Bas git arkana bile bakma,herkes deli,kendini kurtar, gerisi yalan!

GÖRÜR görmez sevdim.

Haberin Devamı

Kitaplarını ve kendisini tanıyınca, daha da çok sevdim. Cumartesi Hamdi Koç röportajının bir kısmı girebilmişti, bugün devam ediyor.Unutmadan, “Çıplak ve Yalnız” roman gibi roman.
Fırsat bulursanız okuyun.

Roman kahramanlarınızın ortak özellikleri var mı?
-Özgürlük tutkusu! Hepsinde, bir halinden memnun olmama hali, bir değişiklik arayışı, hatırlamaya ve içine kapanmaya fazlaca eğilimli olmak. Bir de mizah tabii. Hepsi, başta kendileri, her şeyle, herkesle alay etmeyi ve güldürmeyi seviyorlar...
Yusuf Atılgan, Kafka ve Oğuz Atay’ın kahramanları, sizin en baba, en favori kahramanlarınız mı?
-Aylak Adam, evet. Yirmi yaşımda da sevmiştim, şimdi de seviyorum. Samsa, eh... Doğrusu, Oğuz Atay’a da pek o kadar derin bir hayranlığım yok. Bunu söylemek biraz ayıp ama öyle. Benim bir kahramanın varsa o da Molloy’dur, Beckett’in Molloy’u, kahramanların şahıdır. Sonra Leopold Bloom (James Joyce’un Ulysses romanının kahramanı). Bir de Joseph Heller’in ‘Madde 22’ romanındaki Yossarian’ı çok severim.
Onları neden seviyorsunuz?
-Molly size, “Herkesin canı cehenneme, en başta benim, ama yine de yola devam edelim!” dedirtir. Bloom size, “Her şeyi görelim, not edelim, yürürken üstünde düşünürüz” dedirtir. Yossarian ise, “Bas git, arkana bile bakma, herkes deli, kendini kurtar, gerisi yalan!”
Güzelmiş! Bütün kahramanlarınızın hayatında, cinsellik önemli yer tutuyor. Peki Hamdi Koç için de cinsellik bu kadar önemli mi? Yoksa sadece romanlarınızdaki kahramanlarınıza özgü mü?
-Valla, yazarlık bana, herkes için her şeyin bir anlığına bile olsa doğru olabileceğini öğretmiştir. O yüzden çok isterim ama “Hayır” diyemem! Ben de neticede dünyanın en yalnız işini yapan bir adamım. Kim bilir aklımda ne tilkiler dönüyordur. Keşke bunu bana başka biri anlatabilse. Dinlemeyi çok isterdim.

Haberin Devamı

Kız sahibi olmak evlat sahibi olmaktan daha büyük bir mutluluk!

Bas git arkana bile bakma,herkes deli,kendini kurtar, gerisi yalan

Kız babası olmanın en güzel yanı...
-Ya evet, “kız babası” olmak diye bir sendrom var. Evlat sahibi olmaktan daha başka, daha büyük bir mutluluk bu. Benim günlük hayatım, kendime ait tüm hayatım kızımın okuldan geldiğini, evde olduğunu görünce başlıyor. O zamana kadar sadece onu bekliyorum. Bebekken karım iş durumunu ayarlayana kadar bir süre ona ben baktım. O alışkanlıkla olacak, bebekliğinden beri beraber yapmayı öğrendiğimiz çok şey var. Beraber tenis oynuyoruz, piyano çalıyoruz, kitapçı geziyoruz, parfüm test ediyoruz, kahve keyfi yapıyoruz. Kızımın varlığının beni hep daha nazik, daha sakin bir adam olmaya ittiğini hissetmişimdir.
Bir kadınla uzun süre birlikte olmanın en güzel yanı...
-Yalan söylemek zorunda olmamak. Belki artık söyleyecek yalan kalmaması da denebilir ama sonuç aynı. Güven, tabii. Kötü bir sürprizle karşılaşmayacağını bilmek. Uzun arkadaşlık gibi aynı. Ve ondan daha iyi...

Haberin Devamı

Türkiye, toplu mezarlar ülkesidir

Kitapta, bir de toplu Ermeni mezarı çıkıyor. Ermeni meselesini deşme ihtiyacını neden duydunuz?
-Duyduğum anlatma ihtiyacı şu: Türkiye bir toplu mezarlar ülkesidir. Kazsanız Ermeniler de çıkar, Kürtler de, Müslümanlar da, komünistler de, hatta kadri bilinmemiş, yobazlığa ve ideolojiye kurban edilmiş sanatçılar da. Biz sorunlarını göme göme ilerleyen bir milletiz. Geçmişin hiçbir parçası üzerinde uzun uzadıya düşünmüşlüğümüz yoktur. Kendimizden sorgu sual etmeyi sevmeyiz. Menderes’in yargılanmasıyla bile daha hesaplaşamamışızdır. Taksim bir toplu mezar değil de nedir?

Yaptığım sadece kazmak ve karşısına vicdanı yerleştirmek

Orhan Pamuk bunu yaptığında, “Batı’ya kitap satmak için Ermeni meselesini kullanıyor” dediler. Sizin için de aynı şey geçerli olabilir, kendinizi nasıl savunacaksınız?
-Kendimi şimdi size söylediğimden daha fazla savunmam gerekeceğini sanmıyorum. Bir kere, sanatın sınırları içinde kalmak için azami dikkat sarf ettim. Hiçbir olayı, hiçbir halkı kullanmadım. Çünkü geçmişte kimse acısını, biz bugün hoyratça istismar edelim diye çekmedi. Çektiyse de eminim bizim becerebildiğimizden çok daha iyi kullanılmayı hak ediyordur. Ben geçmişe de geleceğe de saygı gösterdim. Yaptığım sadece kazmak ve karşısına vicdanı yerleştirmek. Bu kadar basit bir metafor. Bir çukur. Buyurun, içi kemik dolu. Ne yapacaksınız görelim. Yoksa kemik kemiktir. Eğer korkularıyla, imalarıyla birlikte geliyorsa artık orasını da siz düşünün.
Roman yazmak giderek zorlaşıyor mu? İnsanlara okutabilmek için daha çok fantezi, daha çok kurgu, daha çok şaşırtıcı öge mi bulmak zorunda yazarlar? İcat yapmak zorundalar mı? Yoksa okunmuyor mu?
-Roman yazmak değil de, satmak zorlaşıyor. Ama bu biraz nasıl romanlardan bahsettiğimize bağlı. Eski tip “bestseller”lar, evet, cinlik düşünmek, cazip bir damar yakalamak zorunda. Ama edebiyata yakın yazarlar için de satmak zor. Onlar da tanıtım mucizeleri yaratmak zorunda kalıyorlar. Çünkü eskisi gibi değil artık, kitapla para kazanmak mümkün, hatta zengin bile olabiliyorsun, bir de üstüne saygınlık kazanıyorsun. Yani uğrunda mücadele edecek epey bir şey var. Okur da eskisinden daha nazlı. O da kendi gücünün farkında. Öyle iş olsun diye kitap almıyor. Yani neresinden baksanız herkes için zor.

Haberin Devamı

Mutlu aile formülü: GÜVENECEKSİN,ÖZGÜR BIRAKACAKSIN

Bas git arkana bile bakma,herkes deli,kendini kurtar, gerisi yalan

Sizin için mutlu aile formülü ne?
-Eskiden bu soruya karşılıklı saygı-sevgi diye karşılık verilirdi ama bir şey ifade edilmiş olmazdı. Eğer bir şey ifade eden bir formül varsa o da özgürlük gibime geliyor. Güveneceksin, özgür bırakacaksın ve mümkünse kurcalamayacaksın. Karına, kocana, çocuğuna onun sahibiymişsin, hele hele her dakikasının sahibiymişsin gibi davranmayacaksın. Bir de herkesin bir meşgalesi olursa iyi olur. Meşguliyet insanların boş işlerle uğraşma ihtimalini azaltır. Çocuk yine önemli bir tutkal. Ama tabii çocuğu büyütmek, yetiştirmek ortak bir tutkuysa. Yoksa sadece sevmekle olmuyor. Epey bir şans işi yine de, mutlu aile. Epey bir şans.

Yazarın Tüm Yazıları