Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Onu kimler okuyor?

Aşağıdaki yazıyı ben yazmadım.

Kendime dair, ‘‘Beni kimler okuyor?’’ konulu bir ‘‘istatistiki çalışma’’ henüz yapmadım. Çok isterim ama utanırım biliyor musunuz. Ama sahibi oldukları Cookbook adlı restoranı ‘‘gözlük’’te yazdıktan sonra Sebla Çağlar ve Nilgün Veral'in yaptıkları ‘‘çalışmayı’’ yayınlamaya hiç ama hiç utanmıyorum.

Böyle de acayibim.

Üstelik saydım, ismim tam 11 kez geçiyor.

Çok fazla adım geçiyor diye bir an tereddüt ettim ama sonra düşündüm: Onlar bunu Ayşe Arman'a (oldu mu 12!) yazıyorlar. O kadın, tam da ben değilim ki! O kadını anlamak, bazen beni anlamaktan daha kolay oluyor. Dahası, ben de gazetede yazan o gözlüklü kadının kimler tarafından ve neden okunduğunu en az sizin kadar merak ediyorum!

ÖNCE GİRİŞ

‘‘Tutkuları ve sırları olan ve de sizin deyiminizle güzel iki kadının, palamut yapraklı manzaralı, dört masalı mekanı Cookbook, Ayşe Arman bereketiyle kavrulmakta son bir aydır. Bereket Tanrıçası'na şükran hediyesi olarak sunacak uygun kurban bulamayan tutkuları ve sırları olan bu iki kadın, bir amme hizmetiyle gönül borçlarını ödemeye karar verdiler ve son 31 gündür topladıkları tüm bilimsel ve deneysel verileri ‘‘Best of Cookbook’’ tariflerinden de önce yayımladılar.

Pişirin pişirin durun bakalım...’’

AYŞE ARMAN'I KİMLER OKUYOR KONULU İSTATİSTİKİ ÇALIŞMA

Yüzde 69/ Sizi ‘‘var’’ edenler:

28-58 yaş grubu. Eli yüzü düzgün. Cüzdanı dolgun veya şişkin. Günlük ve anlık keyifleri bir de Ayşe'nin Gözlüğü'yle görmek yaşamak ve tatmak isteyenler. Bu kesimde yer alanların, yüzde 70'ini kadınların oluşturduğu, kredi kart slipleriyle belgelenmiştir.

Yüzde 14/ Sanattan anlayanlar:

Köşe yazılarınızı bir bütün olarak ele alan, ‘‘köşe’’nin tüm grafik ve tasarımını inceleyen ve hatta yazılarınızı okumadan salt karikatür çizimlerini yorumlayarak, fikirlerinizi, gözlemlerinizi ve hislerinizi anlamaya çalışanlar. Sanatsal yönü kuvvetli bu kesimin yüzde 85'i erkek olup 16.01.99 tarihli köşe yazınızın sadece ve sadece karikatür çizimini incelemiş ve mutfak tezgahının arkasındaki ‘‘Ayşe Arman görüntüsü’’nden yola çıkarak, koştura koştura, mutfağa yönelmiş ‘‘Ayşe Arman buradaymış. Nerede? Mutfakta mı? Hımmmm. Siz o diğer kadınlar mı oluyorsunuz! Peki ama o nerede?’’ serpiştirmeleriyle neredeyse fırın kapağını açıp ‘‘Ayşe Arman araması’’ yapmışlardır. Bu yüzde 85'in ekonomik ve kültürel sınıflandırılması yapılamamıştır. Çünkü Ayşe Arman'ı tüm aramalarına rağmen bulamayan bu kesim, ‘‘hayata küs tavırları’’yla, geldikleri hızla Cookbook'u terketmişlerdir.

Yüzde 8/ AyşeArmanfobikler:

‘‘Amaan, bu Ayşe Arman şimdi burayı keşfedip yazısını da patlattı ya, dolup taşıyordur artık sizin orası. Gelsek de yer bulamayız; hatta yemek biter biz aç kalırız!’’ korkusuyla elini eteğini kesen eski müşterilerimiz. Yaş, gelir düzeyi, cinsiyet genellemesi yapmak mümkün olmasa da, her birinin içinde gizli birer Ayşe Arman gizli. Onlar da bu mekanı keşfetmişler, onlar da kendilerine göre yorumlamışlar ama onlar yazmamışlar, yazamamışlar diye de pek kıskanmışlar hani.

Yüzde 5/ Rakip gazeteciler:

Bakışlarına ve mimiklerine ‘‘yemek kitabı kurdu’’ ya da ‘‘Japon sevgilisine sushi yapabilmek için semt semt kurutulmuş deniz yosunu arayan aşık’’ kimliğini yapıştıran büyük çoğunluğunu kadın, genç ve kariyerinin başında gazetecilerin oluşturduğu bu kesimden yüzde 15 kadarı, bir kaç fırın ekmekten sonra Ayşe Arman'ın köşebaşı arsasına sahip olabilmek için kan davası açabilecek durumda olsa da, yüzde 85'i hiçbir tehlike arz etmemekte. Meslek kurallarımız gereği yüzde 15'i deşifre etme şansımız yok, bizi bağışlayın.

Yüzde 4/ Tutkuları ve sırları olan kadınlar:

Pek yerinde bir gözlem ile ifade edilmiş olsa da ‘‘Valla, yok öyle gizli becerilerimiz ve sırlarımız falan’’ diye eşe dosta hesap vermekten yorgun düşen tutkuları ve sırları olan kadınlar.

Bitmeyen hayat bilgisi

Bazı insanlar ait olmak ister.

Evet meseleyi kavradınız, konumuz aidiyet hissi.

Çok derine girmeyeceğim, yüzeylerde seyredeceğim.

Ben onlardan değilim:

Yani ait'çi takımından.

Tamam.

Aslında kısmen yalan söylüyorum bir adamsa söz konusu olan, ben de şu lanet olası aidiyet hissini yaşamak istiyorum. Ama bu her zaman yaşadığım ve öyle davrandığım anlamına gelmiyor. Yine de sürekli soruyorum: ‘‘Yalan bile olsa istediğim cevabı ver: Ben kime aitim?’’

Muhtemelen çoğumuz yapıyoruzdur.

‘‘Bana aşkım. Sen benimsin!’’ lafını duyunca da, liseli kızlar gibi seviniyoruzdur.

*

Bugün beynim sular seller gibi çalışıyor.

Laf, tam da getirmek istediğim yere kendiliğinden geldi:

Lise.

Hani bazıları Galatasaraylıdır, ne bileyim Alman Liselidir, Mülkiyelidir ya. Ömürleri boyunca o kurumlara, mezun oldukları yılların üzerinden üç asır geçmiş olmasına rağmen hep aynı koyulukta, kendilerini ait hissetmeye devam ederler. Okullarının nohut, pilav, mercimek günlerini asla kaçırmazlar. Sık sık o mekanlarda dolaşıp geçmişi anarlar. Onların okul hatıraları hiç bitmez, askerlik hikayeleri yanında halt etmiştir.

Ne diyeyim?

İyi.

Sadece ben kendimi hiç bir yere, şehre, okula, eve bu kadar ait hissetmedim.

Dolayısıyla bunu hissetmeyi becerebilenlere hep hayret ettim.

*

Artık her gün ediyorum.

Çünkü e-mail'lerimi her açtığımda, kendimi Tarsus Amerikan Lisesi mezun grubunun (tac@egroups.com) tam ortasında buluyorum. O okul benim de mezun olduğum okul. Ve ben eskaza o gruptaki yüzlerce insanın birbirine yazdığı mesajları okuyorum. Eskaza diyorum çünkü birileri bana ‘‘Biz bir grup oluşturduk, sohbet ediyoruz, arada siz de katılmak ister misiniz?’’ demişti. ‘‘Çok sevinirim’’ demiş, içimden de ‘‘Oooo ooo karşıda buluşuyorlardır, kim kalakacak karşıya gidecek’’ diye geçirmiştim.

Meğer buluştukları yer herkesin bilgisayarının içiymiş.

Beynim uçuyor.

Çünkü mesajlar nasıl biliyor musunuz?

Kanada'dan, Almanya'dan, ABD'den, Malezya'dan vızır vızır geliyor.

Bu TAC'lilerin amma da çok konuşacak şeyi varmış.

*

Hayat bilgisi öğreten okullarına ihanet eden ‘‘hain domuzlar’’dan olmak istemiyorum. Ama elimde olmayan nedenlerle aidiyet duygumun da çok kuvvetli olmadığı da gerçek. Yine de hayat bilgisinin bitmemesi için TAC'li okuldaşlarımın benim dışımdaki hayatlarını takip etmeye karar verdim.

Sonra da bu kararın altında biraz ezildim.

Çünkü meğerse biz dünyaya yayılmışız.

Sadece Türkiye'ye değil!

O ne bağlılıkmış...

Bir tarafıyla çok hoş, diyelim ki Haydar Gofer Hoca'nın doğum günü kutlanıyor, bütün TAC'lilerin haberi oluyor. TAC Mezunlar Derneği'nin Adana şubesi açılıyor Mete Akyol'un etrafını genç kadınlar sarıyor, o tatlı tatlı hikayeler anlatıyor, bilmeyen kalmıyor! Biri vefaat ediyor, aa bir bakıyorum, benim erkek kardeşim de Amerika'dan başsağlığı diliyor ve benim tac@egroups.com sayesinde bundan haberim oluyor. Kim işinden atılıyor, kim nereye genel müdür atanıyor, kim hangi kitabı yazıyor, okulda neler oluyor, neler bitiyor herşeyden haberdar olmak mümkün.

Vaziyet aynen böyle.

Görüldüğü üzere, aidiyet hissim az dedim ama mezun olduğum okula kıyak geçmeyi de ihmal etmedim. Artık olsun o kadar...

Yazarın Tüm Yazıları