Peki saç, makyaj yaptırmak, karnını içine çekmek, bunlar da fotoğrafın biçimini değiştiren şeyler değil mi? Kimileri fotoşoplu fotoğrafa çöp diyor, kimileri de istediğiniz kadar karşı çıkın, dijital rötuş bu çağın gerçeği diyor. Bugün sizi farklı bir adamla tanıştırmak istiyorum; Erhan Erol. Fotoşop yapıyor. Bu işin en usta isimlerinden biri. Ben onu ilk Nihat Odabaşı’ndan duydum. Ona sert suçlamaların yapıldığı bir ortamda kendini savunma imkanı verdim.
Siz necisiniz? Yaptığınız işin bir adı var mı?- Dijital rötuşçu. Fotoğrafı rötuşlayan, dijital değişimleri yapan kişi.
“Fotoşopçu Erhan” derseler alınır mısınız?- Diyorlar zaten. Ne önemi var? Gazeteci Ayşe, taksici Ahmet, fotoğrafçı Necmi, fotoşopçu Erhan? Hiç öyle komplekslerim yok.
Piyasadaki bütün iyi fotoğrafçıların “son dokunuş”unu siz mi yapıyorsunuz?- Yok, öyle söylemek yanlış olur. Bu neredeyse birlikte geçirilen bir süreç, ortak bir paylaşım. Fotoğrafçıyla hayal ettiği kareye ulaşmak için fikir birliği yapıyoruz, ya da istediği sonuca ulaşmak için, ona teknik destek veriyoruz diyelim.
Peki siz kuş mu konduruyorsunuz?- Gerekirse evet, kuş konduruyoruz. Bazen de yanlış yere konmuş kuşu kaldırıyoruz.
Fotoşop, bir fotoğraf hilesi mi? Bir illüzyon yaratmak mı? Bir insanı, olmadığı bir hale getirmek mi?-Fotoşop, yaratılmak istenen görsele ulaşmak için kullanılan bir araç. İllüzyon, görselin kendisinde zaten olmalı; fotoşop basılabilir hale gelmesi için kullanılan program. Bundan sonrası size kalmış, ister konseptiniz gereği bir insanı olmadığı bir hale getirirsiniz, ister kahramanınızı harikalar diyarına götürürsünüz, isterseniz biraz inceltip bir kaç yılı silip atarsınız yüzünden. Bu bir “hile” değil, hayal ettiğiniz dünyanın malzemelerini veren ama yaratımını size bırakan bir teknoloji.
Sizce ahlaka aykırı değil mi?- Dokümanter ya da belge niteliği taşıyan bir fotoğrafa, dürüst olmayan, insanları kandırmak üzere bir müdahale yapıyorsanız, elbette ki ahlaka aykırı. Çünkü bu öyle bir şey ki, deniz görmeyen bir ev fotoğrafına, deniz manzarası ekleyebilirsiniz, belgesel niteliğinde bir fotoğraf karesindeki parçayı yok edebilirsiniz ya da yerini değiştirip birkaç nesil sonra bakacak kişilere yanlış bilgi aktarabilirsiniz. Her teknoloji gibi ahlaki olmayan kullanımlara açık. Ama bir havayolları ilanında rahat uçusu simgelemek için, bir yolcuyu bulutların üzerine oturtuyorsanız, bunun ahlaki sorun yaratması söz konusu olamaz, ya da bir moda markası için çekilen imaj karesinde, kıyafetin potluk yapan yerlerinin kaldırılmasının ne gibi bir sakıncası olabilir? Daha iyi bir elin ya da bir başka uzvun, var olan gerçek parçayla değiştirilmesi de kimseyi kandırmak değildir.
Söz konusu ünlüler olunca peki?- O zaman da durum farklı deği! Onlar bir imajin simgesi. Kendileri olmanın dışına çıkmadıkça, biraz ince, biraz uzun olmuşlar, ne fark eder? Çekim esnasında yapılan saç ya da makyaj da benzeri bir şey değil mi? Ek saçtan tutun da, ek kirpiğe kadar kullanılan her şey, o zaman bir “yanıltmaca” olarak değerlendirilebilir. Kimse yataktan kalktığı gibi fotoğraf çektirmeyecek tabii. Hele bu kişi bir markanın yüzü ya da kitleleri peşinden sürükleyen bir yıldız ise...
Ama yine de? Kırışıklıklar, çizgiler kayboluyor, yüzler ütülenmiş gibi oluyor, ifade yumuşuyor, beden hafifliyor, yılları geri alıyorsunuz. Bizi resmen kandırıyorsunuz! O fotoğraf o kadının ya da o adamın o anda gerçek durumunu yansıtmıyor ki. - Hangi gerçeklikten söz ediyoruz? Konumuz, pasaport fotoğrafı ise kesinlikle doğru bu söyledikleriniz. Üzerinde oynamak suç zaten. Ama biz moda, reklam ve sahne sanatlarına hizmet veriyoruz. Bir de şu var tabii: Bu insanlar, foto karelerinde yaşamıyorlar mı, zaten televizyonlarda, filmlerde, konserlerde görünüyorlar. Ve onları isim yapan, biraz incelmiş bel ya da biraz uzamış bir bacak değil, ortaya koydukları insan modeli, sergiledikleri karakter, yetenek, ışık.
Gazete röportajlarında, fotoğrafçı arkadaşım fotoğraf çekerken, insanlara, “Yan dönün, lütfen karnınızı çekin, kolunuzu bedeninizden uzaklaştırın, kalın duruyor öyle, çenenizi eğin, gıdınız çıkıyor, gülümseyin, öteki türlü endişeli duruyorsunuz....” gibi şeyler söylüyorum. Ben de aslında doğal olana müdahale mi ediyorum? Bir tür fotoşop mu yani?- Tamamen doğru, bu da fotoşop. Bunun sonsuz örnekleri sayılabilir. “Hafif topluysan, enine çizgili giymeyeceksin”den tutun da saç modeline, ayakkabı seçimine kadar. Her şey daha estetik bir görüntü için. Bir de şu var tabii: Fotoshop, sadece kadınları güzelleştirmek üzere kullanılmıyor. Biz işimizde bir bisküvi reklamından tutun buzdolabı reklamına kadar fotoşop yapıyoruz. Ya da Nişantaşı’nda stüdyoda çekilen birini, uzayda keşfe gönderiyoruz.
Fotoşop, dünyada da tartışılan bir şey mi?- Yok, dünya bunu konuşmayı çoktan bıraktı bile. Olaya, sadece güzellik diye baktığımız için bizde bu kadar tartışılıyor. Bizde fotoşop yapan kişi, bir tür “güzellik uzmanı” olarak algılanıyor. Tüyleri, kırışıklıkları alır, biraz liposuction, biraz botoks, biraz ağda yapar. Oysa bu, işin çok ama çok küçük bir bölümü. Fotoşop, fotoğrafı çeken kişinin gerçekte çekemeyecegi düşsel bir kareyi, gerçek kılmak için bir araç. Sinemada da bunun türevi bilgisayar programları var. Şu an gösterimde olan 2012 mesela, bunun en iyi örneği. Bu filmdeki gerçek olmayan sahneleri “Ahlaki mi?” diye değerlendirebilir misiniz? Hepsi, bizim gibi insanlar tarafından, bir düşü gerçek kılmak için uygulanmış dijital efektler. İster kabul edelim ister etmeyelim, dünya böyle bir yere gidiyor ve gençler o filmleri sadece o efektler için izliyor ve o efektlerin zaman içinde ne yönde değiştiğini takip ediyor.
Herkes fotoşop yapabilir mi?- Un, şeker olduktan sonra, herkes kek yapabilir, yenir mi yenmez mi orası başka! Tabii ki herkes fotoşop yapabilir ama herkesinki aynı olmaz. Profesyonel platform başka. Dev bir görsel iletişim sektorüne hizmet veriyorsanız, ülkenin dergisinden sanatçısına, önde gelen markalarıyla çalışıyorsanız, sadece fotoshop bilmeniz yetmiyor. Bu bilgiyi, işinize doğru şekilde kanalize etmek, doğru dokunuşları yapmak, sürekli olmak ve karşınızdakinin istediği düzeyi yakalayabilmeniz gerekiyor.
B
u konuda ne kadar ustasınız?- Ne diyeyim? Türkiye’deki en iyi markalar, en iyi dergiler ve en iyi fotoğrafçılarla çalışıyorum. Demek ki işimde iyiyim.
Meraklısına not: www.ErhanErol.info
Pilav satmaktan köpek gezdirmeye kadar her işi yaptım ve bir gün kendimi bu görsel dünyanın içinde buldum- Kendi hayatımı kazanmak için çıktığım yolda, pilav satmaktan kuryeliğe kadar birçok iş yaptım. İşletme okuyordum, para kazanmam gerekiyordu. Aslında gelecekte ne yapmak istediğimi de bilmiyordum. Sonra bir fotoğraf stüdyosuna girdim, neredeyse “her işi yapan adam” olarak. Köpek gezdirmekten ajansı toparlamaya kadar giden geniş bir görev tanımı. Ama aynı zamanda hayatımın da dönüm noktası. Yavaş yavaş bu işlere kaydım ve bir gün anladım ki, benim gözüm, elim bir başka yapıyor bu işi, çünkü ruhum da eşlik ediyor. O gündür bu gündür, bu görsel dünya içerisinde her gün biraz daha büyüyerek yaşıyorum. Elizabeth Hurley’in karelerinden tutun da birçok markaya, dünya standartlarında hizmet veriyorum.