Paylaş
Okuruma cevaptır
Güzin Abla'ya yazsam beni fırçalar. Anneme sorsam öyle mantıklı bir cevap verir ki ve beni o kadar inandırır ki, sorduğuma utanırım. Babama? Soramam. Hala orayı aşamadık. İki samimi arkadaşım var: Biri erkek. Ona ölsem sormam, dalga geçebilir ya da günün birinde bunu aleyhime kullanabilir. Diğer samimi arkadaşıma gelince, o bir kız, şu aralar kafayı yedi, zaten ben ne sorsam, onun için fark etmiyor, o hep kendi sevgilisini anlatıp, ağlıyor.
Sonunda Abdurrahman Çelebi olarak sizi seçtim.
Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyorum.
‘‘Kızım koskoca kız olmuşsun Boğaziçi'ne girmişsin, benden akıl alacak halin mi var’’ demeyin, dinleyin durum vahim: Bir çocuktan hoşlanıyorum. Adı Halil. O bana diyor ki:
- Sen hiç feminen değilsin. Neden arada sırada ağlamıyorsun. Filmlerde falan. Ya da kalbin kırılınca. Dersler kötü geçince. Neden benden farklı olduğunu hissedemiyorum senin? Tamam eşit olalım ama sen yine de kız gibi ol. Süslen, utan, ağla, kapris yap, heyecan duy ya da ne bileyim işte.
En son dün şöyle dedi:
- Benim hakkımda ne düşünüyorsun demeyen kız olur mu ya?
*
Aslında ben kendi çapımda süslendiğimi sanıyorum.
Saçım, cildim hep temiz.
Sanki spor ama şık giyiniyorum.
Ama cilve filan bilmiyorum.
Halil çok hoş. Onunla olmak çok eğlenceli. Ona dokunmak zevkli. Ama öyle korkular falan yok. Ağlamak? Utanırım ağlamaktan. Annem de herkesin yanında ağlamazdı. Cilve? Saçma geliyor.
Soruma gelince:
Allahaşkına insan bunları öğrenebilir mi?
Ya da psikoloğa filan mı gitmeli?
Halil, yanlış adam mı?
Yani ‘‘Beni böyle sevmeyen hiç sevmesin’’ deyip vaz mı geçmeli?
Ben ondan çok hoşlanıyorum ama...
Yoksa bu aşk değil mi?
Aşık olduğunu insan nasıl anlar?
Seks yapmak aşık olma belirtisi mi? Biz çok fazla okuduk, çok yorulduk dişiliğimizi mi kaybettik?
Ama bazı güçlü, eğitimli, başarılı kadınları görüyorum. Tam Halil'in kalemi onlar. Hala kadınsılar. Erkeklere farklı bakıyorlar, göz süzüyor, dudak ısırıyor, bir başka konuşuyorlar. Kadın olduklarını bas bas bağırıyorlar. Manalı gülüşler, hafif dokunmalar. Bilirsiniz. Etrafta hep varlar. İyi de altyapılarımız aynı, onlar neden farklılar? Halil meselesi önemli. Gerekirse değişmeyi denemek istiyorum. Halil'e yaramazsa başkasına yarar. Bir yol gösterebilir misiniz? (İmza: Halil'inki)
YOL GÖSTERİYORUM
Benden acil şifalar dileyen sevgili ‘‘Halil'inki’’. Merhaba ben Abdurrahman Çelebi. Bana gönderdiğiniz metinden çıkardığım sonuçları maddeler halinde yazıyorum ve tüm içtenliğimle size bir faydam olmasını diliyorum.
1. Siz aşıksınız kızım. ‘‘Hani samimi bir kız arkadaşım var, ben ne anlatırsam anlatayım onun için fark etmiyor, o kafayı yedi, hep sevgilisini anlatıyor’’ diyorsunuz ya, sizin durumunuz da ondan farklı değil.
2. Ayrıca kaderiniz de farklı olmayacak. Siz şu Halil'e sırılsıklam aşıksınız ve istikbalinizde sıkı feminen bir kadın görünüyor: Sizin falınızda bugün jartiyerler, siyah dar mini etekler var! Ayrıca aynada biraz daha seksi yüz ifadeleri çalışmanız lazım.
3. Sorduğunuz soruların cevapları herkese göre değişir. Ama sizinkisi biraz fazla derin. Bu kadar çok sorgularsanız, hem Halil gider, hem kendiniz gidersiniz güzel kardeşim. Zaten anca gidersiniz. Bence gerçekçi olun, imkansızı isteyin, madem Halil'e kafayı takmışsınız, onun da kafayı size takmasını sağlayın!
4. Evet, seks yapmak, doğal olarak aşık olmanın belirtilerinden biridir. Ama tek başına yeterli değildir. Sossuz makarnaya benzer. Kimileri sever, kimileri sevmez. Ayrıca herkesin sos, feminen kadın tarifi kendine göredir. Ama tabii yemeği Halil'le birlikte yediğinize göre ortak damak lezzeti önem kazanır. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Çorap çıkarma zamanı
Kediler, köpekler, inekler, durun daha bitmedi, koyunlar, kuşlar, börtüler, böcekler, neredeyse bütün hayvanlar:
Doğurmuşlar, D O Ğ U R M U Ş!
Kesinlikle bizden önce davranmışlar.
Ve enikler, buzağılar, kuzular, demek istiyorum ki, ‘‘tüyü bitmemiş yavrular’’ kendilerini Ç O K T A A A N güneşe atmışlar.
Maaile ortalığa yayılmışlar, tembel tembel dolanıyorlar, sizi temin ederim ki, hayattan bizim aldığımızdan daha çok keyif alıyorlar.
Bir huzur, bir huzur.
Sokaklarda, kulakları yeri süpüren minik köpekler, balık yerken sizi selamlayan, ‘‘N'olur ki yani, o yediğinin kafasını bana versen’’ diye yalvaran kediler, ıslak burunları ve komik kuyruklarıyla, baharın gelişini kutluyorlar.
*
İlkokul kompozisyonu gibi oldu değil mi?
İyi.
Devam ediyorum o zaman:
Rüzgar üşütmüyor.
Güneş, can acıtmıyor.
Ama insanın içi ısınıyor.
Çoraplardan kurtulma zamanı çoktan gelmiş bulunuyor.
Demek istiyorum ki, geçen hafta sonu, yılın ilk çorap çıkarma operasyonunu Bodrum'da gerçekleştirdim. Pek bir keyif aldım. Kış boyu botların içinde kalan beyaz pandispanya ayaklarım, Gümüşlük'te kumla temas etti. Ve bu bana çok zevk verdi. Bana kalsa yüzecek deniz suyu ile de temas edecektim, ama yanımdaki, ‘‘Mayon yok, olur mu öyle şey!’’ dedi, engelledi. ‘‘Pis adam, n'olacak!’’ demiyeceğim, çünkü Bodrum'a gitmek onun fikriydi.
İyi akıl etmişti.
O cici adam!
*
Fakat Pazar günü, oradayken, bir açtım ki, bizim gazetenin ekini, ‘‘Aaaaaaaaaa!’’ bir de ne göreyim, Mehmet Yaşin (biliyorsunuz bütün gezi, seyahat yazıları ondan soruluyor bu ülkede) pek bir kasvetli anlatmış Bodrum'u.
Yalan!
O daha önce, yağmurluyken mi gitmiş ne!
Hiç de yazdığı gibi değildi.
Evet Bodrum, şu anda bildiğiniz Bodrum değil, evet barlar dolu değil, evet pansiyonlar açık değil, sizinle fena şeyler yapmak istedikleri bakışlarından belli olan avcı adamlar daha üşüşmemişler oraya, evet yürürken sokaklarda terli kollara, omuzlara değmiyorsunuz, evet Bodrum sıkışık, tıkış-tıkış, iç bayıltıcı, ‘‘nereden düştüm buralara biri beni acilen kurtara’’ şeklinde değil.
Ben mi yaşlandım acaba?
Tüm bunlar zaten olumlu şeyler değil mi?
Bayram zamanı yine feci olacaktır oraları.
Ama benden size tavsiye, ya bayramdan önce, ya da sonra, bir gidin Bodrum'a. Nasıl gideceğinize karışmam. Bana ne. Ama arabasız gidiyorsanız, mutlaka bir araç kiralayın. Cumartesi teslim alıyorsunuz (biraz ilkel ama jipe benzeyen bir şey) ve Pazartesi geri veriyorsunuz, topu topu yirmi milyon lira ödüyorsunuz. Dağ, taş, tepe, deniz, koy, bayır kullanıyorsunuz. Eğlenceli. Üstelik tentesini açıp, pandispanya ayaklarınızı güneşe veriyorsunuz. Gümüşlük'te bir balık yiyin. Ya da karides keyfinize göre. N'olur o otları da ihmal etmeyin. Sonra Gümbet'teki Dedeman Oteli'nde de bir kahve için. Mutlaka bizim gibi bir iki kez birbirinize girin. Ve ilk beş dakika için de birbirinizi affedin. Böyle yapmaya mecbursunuz. Çünkü ne münasebetle orada olduğunuzu her beş dakikada bir hatırlamak zorundasınız. Hafızanız bunu unutsa bile, o başka Bodrum her an, her dakika kendini hissettiriyor size. Sukünetin, doğanın, yeni uyanan tabiatın insanı bir yandan ısatırken, bir yandan hafifçe ürperten havanın Bodrum'u. Dahiyane bir fikirdi, en güzel değerlendirilmesi gereken Bodrum'lardan biriydi. Adam da fena değildi. Ama birlikteki performansımızı ben tam değerlendiremeceğim, çünkü sübjektif olacak, çünkü ben her zaman mükkemmelim, başkaları eksik! Herşey bir yana Bodrum mükemmeldi, darısı bütün pandispanya ayakların başına...
Çorabı Bodrum'da çıkarmak da bir başka oluyor hani!
Paylaş