Paylaş
Kıyamadım...
İnsan kedisine kıyabiliyor mu?
Ya da köpeğine...
İskenderun'daki hıyarları ‘‘insan’’ saymadığımız için cevabı koro halinde veriyoruz: Hayır kıyamıyor, insan olan yapamıyor.
Gerçi bu ‘‘kıyamama durumu’’ bazen bana ‘‘kıyıyor’’, ama olsun ben de böyleyim, var olan aklım da hep ‘‘geride’’ kalıyor, beni gurbet ellerde çeyrek akılla idare etmek durumunda bırakıyor.
Mesela gelecek pazartesi'ye kadar buralarda olamayacağım, kedim evde kalacak, bensiz uyuyacak, oynayacak, üzülecek, sevinecek, Reha Muhtar'ı yalnız seyredecek diye, suçluluktan ve vicdan azabından, içim ‘‘kıyılıyor’’.
Gerçi yedikleri önünde, yemedikleri buzdolabında olacak.
Üstelik oğlumun kolları çok kuvvetli, isterse buzdolabını bile açabiliyor, bir bilseniz daha neler yapabiliyor.
Bir Fransızca konuşması eksik!
Ama cumartesi akşamından itibaren, gideceğim ya, ‘‘hasta’’ numaralarına yatmaya başladı. Çünkü biliyor, gerçekten bana ihtiyacı varsa, Camel Trophy'nin Uluslarası Seçmeleri'ne bile gitmekten vazgeçerim.
Eve geldim onu bulamadım.
Her tarafı aradım.
Yok.
Bir de, bu aralar çok şişmanladı, bildiğiniz gibi değil, asli görevi ona bakmak olan ikinci annesi, bana yaranmak için onu çok mu yediriyor nedir, artık kediden başka her şeye benziyor, o göbeğiyle sokağa çıksa, benden başka bir dişinin başını döndürmesine imkan yok ama, oldu ya, oğlum bir ‘‘kedi-kız’’a doğru koşmaya başladı (ya da bir ‘‘kedi-oğlan’’ tarafından kovalandı) Allah belamı versin, kalpten gider.
Dolayısıyla bana haber vermeden dışarı çıkar diye ödüm patlıyor.
Ortalığı velveleye vermeme, İtfayiye'yi ve Polis İmdat'ı aramama ramak kalmıştı ki, kedim arka odanın dolabından çıktı.
Uyumaktan gözler iki adet çizgi.
Zaten yüzü Paul Newman'a benziyor, biri benzetmişti de bu benzetme çok hoşuma gitmişti, gerçi benzeten de...
Neyse, olmuş hüzünlü bir Paul Newman.
Aldım karşıma dedim ki, ‘‘Bana bak, gitmemi istemiyorsan söyle, ama şimdi söyle ya da sonsuza kadar sus ama benim içimi kıyma!’’. Patisini yüzüme dayadı ve hafifçe itti. Bu da, ‘‘Sen bana aldırma, git, beni hiç düşünme, keyfine bak!’’ demekti.
İçim daha da kıyıldı!
* * *
Demek istiyorum ki, bu ‘‘kıyamama’’ durumları beni mahvediyor.
Anasını satayım, hiçbir şeye kıyamıyorum.
Kıyamadığım için atamadığım, kıyamadığım için hayatımdan çıkaramadığım bin bir türlü şey var. Onlara duyduğum sevgi mi, acıma mı, merhamet mi, bir tür alışkanlık mı bilmiyorum ama kıyamıyorum.
Demek istiyorum ki, bazen yazılara da kıyamıyorum.
Uzun mu geliyor, bir parça mı artıyor, ‘‘Ay ben bundan da yazı yaparım, yazık, kıyamam, atmayayım’’ diyorum.
Durumu kavradınız değil mi?
Dünkü yazıdan bir ‘‘parça’’ arttı.
Hani o ‘‘son söz mavrası’’ndan.
Jonathon Green'in ‘‘Ünlü Son Sözler’’ kitabından bir dolu ünlünün son sözlerini İngilizce bilgimi sizlere göstererek, bütün bir gün beynimi yiyerek, Cambridge sözlüğünün sayfaları arasında bir ileri-bir geri giderek, tercüme etmiştim ya...
Bunlar dünkü yazıya sığmadı.
Bari bugün okuyun.
Ben hiçbir şeye kıyamıyorum.
Bugünlük siz de bana kıymayın.
‘‘Kıymak’’ fiili üzerine, o kadar iç kıyıcı bir yazı oldu ki, ‘‘kıymalı makarna’’ yemek istiyor canım.
Bu arada gelecek haftaya kadar hoşçakalın.
* * *
Edwin Arlington Robinson
Amerikalı şair. 1935'de öldü.
‘Son sigaralarımızı birlikte içiyoruz. Güzel. İyi geceler.’
Madame de Lafayette
Fransız yazar. 1693'de öldü. Kocasına...
‘Yani doğru? Sen beni sevdin? Tanrım ne kadar mutluyum! Öp beni! Ne kadar mutluyum senin olduğum için bir bilsen.’
Alexander 1
Rus Çarı. 1825'de öldü.
‘Ne kadar güzel bir gün!’
e.e cummings
Amerikalı şair. 1962'de öldü. Karısı, o denli sıcak bir günde odun kırmamasını söyledi...
‘Tamam şimdi duracağım, baltayı bir kenara bırakacağım, ama kendi boynuma vuracağım gün bil ki onu iyicebileyeceğim.’
Clara Schuman
Alman piyanist. 1896'da öldü.
‘Siz ikiniz, bu yaz çok güzel bir yere gitmelisiniz!’
John Marsh
Amerikalı gezgin. 1868'de öldürüldü. Meksikalı yankesicilere...
‘Siz beni öldürmek mi istiyorsunuz?’
Rudolph Valentino
Amerikalı film yıldızı. 1926'da öldü.
‘Perdeleri kapatmayın. Ben iyiyim. Güneşle vedalaşmak istiyorum!’
Herman Hesse
Alman romancı. 1961'de öldü. Son şiirinin son dizesi...
‘Bir yaz daha, bir kış daha...’
Bertolt Brecht
Alman oyun yazarı. 1956'da öldü. Ölümünden bir kaç ay önce, 58'inci doğum gününde...
‘En azından ölümün kolay olacağını biliyor insan. Önce cama bir yumruk, sonra...’
Sir Charles Bell
İngiliz anatomi uzmanı. Sinirlerin farklı fonksiyonlarını keşfetti. Yanında duran karısına...
‘Beni kollarına al...’
Park Benjamin
Amerikalı gazeteci. 1864'de öldü. Karısı ölmeden, ‘‘Beni tanıyor musun?’’ diye sorduğunda...
‘Seni niye tanımayayım Mary?’
Hans Frank
Nazi Almanyası’nda savaş tutuklusu. 1946'da asıldı.
Bin yıl geçecek, ama Almanya'nın günahı silinmeyecek.
Louis Agassiz
Fransız naturalist. 1910'da öldü. ‘Oyun bitti.’
Alice Cary
Amerikalı şair. 1871'de öldü.
‘Gitmek istiyorum...’
Mark Twain (Samuel L. Clemens)
Amerikalı mizah yazarı. 1910'da öldü. Kızına...
‘Hoşçakal. Eğer bir daha karşılaşırsak...’
Paylaş