Paylaş
Hayatım boyunca ince, narin, minyon bir kadın olmayı hayal ettim.
Japonlar ya da Çinliler gibi küçücük bir şey olsaydım, inanın hiç itirazım olmazdı.
Neden mi?
Boyum 1.72.
Kilom, artık itiraf etmek zorundayım 59.
60'a vurduğu da sıkça oluyor.
Daha da fenası kemiklerim iri.
Şöyle uçuşan, birlikte olduğum adamın taşıyabileceği estetik bir varlık olabilmeyi ne kadar isterdim. Kaderin bir oyunu bu. Olmuyor. Zayıflamaya kalkıştığımda da, yüzüm kaşık kadar kalıyor ama maşallah diğer organlarım ağırlıklarını koruyor. Aslında öyle miniminnacık bir şey olabilseydim, her fırsatta tadını çıkartırdım. Olamadığımdan mıdır nedir, kompleks gibi bir şey oluştu bende. Detay vermek istemiyorum ayıp kaçacak ama, şimdiye kadar birlikte olduğum ve beni kucağında bir dakika taşıdıktan sonra yere bırakmak zorunda kalmayan adam çıkmadı. Hatta yere düşenler bile vardı. Ben de, bu çelişkiyle yaşamaya alıştım. Genç irisiydim. Ne yapalım öyleydim. Geçen hafta Mazhar röportajında moralim o kadar bozuldu ki, bu hafta daha büyük birini seçtim.
*
Hidayet Türkoğlu'nun boyu 2.06.
Kilosu 105.
Neredeyse benzer sikletlerdeyiz yani.
Hatta, ben ona göre biraz ufak kalmış bile sayılabilirim.
Kardeşimle yaşıt olduğu için, bir mahzur görmedim, ayakkabılarımı çıkarttım, ‘‘Beni havaya kaldırabilir misin?’’ dedim. ‘‘Niye?’’ dedi. ‘‘Böyle bir fantezim var da’’ dedim.
Anlamasa da, itiraz etmedi.
Ve gördüğünüz fotoğraf çekildi.
Çekildi çekilmesine de...
Neticeyi görünce çok hayal kırıklığına uğradım.
Ayaklarım kocamandı, niye çıkarmışım ki o ayakkabıları? Ya o kollarım? En çok onların öyle kalın kalın duruşu sinirimi bozdu. Fotoğrafı da kullanmak istiyorum. Ortayı nasıl bulacağız? ‘‘Sanlı'cığım şuna bir fotoshop yapar mısın?’’ dedim. ‘‘Takma kafanı, seni mi kıracağız, inceltiriz kollarını!’’ dedi.
Vallahi aslında o kadar da kalın değil, ama baskı olduğu ve rahatsız bir konumda olduğum için olduğundan daha kalın çıkmış.
Gazeteci de olsa, kadın bu işte. Abuk sabuk şeylere kafayı takar. Sanlı'ya ve fotoshop'çu arkadaşlara gösterdikleri çaba için teşekkürü borç bilirim. Ayrıca Yeni Şafak Gazetesi'ne de teşekkür ederim.
Hiç düşünmediğim, hatta haketmediğim biçimde bana iltifat etmişler. Oktay Ekşi, Hadi Uluengin, Uğur Dündar, Zülfü Livaneli, Taha Akyol, Pakize Suda, Çetin Altan, Fehmi Koru ve daha bir dolu köşe yazarının, yazarlıktan önce ne iş yaptığını sıralarken benim adamın yanına da ‘‘mankendi’’ yazmışlar.
Sağolsunlar.
Varolsunlar.
Ben kompleksler içinde boğuşurken, fotoshopla ayaklarımı yok etmek, kollarımı inceltmek peşinde koştururken, kendilerinin bana mankenliği yakıştırmaları ilaç gibi geldi.
Kendimi iyi hissettim.
Yalan bile olsa, havaya girdim.
*
Ama insan olağandan büyük olunca da zorlanıyor.
Ben değil.
Hidayet Türkoğlu.
Sordum tabii, ‘‘Kıyafet işini nasıl hallediyorsun?’’ diye.
O da bu konuda çok dertliymiş, ama bir çözüm bulmuş.
Fabrika Altınyıldız'la anlaşmış. Üzerine özel sipariş kıyafetler diktirtiyormuş. Çünkü kolay kolay üzerine hazır giysi bulamıyormuş. Hidayet Türkoğlu, bunun çok önemli bir sorun olduğunu söyledi, beni de biraz şaşırttı doğrusu. NBA'deki oyuncuların hiçbiri maçlara öyle jean, kasket gitmiyormuş. Hepsi takım elbiseliymiş.
Artık Hidayet'in de olacak... Bu yazı da burada son bulacak!
Rüşvet olmayan çivi
Buna rüşvet diyenin alnını karışlarım.
Bu başka bir şey.
Ben oturmuşum bir yazı yazmışım, beton çivilerine kafayı taktığımı anlatmışım, üstelik annemden azar işitmişim, ‘‘Böyle saçma sapan meseleler için kocanla kavga etmeye değer mi?’’ diye ama bu arada benzer problemden müzdarip bir sürü kadın varmış, bu vesileyle öğrenmişim.
Neyse işte, ben çivilerden ve kocamın çivilere karşı duyarsızlığından şikayet ederken, Aysun Özkan, şeffaf kutular içinde her boy beton çivisi göndermiş: Kancalı, kancasız, irili, ufaklı. Çok güldüm. Var mı böyle bir şey? Tekzen Yapı Market'in pazarlama müdürüymüş. ‘‘Umarım bunlar sorununuzu çözer’’ demiş. Bana yardımcı olmak için yapmış. Karşılığı ona bir yazı olarak dönsün diye değil. Ama döndü işte. Teşekkür ediyorum. Çok eğlendiğimi ve çivilere gözüm gibi bakacağımı bilmesini istiyorum.
*
Az önce elime ulaştı.
Tesa da, fotoğrafları duvara yapıştırabilmem için küçük bir koli çift taraflı ‘‘tutturucu’’ göndermiş. Eminim adı böyle değildir ama ben bu adı verdim. Kullanışlı duruyorlar. Zor durumdaki bir kadına yardım etmedeki hassasiyetlerine teşekkür ederim.
Yurdumun erkekleri, tebrik ederim sizi
Erkekler kendilerine meydan okunduğunu zannetiler herhalde.
Geçen gün yazdığım şu uzuuun paragrafa ‘‘Bir kadın grubumuz var, beş çiçek yani. Bayılıyoruz, gidelim oralara, buralara, içelim, dans edelim, eğlenelim. Zaman zaman da böcek olarak aramıza katılan çok sevdiğimiz bir erkek arkadaşımız var. Ona hepimizin hayran olma sebebi ne mi? Tamam, pek çok sebebi var. Ama size yemin edebilirim, bir erkek olarak o gruptaki bütün kadınlara aynı mesafede durabilmeyi becerebilmesi hepimizi büyülüyor. O da bilir, birimizden birine aleni kur yapmayı. Ama hayır, adam kadınları çözmüş, yapmıyor. Yapış yapış ilişkiler arasında bu ne hoşluktur bilseniz. Genelde erkek milleti bunu zor beceriyor. Mahareti aynı anda saldırmak zannediyor. Sonunda da avcunu yalıyor’’ gelen itirazların haddi hesabı yok.
Tabii kabul edenler de var.
Ama azınlık.
Çoğunluk beş tane kadının ortasında tarafsız duran erkeğin cinsel tercihinden şüphelenmeye başlıyor!
Ne ayıp.
Hadi yurdumuzun erkeklerinin görüşlerini okuyalım...
ÜSLUP FARKI
Hani şu sizin gıcık olduğunuz herkese sulanan erkek tipi ile bir sürü kadınla aynı anda sadece arkadaşmış ayağı çeken erkek tipi arasındaki farkın ‘‘üslup’’ farkı olabileceği hiç aklınıza geldi mi? Gelmediyse, siz ve diğer kız arkadaşlarınız o sizinle dolaşmayı çok seven erkeği bir akşam iyice dolduruşa getirip, test edin. Birer birer onu ne kadar beğendiğinizi söyleyin. Bakın bakalım o diğer kategorideki erkeklerden farklı davranacak mı? Davranırsa başka sorunları var demektir! (Süleyman)
DEĞİŞECEĞİM AMA
O en uyuz olduğum adam türü diye tanımladığınız erkeğim ben! Vallahi beni etkiledi yazdıklarınız. Karar aldım: Artık bu kadar basit olmayacağım. Ama bir bilsem bunu nasıl yapacağımı... (Barış)
BİZLER AŞAĞILIĞIZ
Her zaman bizler çapkın oluruz. Her zaman bizler kaçamak yaparız. Öyle değil mi? Değil işte. Siz kadınlar olmasanız ya da erkeklere yüz vermeseniz biz ne halt ederiz. Hiiiç. Siz sinyal çakıyorsunuz, biz de kaçamağı yapınca çapkın oluyoruz. Yani bir gecelik kaçamaklar oluyor. Oluyor da. Bunlar kimlerle yapılıyor? Evet, biz erkekler, yolda yürürken önümüzdeki kadının direkt kalçalarına bakarız. Onları sıkı sıkı kavramayı filan hayal ederiz. Hatta o bir kaç saniyelik zaman diliminde daha pek çok şey geçiririz beynimizden. Peki ama bir kadın tam karşıdan geliyorsa ne olur? İlk önce yüzüne bakarız. Çirkinse, olsun deriz ve gözlerimizi bedeninde gezdirmeye başlarız. Yani o iki saniyede, ne gördün desen 50 sayfalık yazı dokümanı bile çıkartabiliriz. Bizler bu kadar aşağılık bir milletiz işte. Ama arkadaş ortamında karşılaşsan bizden beyefendisi yoktur! Benim bu dediklerimin aksini söyleyecek adamın da alnını karışlarım. (Yaşar)
NE BUYUM NE OYUM
Bir gün İnternet'te bir kız kendimi tarif etmemi istedi. Olmak ve görünmek istediğim tip Richard Gere dedim. Eşimin beni gülerken benzettiği tip Keanu Reeves. İlk tanıyanların içinden söylediği ‘‘Buzzzz gibi bir adam’’. Ve hayattaki en büyük sorunum Micheal Douglas'ın cinsel sorunu... İşte size tipik bir Türk erkeği! Ama nedense ne sizin anlattığınız türde bir kaç kişiyi birden idare ederim ne de bir zontayım. Bu tip sınıflandırmaların hiçbirine sokamıyorum bir türlü kendimi. Üzülmeli miyim? Diyeceğim o ki, kadın erkek ilişkilerinde yazmaya devam edeceksiniz, biraz gerçekçi olun. Bu işlerin genellemesi yoktur. (Muzaffer)
Paylaş