Paylaş
Pazartesi konuşmaları
Sekreter değil
asistan olacağım
Bu e-mail'i 4 Mart tarihli yazınız üzerine yazıyorum. Ben Bilkent Üniversitesi Büro Yönetimi 2. sınıf öğrencisiyim ve üç ay sonra mezun oluyorum. Mezun olunca da, ‘‘sekreter’’ değil, ‘‘asistan’’ olacağım!
İki yıldır Ofis 98'in bütün programları, ofis mekanlarının tamamı, muhasebe, ekonomi, pazarlama, insan davranışları, insan yönetimi vb. üzerine çok yoğun bir programa tabi tutuldum. Bunun yanında çok iyi derecede İngilizce bilgisine sahibim ve bu bölümdeki tüm öğrenciler bu yoğun programla yetiştiriliyor.
Bu program üzerine, Türkiye'deki bir çok sekreter gibi mesleğimizin sadece telefona bakmaktan ibaret olmadığını biliyoruz ve bu tip sekreterlerle aynı konuma konmamak için mesleğimize ‘‘yönetici sekreter’’ ya da ‘‘asistan’’ demeye hakkımız olduğunu düşünüyoruz. (Gökçe Tunca)
Ünvana takmanızı
anlayamıyorum
İyi de sevgili Gökçe, sekreterlerin görevinin sadece telefona bakmak olduğunu nereden çıkarıyorsunuz. Yarı patrondur onlar. En çok onlardan korkarım. Herşeyi bilirler, herşeye hakimdirler. Ve ben onlara çok saygı duyarım. Sizin gibi iyi yetişmiş birinin, bir ünvana takmasını anlayamıyorum. Ama yine de siz ‘‘asistan’’ olmak istiyorsanız, buyrun asistan olun! Mesleğinizi bu kadar sıkı savunmanız göz önünde tutulursa, çok iyi bir asistan olacağınızdan da eminim...
HHH
Canımın istediğini
yapma cesaretini verdin
Gazeteleri İnternet üzerinden takip etmeye başladığımdan beri, yazılarını okumaktan mahrum kaldım. Oysa ben senin yazılarının satır aralarından, canımın istediğini yapma cesaretini almayı, duygularımı herkese doğrudan açıklama zevkini ve kadınlığımı iyice sarmalanmış bir bohça gibi yanımda taşımaktansa bilinçli olarak üzerimde taşımayı öğrendim. Ben, bunların kokusunu özledim. Lütfen İnternet meydanında seni de görelim. (Dilek)
Biraz fazla
abartıyorsun
Yazılarımı sevmen, tabii ki herkes gibi benim de hoşuma gider. Ama biraz abartmıyor musun? İnternet konusunda yapabileceğim bir şey yok. Ben bir emir kuluyum. Yaz derler yazarım. Kendi başıma İnternet sitesi açacak halim yok ya! Ben yapamıyorum ama sen canının her istediğini yapmaya devam et, tamam mı? Üstelik canın da hep sağolsun!
HHH
Vicdansız da
mutlu olunabilir miİ
Gerçek bir hikaye. Yağmurlu bir havaydı. Yanımda bir arkadaşım, arabadayız, yokuş aşağı iniyoruz. Birden önümde giden arabada garip şeyler olmaya başladı. Ve tökezleyerek durdu. O kadar heyecanlandım ki, frene bile basamadan arabaya çarptım. Hemen polislerden uyanık geçinen kuzenimin oraya gelmesi sağladım. Öndeki arabadaki kızın hiçbir hatası olmadığını bildiğim halde, kuzenimin önerilerini dinleyerek, yanlış ifade verdim ve o kızı suçladım. Ve sonuçta o kız, masum olduğu halde suçlu raporu aldı. Benim bu durumda suçluluk duymam ve vicdan azabı çekmem gerekirken öyle hissetmediğimi farkettim! Vicdanım yokmuş meğerse!
Bir gün sonra, rüyamda o kızı gördüm. Bana suçlayan gözlerle dik dik bakarak ‘‘Sana yapabileceğim, benim çektiğim tüm haksız acı ve zararın daha fazlasını Tanrı'nın sana vermesini dilemek’’ dedi. Bu sözlerinin benim kulaklarımdan girdikten sonra doğruca kalbime yerleşmesini istediğini de söyledi. Ekledi: ‘‘Başına gelen her kötü ve üzücü olayda benim yüzümü ve dileğimi tekrar hatırla ve bunun sana benim üzüntümün bir yanıtı olduğunu bil.’’ Sonra birden uyandım! Farkettim ki, hala hiçbir şey hissetmiyorum. Bir ses, ‘‘Senin vicdanın yokmuş meğer’’ dedi. Ben de kendi kendime sordum: ‘‘Acaba vicdansız da mutlu olunabilir mi?’’ Sence cevap nedir?
Vicdanıyla
savaşan adama
Vicdansız olan biri, bunu yazmaz! Ama bazılarının çektiği vicdan azabı gizli olur, kimseye çaktırmaz. Değil mi ama? Dünya üzerinde ne kadar insan varsa, o kadar vicdan vardır. Kimilerininki az, kimilerininki çok! Böyle bir ikilem yaşadığına göre senin savunma mekanizman çok güçlü. Ama vicdanın da fena değil, canım. Yoksa ikiniz arasında böyle bir savaş asla olmazdı.
HHH
Ne diyeyim ki
utansın
Ne diyeceğimi, nasıl başlamam gerektiğini bile bilemedim. Sinirden sağ kolum uyuştu sanki. Sadece ‘‘Ayıp’’ diyorum. Hiç bilemediğin, içinde kimlerin çalıştığını (sizlerden çoook değerliler de!) düşünemediğin Karaköy'ü böylesine küçültmeni hiç ama hiç affedemiyorum. Karaköy'deki saygın bankalardan birinde 22 yıldır çalışıyorum ve arabamla keyifle gidip geliyorum. Hala Galata'nın etrafını gezmek en büyük keyfim. Hayatı İkitelli'de geçen Alman kadın! Sen burada Türkiye'de yaşıyorsun ve kıymetini bil. Rahmetli babamın bir sözüyle bitiriyorum: ‘‘Ne diyeyim ki utansın!’’ Sizi bir daha okumamak dileğiyle...
Anlama özürlü
okuruma
Bir dakika... Bir dakika... Büyük yanlış anlama! Ben anlama özürlü olduğunuzu düşünüyorum. Çünkü Karaköy'e hakaret etmek gibi bir amacım, niyetim, gayretim yoktu. Allah belamı versin ki öyle! Karaköy'den intikam alacak halim yok ya. Sadece o bölgede trafik sıkışınca, insanın başına neler gelirmiş onu hatırladım. Çünkü biz artık, bu güzel İstanbul'u unuttuk. Biz derken medyayı kastediyorum, siz beni anlıyorsunuz değil mi?
Paylaş