıskanıyor." Birlikte seyahate gitmişlerdi, "Giydiğim hiçbir şeyi beğenmiyor, yaptığım hiçbir hareketi onaylamıyor. Her şeye dudak büküyor, bir kadın gibi benimle rekabet ediyor".

Siz de bu tür şeyler yüzünden 17 yıl eşinizle tartışıp durdunuz, öyle mi?

- Hayır. Tartışma, birbirini seven insanlar arasında oluyor. Karşındakini düzeltme imkanı olmayınca, tartışma da olmuyor.

Kızınız yüzünden mi boşanmadınız?

- Evet. Ama kızım 11 yaşındaydı, onu tenis dersinden almıştım, ben artık bir enkazdım, baktı baktı, "Anne, hayatta boşanma diye bir şey var" dedi. Ne var ki benim cesaretim yoktu. Bir sabah uyandım baktım ki hiçbir şey yiyemiyorum. Sadece su içebiliyorum. 15 gün sonra hastaneye kaldırıldım. Ağır depresyon. Bir sürü ilaçlar. Sokağa bile çıkamıyorum, altımdan yer kayıyor...

Hiç mi sormadınız Allah aşkına "Sen gay misin?" diye?

- Hayır sormadım. Önce adama aşıktım, toz kondurmak istemedim, sonra yaşlanınca süslenmekten vazgeçer herhalde diye kendimi avuttum, çünkü çocuğumun babasıydı. Son 5 yıldır aramızda hiçbir ilişki yoktu zaten. Ben de yoktum. Hatta son zamanlarda intihar eğilimi gelişmişti. Yüksek bulduğum her yerden kendimi atmak istiyordum. Sonunda çok iyi bir psikiyatra rastladım, adı da Olcay Yazıcı, bir yıla yakın terapiye gittim ve sayesinde ayağa kalktım. Ve en sonunda o evden çıkmaya karar verdim.

Tepkisi ne oldu?

- "Ben senden boşanıyorum" dedim. "Ben seni boşamıyorum" dedi. "Çok istiyorsan git babanın evinde otur. Sana o baksın. Ben beş kuruş vermem". Hayatımda ilk defa, kafamı kaldırıp, gözlerimi gözlerine diktim ve en sakin sesimle, "17 yıl bir homoseksüelle yaşadığımı söylersem, bakalım hakim boşuyor mu, boşamıyor mu?" dedim. Bir an beni öldürecek zannettim. Uzun bir sessizlik oldu. Odasına kapandı. Ertesi sabah çıktığında, "Tamam ne istiyorsan yaz, avukatlar halletsin" dedi.

Bütün bunları gay’lerden nefret ettiğiniz için mi anlatıyorsunuz?

- Hayır. Gay’lere karşı asla bir düşmanlığım yok. Ne yaparlarsa yapsınlar ama kendi aralarında yapsınlar. Toplum karşısında kendilerini gizleyecekler diye benim gibi kadınları yakmasınlar. Evlendiğimde 20 yaşındaydım, boşandığımda 37. Boşandıktan 5 yıl sonra kendime gelebildim. Yani 22 yılım çöpe gitti. Suçum neydi? Hak edecek ne yaptım bilmiyorum.

Şimdi ne yapıyor eski kocanız?

- Şaşırmayın ama... Asistanıyla evlendi....
Yazarın Tüm Yazıları