Paylaş
Maaile.
Annemin 29. resitali vardı.
Almanya’dan akrabalar, İstanbul’dan büyükanne, büyükbaba, amcalar, kuzenler herkes vardı. Ama cumartesi gecesi Taksim’de yaşananlar hepimizi bitirdi.
Dönüşte, 86 yaşındaki babaanne Betûl Mardin, Teşvikiye’deki aşırı gaz bombaları yüzünden evine gidemedi.
Bir sürü insan sokaklarda mahsur kaldı, fenalaştı, hastaneye kaldırıldı.
Ne olduysa, bütün Türkiye’nin gözü önünde oldu, akıllara durgunluk veren bir görüntüydü.
Ülkece psikolojik travma yaşanıyor.
Dün, olayların başından itibaren sağduyusunu koruyan oyuncu Levent Üzümcü’yle konuştum, röportajın tamamını önümüzdeki ay Elele’de okuyabilirsiniz...
Başından beri Gezi olaylarının içindesin. Bir de sana sorayım: Sence ne yaşanıyor?
- Sosyal patlama. Sebebi de bu hükümet ve Başbakan. İlk defa, kendi yaratmadıkları bir krizle karşı karşıyalar. Krizi, halledebilmenin yolunu bilmedikleri için de bugünlere geldik. Başbakan, durumu hâlâ Gezi Parkı’yla sınırlı tutmaya çalışıyor.
Gerçekten olan biteni anlamıyor olabilir mi?
- Anlıyor ama bunu çözmeyi bilmiyor. Öyle bir algısı yok. Bu, en başında söylediği sözlerle de ortaya çıktı, “Ben yüzde 50’yi evde zor tutuyorum!” dedi. Bu aslında Başbakan’ın demokrasiden ve insan haklarından ne anladığını da gösteriyor. Zaten daha önce, yıllar boyu, “Demokrasi, bizim için gideceğimiz yolda bir araç” dedi, “Amaç değil!” Öngörülen bence dini temelli bir toplum değil. “Tek adam” olmanı getirdiği her türlü avantajı toplum üzerinde kullanıyor. Adalet, güvenlik ve devletin bütün diğer mekanizmalarını tek başına yönetiyor. Hiç gördün mü, bugüne kadar herhangi bir temsilci gurubunun Adalet Bakanı’yla görüştüğünü? Hayır, herkes Başbakan’la görüşmeye çalışıyor. Çünkü onlar da, “Sadece Başbakanımız bilir” diyor.
HEP YALAN SÖYLEDİLER
Bu 20 gün içinde, senin için en feci gün hangisiydi?
- Geçen cumartesi. Korkunçtu. TOMA’ların parka girdiği gün. Oysa, herkesin aldığı ortak karara göre tek çadıra düşürülecekti. Ama işte, o çadırlara flütleriyle, gitarlarıyla gitmiş insanlara Ankara mitinginde tehditler savruldu, sonra da vahşice parka gidildi. Yaşlı, genç, çoluk, çocuk göz etmeden insanlara gaz sıkıldı. Ve tüm dünya, bu korkunç görüntüye tanık oldu.
Senin hissin neydi?
- Bir sürü duygu bir aradaydı. Ama en çok yaralayanı aldatılmışlık hissiydi. Zaten bu ülkenin gerçekleriyle ilgili bize hep yalan söylediler. Hâlâ söylüyorlar.
Senin “Daha ötesi olamaz!” dediğin nokta hangisiydi?
- Yine o gün. Bundan ötesi olamaz ki! Sürekli dillerine dolamışlar, “marjinal insanlar.” Ne marjinali yahu! Bildiğimiz, tanıdığımız insanlar. Biliyorsun Gezi Parkı’na girdikten sonra, basın dahil hiç kimseyi almadılar oraya. Oradaki gençler de haklı olarak dediler ki, “Şimdi bu çadırlara bir şey koysalar, kim bunun aksini ispat edecek?” Doğru. Böyle faşizm dünyanın neresinde var? Avrupa, 30’larda yaşadı bunları, demek ki Avrupa’yla aramızda bu kadar kültür yılı farkı varmış.
İşler sence tamamen kontrolden çıktı mı? Uzlaşma artık mümkün değil mi?
- Herkes bir ağzın içine bakıyor. Olayları bitirecek olan da o ağız. Olayları bu noktaya getiren de o ağız. O mentalite. Çünkü başka bir şey yapmayı bilmiyor. Krizi sadece kendi bildiği yoldan çözebiliyor. Sürekli “Türkiye budur!” diye topladığı kalabalıkları gösteriyor. “Ne diyeceksen sandıkta de, eğer fazla oyu alan bensem, ben ne dersem o olur” diyor. Bu da demokrasi değil.
Nasıl çözülür?
- Seçim barajının kaldırılması lazım. Ve insanların siyaseten temsil edilme haklarının genişletilmesi lazım.
Şimdi de bir “cadı avı” mı başlayacak?
- Başladı zaten. Defalarca kürsüden söyledi. Kaç gözaltı var, o bile belli değil. İnsanlardan haber alınamıyor. Kendi gibi düşünmeyen insanlara karşı müthiş bir hınç var içinde. “Doğruyu ben biliyorum, sen nasıl benim gibi düşünmezsin!” diyor.
CADI AVI BAŞLATILDI
“Diyalog”lar hiçbir işe yaramadı mı?
- Hayır, çünkü onlar “monolog”tu. Başbakan’ın kimseyi dinlediği filan yok. Kürsüye çıkıyor, konuşuyor, otobüslerle, vapurla özel taşınmış, bindirilmiş kıtaları kendinden geçiyor. Çılgınca bağırıyorlar. O Kuala Lumpur diyor, acaba onu dinleyenlerden kaç kişi Kuala Lulpar’un bir şehir olduğunu biliyor? Oysa, Gezi Parkı’na gelenler iptal edilen metrolara, otobüslere ve vapur seferlerine rağmen köprüyü yürüyerek geçip gelen gönüllülerdi. Bizlere, oyunculara, sanatçılara, “Bunlar ayyaş serseri ve sizin vergilerinizi sömüren jakobenlerdir” diyor. Yine çılgınca alkışlıyorlar. Oysa ne Fransız İhtilali’nden haberleri var, ne de jakoben kimdir, jakobenlik nedirden...
Yaşananlardan ve yaşanacaklardan tedirgin misin?
- Hayır. Ben attığım adımlardan eminim. Niye tedirgin olayım? Kimseyi kışkırtmadım. Bu olayların sorumlusu ben değilim ki. Ama korkunç bir cadı avı başlatılmış durumda. Bizim oyuncu arkadaşlarımız tek tek hedef olarak gösteriliyor. Mehmet Ali Bora
mesela. Oysa Mehmet Ali hiçbir şey yapmadı. Ne söyledi ne söylemedi hepsi ortada. Ama günah keçisi olarak ilan edildi. Büyük haksızlık!
Çamur at izi kalsın
Bu ülkede insanların büyük bir bölümü, sosyal medyadan habersiz. Twitter kullanmıyor. Bir çamur atıldığı zaman -ana akım medya da gerçekleri açıklamazsa- izi kalıyor. İnsanlar, o camide gerçekten içki içildi zannediyor. O zaman da tabii ki her şey birbirine karışıyor. Başkana bilmem kaç kanaldan canlı yayın yapınca, ona inanıyorlar.
Her şey özgür bir gelecek için
Bu süreçte bilmediğin ne öğrendin?
- Haksız şiddet karşısında, birbiriyle alakasız insanların nasıl bir araya gelebileceğini gördüm. Parkın içinde antikapitalist Müslümanlarla, LGBT’nin standı yan yanaydı. Onlar iki park sakiniydi. Birlikte halay çekiyorlardı. Ayrıca antikapitalist Müslümanlara minnettarım, onlar bu hareketin dine, başörtüsüne karşı olduğu palavrasını boşa çıkaranlardı.
Sence Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
- Hemen olmasa bile, daha özgür bir gelecek bekliyor. Buna eminim. Baskı ve şiddete dayalı hiçbir iktidar anlayışı sonsuza kadar başarılı olamıyor, dünyanın hiçbir yerinde bu mantık süreklilik kazanamıyor. Bu gerçek Türkiye için de geçerli!
Gördüğümü söylemezsem ben ben olmam
Ben sadece haksızlığa karşıyım. Gördüğümü söylemezsem, yaşadıklarımı anlatmazsam, ben ben olamam. Ne çocuklarım ne karım bana saygı duyar. Ben de kendime saygı duyamam. Bu süreç içerisinde bütün arkadaşlarım da dahil olmak üzere, biz kötü hiçbir şey yapmadık. Gelgelelim Başbakan, “Şebeke bunlar” diyor, “Hesabını soracağız” diyor. Oysa bütün dünya bu olayların neden, nasıl başladığını, nasıl bir haksız şiddete karşı büyüdüğünü biliyor. Kendisine itiraz edenlere “vatan haini” diyor, “dış destekli” diyor. Günahtır. Biz Gazze’de de yapılan haksızlıklara karşı duranlarız. Hem ben ne anlarım faiz lobisinden. Ben ne anlarım büyük devletlerin haber alma örgütlerinden. Arkadaş, benim iki çocuğum var, her ne yapıyorsam onlar bu ülkede özgür yaşasınlar diye yapıyorum. Bana ne İsrail’den bana ne Amerika’dan!
Paylaş