"Babamın arkadaşı, üstelik sevgilisi yanında, birbirlerine çok aşıklar, benim bu adamı bu kızın elinden almam, haddinden fazla zor, aramızda 46 yaş fark var, ben daha henüz bir buçuk yaşındayım" filan demedi.
Kıvırcık sarı saçları ve hafif çıkmış göbeğiyle, gözlerini dikmiş Ahmet’e bakıyor.
Aman Allah’ım, bizim yer cücesi, bu adamdan kendini alamıyor.
***
Kaşla göz arasında, Ahmet’in kucağına attı kendini.
Ve küçük elleriyle, sıkı sıkı boynuna sarıldı, bırakmıyor.
Vallahi, öyle herkesin üzerine tırmanan çocuklardan değil.
Biraz utangaç, biraz yabani.
Ama Ahmet’te ne varsa, onu görünce eridi.
Ne numaralar ne numaralar, hülyalı hülyalı bakmalar, küçük kafasını Ahmet’in omuzuna yaslamalar, o küçücük parmaklarıyla okşamalar, "ci-ciii, ci-ciii" yapmalar.
***
Daha henüz, Ahmet’in rakibinden haberi yok.
Rakibi kim ki?
Barney.
Mor bir dinozor. İki de arkadaşı var Baby Bop ve BJ. Dans ediyorlar, zıplıyorlar, şarkılar söylüyorlar, oyunlar oynuyorlar. Bir hayvanat bahçesine gidiyorlar, bir plaja, bir uzaya. Hem komik hem eğitici karakterler. Teletapi karakterlerinden kaçanlar, Barney’e yakalanıyor.
Ahmet, önce rekabeti ciddiye alıyor, sonra da rakibini yakın takibe....
Uyanık, Alya’yla birlikte sarmış dolaş, Barney seyrediyor.
Tabii ne oluyor, Alya ona daha da çok bağlanıyor.
Ahmet engel tanımıyor, Barney’le de sınırlı kalmıyor, Alya ile onun mutfağında her türlü oyunu oynuyor, plastik fincanlarla çay içmeler, yemek pişirmeler, bahçede bisiklete bindirmeler, havuzda birlikte yüzmeler, yüzdürmeler...
Ahmet’i çözmüş bulunuyorum, baştan çıkaramayacağı kadın yok, stratejisini de anladım, emek veriyor, yavaş yavaş, adım adım ilerliyor, sabırlı...
Sonunda olan oluyor.
Alya bir öğle uykusundan "Ahmeeee" diye uyanıyor.
Bugüne kadar adını haykırdığı 4. insan.
Anne...Baba...
Necla...
Ve şimdi de Ahmeeeeeee....
Haliyle bozuluyoruz.
N’oluyoruz?
Artık daha neler!
Tamam iyi anlaştılar filan ama bu kadar da değil.
Üç günlük adam için, kız satıyor bizi.
Onu yediren, uyutan o mu bakalım, hastayken başında duran Ahmeeee mi?
***
Kadın işte.
Bir buçuk yaşında da olsa, kadın işte.
O üzerinde giysi taşımaktan nefret eden kız var ya, ne kadar fırfırlı- farbelalı elbisesi varsa, üzerine giyiyor ki, Ahmedine hoş görünsün!
Her şey Ahmet için...
Tabii ne oluyor, Ahmet de doğal olarak havaya giriyor.
Bu böyle devam ediyor.
Ta ki Ahmet, bir münasebetle ortadan kaybolduğunda, Alya, Yoncalar’ın evinde Hakkı’yı görene kadar.
Ahmet’le sevgilisi Burj El Arab’ı gezmeye gidiyorlar.
Bir kadının kalbi boş bırakmaya gelmez.
Baktım Alya, o esnada Yağmur’un babası Hakkı’ya sarılıyor.
Necla da, sosyolojik tahlilini patlatıyor:
"Farkında mısınız, hep aynı erkekleri beğeniyor!"
"Nasıl yani?"
"Bunların hepsi kel! Ve hepsi babasına benziyor."
İster inanın ister inanmayın, doğru.
***
Ahmet, Hakkı olayına pek bir içerliyor.
Ama "Onu ihmal etmemeliydim, Burj’a gitmemeliydim" diyor. Ve Alya’yı tamamen kendine bağlamak için geliştirdiği fantezisini anlatıyor: Gidecekmiş 7500 dolarlık bir Barney kostümü giyecekmiş, "Alyaaa" diye seslenecekmiş, Alya ona baktığında, kostümün içinden çıkıverecekmiş, Alya da, "Aman Allah’ım, meğer bütün Barney’ler Ahmetmiş!" diyecekmiş, "Dünyada en çok sevilmesi gereken adam..."