Paylaş
Tansu Çiller ne durumda?
Size bir şey söyleyim mi? İyi durumda. Peki başka bir şey daha itiraf edeyim mi? Son anda, kelimeleri iktisatlı kullanmaya gidip, ‘‘iyi durumda’’nın başına eklediğim iki minicik kelimeyi ekrandan sildim.
(Sağ işaret parmağınızla dokununuz: Delete tuşu)
Ekrandan sildim de, beynimden silemiyorum. Sanırım haksızlık, artı domuzluk ediyorum:
Çünkü arkadaşlar, kadın ‘‘son derece’’ iyi durumda.
*
Gazetelerden ve televizyon kanallarından, kısmen de olsa, siyasi hayatımızı takip eden bir gazeteci parçası olarak bu durum, beni bile şaşırttı. Hatta diyebilirim ki sarstı.
TÜSİAD'ın toplantısında nedense ben, bir ‘‘enkaz’’la karşılaşacağımı düşünüyordum.
*
TÜSİAD'in toplantısında senin işin ne, üstelik izin gününde!
Güzel soru.
Tansu Çiller'e değil elbette, bana sorulduğu müddetçe.
İnanın ben de bilmiyorum. Beni orada görenlerin hayretler içerisinde, ‘‘Sen burada ne arıyorsun?’’ demeleri hoşuma gidiyor da. Sanırım ‘‘ciddiye alınmayanların temsilcisi’’ olarak gittim. ‘‘Ciddi ciddi’’ saatimi sabah 9:00'a ayarladım, yetmedi bir de uyandırma yazdırdım, beş dakika arayla üç defa. Yine de tüm bunlar beni kesmiyor biliyor musunuz? Asla uyanamadım. Sanki Tansu Çiller'in de 10:00'da başlaması gereken toplantıya geç geleceğini hissettim. Nitekim yanılmamışım. 11:00'e doğru kendime yer buldum ve Çiller'i TÜSİAD üyeleri ve basından arkadaşlarla birlikte izledim.
Hiç sıkılmadım. Aksine gözlemlerim ve ben çok eğlendim.
*
Bir kere ona bir şey olmuş. En azından fiziken tekrar ‘‘kadın’’a benzemeye başlamış.
Saçına, başına, tenine, yüzüne renk gelmiş. Ellerini, kollarını Demirel gibi kullanmaktan vazgeçse karşımda bir kadın var diyeceğim.
Hem de güzel bir kadın.
Saçları parlayan, röflesi inanılmaz iyi olan, genç kızların deyimiyle ‘‘gölge’’ gibi duran, sıkı bir kuaförün elinden çıktığı belli olan ama asla kuaför eli değmemiş izlenimi uyandıran, zaten iyi kuaförün mahareti de budur, öyle bir numara çeker ki, o binbir türlü muameleden geçen saç hâlâ doğal gibi durur, anlayacağınız öyle bir kafa vardı kadında. Bu ülkede en iyi röfleyi yapan Allah için, Sedat Kamaz'dır. Tansu Çiller saçlarını kime teslim ediyorsa, merak etmedim desem yalan olur, varsa Sedat'tan daha iyisi bilelim.
Sonra yüzü...
Yüzüne de bir şey olmuş.
Gençleşmiş, dirileşmiş.
O iğnelerden mi yaptırıyor nedir, yoksa geceleri salatalıkla mı uyuyor, ya da ne tür bir maskedir kullandığı bilmiyorum ama (bu cümledekinin Faruk Bildirici'nin kitabında geçen maskeyle alakası yok. Bir bakım ürünü olandan söz ediyorum) yüzü parlıyor, parlıyor!
*
Bir yerlerde kadınların neden makyaj ürünlerine rağbet ettiklerini okumuştum, doğrudur palavradır bilemem ama bana mantıklı gelmişti, güya seviştikten sonra renk gelirmiş insanın yüzüne, güzelleşirmiş ve aslında makyaj ve benzeri güzellik ürünleri, (insanlar 24 saat sürekli sevişemeyeceklerine göre) hep o durumu yaratmak içinmiş.
Demek istiyorum ki, Tansu Çiller, TÜSİAD'ın toplantısında, iki saat boyunca, konuşurken bu haldeydi.
Son derece hoştu.
Bir de zayıflamış.
Ama hala rüküş.
Neden ısrarla o Escada vari (hem de eski modelleri, yeni Escada'lar öyle değil valahi!) şeyleri giymekte ısrar ediyor bilmiyorum. Mutlaka giydiğinin bir yerlerinde beyaz bir şey olacak. Masum durmak için mi? Bu bir taktik mi? Çok sersemce değil mi? Artık söyler misiniz, kim yer bu saçma sapan taktiği? Kimse onun masum filan olduğunu düşünmüyor, bu taktik de işe yaramıyor, sadece antipati topluyor. Biri bunu ona söylemeli. Demek istiyorum ki, tek falso, o lacili-beyazlı kalın enine çizgili ceketiydi. Onun dışında fiziğe dair bir falso yok. Onu dinlerken (kimi zaman sadece izlerken) şunu düşündüm: Güzellik nasıl da tavlayıcı bir şey. Kadın güzelse, anlattıkları bir süre sonra sıkıcı bile gelse, onun izleyecek başka bir tarafını buluyorsunuz.
Ağzını açıp kapatıyor ama siz ona bakarken başka bir şey düşünüyorsunuz.
Takdir edersiniz ki çirkin bir yüze bakarken bu kolay olmuyor!
*
Aslına bakarsanız...
Yeni bir şey söylemiyor.
Ama görünümü değiştiği için, daha sağlıklı, daha iyi göründüğü için, daha ‘‘inandırıcı’’ konuşuyor. Tabii bu inandırıcılık tırnak içinde. Çünkü Tansu Çiller'de esas eleştirilen, söylediklerinin yaptıklarından farklı olmasıydı.
İki saat sizi ikna ediyor.
Gerçekten kadın iyi konuşuyor diyorsunuz.
Üstelik anlattıklarını dinlerken kendinizi iyi de hissediyorsunuz.
Ama çıktıktan sonra...
Aklınızda bir şey yok!
Biraz düşününce aslında hiçbir soruya yanıt vermediğini, usta bir biçimde uzaklaştığını, sonunda da lafı dolaştırıp kendi söylemek istediğine getirdiğini farkediyorsunuz.
Siyasette başarı da bu değil mi?
Hepsi bunu yapmıyor mu?
O zaman da geriye...
Yüzünü, saçını, giysisini anlatmak kalıyor. Kendini ciddiye alanlar bunu yazmayacaklarına göre, ‘‘ciddiye alınmayanların temsilcisi’’ olarak, o görev de (misyon misyon!) bana düşüyor.
Paylaş