Paylaş
Resmi gezi ve mal rejimi
Hani kaşık gibi yatılır ya...
Genellikle, kaşıklardan biri erkek, diğeri kadındır ya.
Biz dün gece üç adet kaşıktık.
Hem de benim yatağımda, iki erkek bir kadındık.
Ve bütün gece uyumaya çalıştık.
Tabii ki başaramadık.
Kolay olmuyor, biliyor musunuz?
* * *
Demek istiyorum ki, ben felaket bir gece geçirdim.
İki erkek arasında, ezildim gittim. Üstelik ikisi de tuhaf sesler çıkarıyordu. Türkçesi, onlar horluyordu. Bense hiç yapmam öyle şeyleri. Uyurken, değil ses çıkarmak, nefes aldığım bile duyulmaz. Sizi temin ederim, yatakta varlığımla yokluğum anlaşılmaz.
Oysa bu iki erkek öyle miydi?
Önce biri başlıyordu. İçimden saydım, tam on saniye sürüyordu. Dile kolay, o saniyeler bir türlü geçmek bilmiyordu sonra bir sessizlik (o ben oluyorum, o sırada çaktırmadan nefes alıyorum), derken öteki senfoniye devam ediyordu.
* * *
En vahimi ikisinin de birbirinden haberi yoktu.
Biri cüsse olarak diğerinden daha küçük, biliyor musunuz.
Ben kedime sırttan sarılmıştım, sevgilim de bana. Sonunda dayanamadım, lanet olsun böyle erkeklere deyip yataktan kalktım. Onları çıkardıkları o güzel seslerle baş başa bıraktım.
Sonra mı ne oldu?
Kızılca kıyamet koptu.
Ve...
* * *
Arkadaşlar ben şu anda bu yazıyı yazmaktan vazgeçtim.
Çünkü geçen gün Yavuz Gökmen aradı ve senin yazıların ‘‘fiction’’ mı ‘‘gerçek’’ mi diye sordu. Demek istiyor ki, kafandan mı uyduruyorsun, yoksa yazdıklarını yaşıyor musun? Mesela, kedin yüzünden gerçekten mi sevgilinle ayrılma noktasına geliyorsun?
* * *
Ama şimdi farkettim ki, sanırım ben biraz ileri gidiyorum. Yani ben horluyor olsam, bunu yazmakta benim açımdan hiçbir sakınca yok ama, hayatımdaki erkeklerin (sevgilimin ve kedimin, bir de babamın) horladığını açıklayarak, sanki ben bir nevi onların özel hayatına giriyorum.
Oldu mu Zafer?
Oldu mu baba?
Dolayısıyla bu yazıyı burada kesiyorum.
Yoksa onlar beni kesecek!
* * *
Bu arada cumartesi yazımdan sonra babam, ‘‘oral seks’’ konusundaki değerli fikirlerimi yazmaktan vazgeçmemi ve biraz ciddi konulara değinmemi istedi. ‘‘Peki ama bütün erkeklerin bayıldığı yalan mı, baba?’’ dedim. ‘‘Sen iflah olmazsın! Ben anneni veriyorum telefona’’ dedi.
Demek istiyorum ki, bugün çok ciddi bir konuya değineceğim:
Hem babamın...
Hem de sevgilimin hatırına...
Medeni Kanun Tasarısı'nda Evlenmenin Genel Hükümleri ve Eşler Arasındaki Mal Rejimi. Nasıl ama? Bu yeni tasarının maddelerini şaşıracaksınız, ama sular seller gibi öğrenmiş bulunuyorum. İstemeden oldu. Yanlışlıkla. Demek istiyorum ki, on yıldır iyi kötü gazetecilik yapıyorum, ama bugüne kadar hiçbir bakan yemeğine katılmamıştım: Ya geç kalırım ya da yemeğin hangi otelde gerçekleştiğini yanlış hatırlarım. Bir de ben ‘‘Sayın Bakanım’’ diyemiyorum da...Tuhaf geliyor.
Ama geçen hafta, tam da ‘‘Eşler arasındaki mal rejimi’’nin tartışıldığı bir yemeğe katıldım. Işılay Saygın'ın davetlisi olarak. Çünkü bu aralar çok kişi evleniyor, insanın başına gelecekleri önceden bilmesi gerekiyor, değil mi ama? Mesela Elele Dergisi'nin yayın yönetmeni Nuray Yavuzer, Ahmet Tunaman'la bu akşam dünya evine girecek. İyi halt edecek. Ama boşandığı takdirde bilecek mi, başına neler gelecek?
* * *
Şimdi ben derim ki, evlenmeden oturup bir anlaşma imzalamak bence en akıl karı olanı. Ama yine de Adalet Bakanlığı Medeni Kanun Komisyonu tarafından hazırlanarak 17 Şubat 1998 tarihinde kamuoyuna açıklanmış olan tasarının Aile Hukuku Bölümü'nde kadın erkek eşitliğinin büyük çapta sağlandığı görülüyor.
O tarihten bu yana ne oldu?
Kadın kuruluşları, barolar ve ilgili kişi ve kurumlar, Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’na ve Adalet Bakanlığı’na başvurup tasarıyla ilgili görüşlerini bildirdi ve bazı değişiklikler yapıldı.
Tasarı daha da iyi bir hale geldi.
İşte geçen hafta bir öğle yemeğinde her nasılsa benim de dahil edildiğim kadın yazarlara, Evlenmenin Genel Hükümleri'yle Eşler Arasındaki Mal Rejimleri ayrıntılı bir biçimde anlatıldı.
Bizler de sizlere anlatalım diye...
İyi de bugün yer kalmadı!
Ciddi bir yazı yazmaya kalkıştım, elime yüzüme bulaştırdım.Çarşamba da ciddi bir yazı yazsam ve bu konuya devam etsem diyorum...
* * *
HAMİŞ: Bu arada ben Hakkari'deyim. Birazdan Van'a geçeceğiz. Yoksa siz sevgili bakanımızla yenilen bir öğle yemeğinin bana yetineceğimi mi zannettiniz. Hem bugüne kadar hiçbir ‘‘resmi gezi’’ye katılmamıştım. Promosyon gezilerinden sonra müthiş bir değişiklik oluyor. İnsana iyi geliyor, biliyor musunuz.
Paylaş