Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Rejim polisi

O bir rejim polisi

Yani bu ismi ben taktım.

Onun haberi yok.

*

Fazla kilolarınızda gözü olan, ama kendi kiloloruna hiç aldırmayan, 200 kiloluk, kalın bacaklı, (Allah beni affetsin ama) çirkin bir şey değil. Kimseyi incitmek istemem ama bu rejim hadesilerinde, onlar hiç inandırıcı olmuyor. İnsanın, ‘‘Hanımefendi, hanımefendi önce kendinize bir çeki düzen verin, sonra gelin benimle ilgilenin’’ diyesi geliyor.

Bir kere benim rejim polisimin, bir bacakları var...

Upuzuuun.

Ama belinden sarılsan kopacak gibi durmuyor.

‘‘İşte ben ondan istiyorum!’’ diyeceğiniz beden ölçülerine sahip.

Zaten kilo alsın da göreyim!

Güzel, sevimli, disiplinli ve bilgili.

Demek istiyorum ki, Allah kocasına bağışlasın!

Bir de tabii hastalarına...

*

Onlar üç rejim polisi bir arada çalışıyorlar.

İçeride galoşlarla dolaştığınız, parkeli, kocaman, ofis-muayenehane karışımı bir yerde. Nişantaşı'nda Zegna'nın üzerinde. Ve gerçekten faydalı işler yapıyorlar. Bir nevi bizim yerimize, sağlığımızı koruyorlar. Yağlarımızı kışkışlıyorlar. Ama önce metobolizmamız ne menem bir şeydir bize onu anlatıyorlar.

Bellerinde tabanca yok.

Zorlama yok, baskı yok.

Dayak, işkence hiç yok.

Yani gerçek polislerin davranması gerektiği gibi davranıyorlar.

*

Tabii bu yazdıklarımdan hiç bir şey anlamadınız.

Bu normal.

Normal olan bir şey daha var, eğer sekiz ay gibi upuuuuzun bir sürede, hem de kendi kendinize, fazla kilolarınızdan o ya da bu yöntemle, kurtulmayı başaran o ‘‘iradeli’’ ve ‘‘yüce’’ insanlardan biriyseniz...

Geçiniz.

Bu yazı size uygun değil.

Rejim polisini, ben kendime benzeyen, (tırnağa gerek yok) iradesiz, bir tatlı için zaman zaman ruhunu bile satan, her gün bir iki kadep şarap içmeyince bir tuhaf olan insanlara adamak istiyorum.

Adadım anasını satayım.

Tamam mı?

Hayır deyin de göreyim.

*

Ben şişman değilim.

Ama hep sınırlarda dolaşan biriyim, her seyahatte abuk sabuk aldığım objelerin yanı sıra bir iki kiloyla birlikte dönerim. Bu arada, içimde bir uktedir, hayat boyu bir türlü 55 olamadım. Yaş olarak 55 olacağıma şüphem yok da, şu Sibel Harman olmasaydı (belki de ona sempati duymam, güzel bacaklarının yanısıra soyadı benzerliğimizden de olabilir, kimbilir) mümkün değil tartıda 55 kilo 800 gramı'ı göremezdim.

Gerçi ben 59'ken de idare ederdim.

Ama giysi-kabuklarım üzerimdeyken.

Kendimi çıplak sevmem için 58'den aşağı olmam gerekiyor.

Şimdi seviyorum.

Sevgilim de...

*

Benim onu sevmem için kilosunun önemi yok.

Yani şimdilerde.

Ama o da ben de biliyoruz ki, bir gün küt diye gerçeği farkedip, onu acılara garkedeceğim. Türkçesi terkedeceğim. Dolayısıyla o çok temkinli bir adam olduğu ve sınırlarını çok fazla zorlamaması gerektiğini bildiği için biz iki tombul kuş olarak Light Center'ın yolunu tuttuk. Paraları o vereceği ve o Salı benim izin günüm olduğu için ses çıkarmadım, gittim.

Aaa bir de ne göreyim.

Önce çişimizi aldılar.

Sonra kanımızı...

Pek bir profesyoneldi, herşey, bizi bilgisayara bağladılar.

Her ne kadar rejim polisi olsalar da, bilgisayara bağlanmanın, falakayla bağlanmakla (ya da Sharon Emel gibi yatağa bağlanmakla) hiçbir benzerliği yok. Bu bilimsel bir bağlanma ama İnternet'e bağlanmaya da benzemiyor.

Bu bağlamda, bu bağlanmanın sonucunda kas, yağ oranlarınız, gece uyurken kaç kalori verdiğiniz, metobolizmanızın yavaş mı hızlı mı çalıştığı, ne tür sporlar yapmanız gerektiği, (yani yok öyle kafana göre koşu bantında eceli beklemek ya da birdenbire yemeği kesmek) ve yağların nerede toplandığı, neden toplandığı, yeteri kadar su içip içmediğiniz, ödemleriniz olup olmadığı ortaya çıkıyor. Tüm bunlar ortaya çıktıktan sonra diyet polisi alıyor siz sahneye çıkarıyor.

Hadi bakalım sesin güzel mi?

Diyor ki:

- Bana anlat canım. Geceleri gizli gizli buzdolabını açıyor musun? (Zafer evet dedi) Abur cubura bayılıyor musun? (Zafer evet dedi. Ben de!) Ne yemezsen, içmezsem ben ölürüm diyorsun! (O Ayşe dedi. Ben şarap dedim!) Ne tür bir işte çalışıyorsun (İkimizde bir acayip dedik), yakında bakkal çakkal var mı, kantin var mı, oralarda neler satılıyor, light mamüller bulunuyor mu? (Şaştık, kaldık) Haftada kaç gün dışarıda yiyorsun, evde yemek yapıyor musun? (Ben utandım) gibi sorular sorarak sizin ifadenizi alıveriyor. Yani sizi fişliyor. Sonra da dört günlük bir beslenme günlüğü veriyor. ‘‘Dört gün sonra görüşürüz, salataya koyacağın sosu bile bana sor, oldu mu, her zaman ayırabilirsin, duruma göre ben de ararım’’ diyor.

*

İki gün yaptım.

İki gün bıraktım.

Aradı...

Ben kaçtım.

Kebapçı Tike dolaylarında yakalandım.

Cep telefonundan.

Sorguya çekildim.

Karakolda verdiğim ifadeyi reddettim.

Hakimden beraat istedim.

Vermedi...

İki haftadan daha hüküm yedim.

Şartlı tahliye aldım, annem gelmişti, yaprak sarma yapmıştı, bir de kısır bulguru getirmişti, Adana'nın bulgurları farklı oluyor biliyor musunuz, dere kumu gibi, incecik, ah bir de nar ekşisi...

İki günde bir karakola çağırdılar.

Gidip imza atıp hayatıma devam edebilecektim.

Ama bir de ne göreyim...

Bu kadar kör topal yapmama rağmen, uzun bacaklı diyet polisine sürekli rapor verdiğim için, iki haftada fazla dört kilomdan kurtulmuştum.

Normal insanlar bir haftada kurtuluyor.

Benim normalimin çıtası biraz yüksek.

*

Demek istiyorum ki...

Ben bu mereti kendime başıma yapmaya kalkıştığımda...

Yüzüm kaşığa...

Popom armuda dönüyor.

Düzelmek için liposuction hayalleri kuruyorum. Sonra ondan korkup tekrar tombul kuş olarak yaşamaya karar veriyorum. Ama o arada da biliyorum ki, böyle yaşanmaya devam edilemez, kilo vermek lazım, çünkü gündüzleri marul gibi dolaşıyoruz, ya geceleri...

En acımasızı gece aynaları!

Üstelik yeni evim pek aynalı.

Tabii ki burası zayıflamak için tek yer değil.

Benim için faydalı oldu çünkü ben doğuştan suçluyum, ve ancak diyet polisi nezaretinde ıslah olabiliyorum. Eğer siz de kendinizi benim suçluluk kategorime sokuyorsanız sizin için de ideal.

Diyet karokulunun telefonu şu: 0212 248.13.86/ 0212 219.40.64

Para cezası, kilodan kiloya değişiyor.

Ama kilo verdikçe insanın morali de...

Yazarın Tüm Yazıları