Paylaş
Akıl akıl gel çengele takıl
Bundan sonra böyle.
Daha ağır, oturaklı, tumturaklı, kodumu oturtan yazılar yazabilmek için bayramı Vural Sözer'in yeni çıkan kitabı ‘‘Dil Haşlama’’yı çalışarak geçirdim. Deyimleri yedim yuttum. Bir de baktım ki, bizimkiler de yememiş içmemiş, inanılmaz deyimler üretmiş.
Hayvanlardan kafayı genelde, ata, domuza, tavuğa, danaya, kurbağaya, köpeğe biraz da kuşa takmışlar.
Ama mesela kedi yok.
Varsa da çok az.
İsimlerden Hıdır'a, Abbas'a, Fatma'ya, Osman'a, Cafer'e, Mehmet'e, Bedir'e... Ülkelerden Hindistan'a... Azınlıklardan Yahudilere... Etniklerden Kürtlere... Damatlardan çok gelinlere...
Ve akıl almayacak daha birçok şeye kafayı takmışlar.
Bu ne yaratıcılıktır, bu ne zenginliktir!
Arada sırada insan roman niyetine deyimler sözlüğü okumalı ki, hem eğlensin, hem de öğrensin. Okurken ilgimi çekenleri işaretledim, ilerki günlerde yazılarda karşınıza çıkarsa sakın ola şaşırmayın, sebebi budur.
Nazar etmeyin ne olur...
Çalışın sizin de olur...
Anan turp, baban şalgam
Abayı yaktı Fatma'nın bezine: Onun gösterişine aldandı.
Abbas yolcu: 1) yola çıkıyorum, 2) ölmek üzere.
Açlıktan köpük kusmak: Açlıktan ölecek hale gelmek.
Adımı güveç koy amma, ocak üstüne koyma: Beni güç işlerden yılmazmışım gibi tanıt ama, o işleri bana verme.
Adı ne, Mülayim, sert olsan ne bok yersin: Sertlikle bir şey elde edemeyeceğimi bildiğim için, yumuşak davranıyorum.
Ağır endam, fıstıki makam: İstifini bozmadan, acele etmeden, telaşsız.
Ağzına bir zeytin verip altına bir tulum tutmak: Küçük bir iyilik yaptığı kişiden büyük bir çıkar beklemek.
Ağzını kiraya vermek: Konuşmak, bir şey söylemek istemek.
Akıl akıl gel çengele takıl: Bir sorunun nasıl çözüleceğini, işin nereye varacağını düşünememe durumu.
Akşam ahıra, sahah nahıra: Zamanını yiyip içih yatmakla geçiren.
Anan turp, baban şalgam: Nedir bu yaptıkların, sen kimsin nesin.
Ana usta yufka yapar, çocuk usta çift çift kapar: Veren, az az verip sayıyı çoğaltarak çok şey veriyormuş gibi görünmek ister, alan da aldanmadığını kanıtlamak için bunlardan birkaçını birleştirip, tek yerine koyar.
Ata nal çakıldığını görmüş; kurbağa ayaklarını uzatmış: Değerli kimselere verilen şeyleri, bunu hak etmeyen de istiyor.
Ben bilmez miyim güttüğüm domuzun huyunu: Uzun süre birlikte olduk, onu yakından tanımak fırsatını bulduğum için ne kötü adam olduğunu iyi bilirim: böyle şeyler ondan beklenir.
Ben gidemem mendere, alışmışım kabak döşek mindere: Varlık içinde doğmuş venazlı büyütülmüş olanlar, bu koşulların bulunmadığı yerde yapamazlar.
Ben handa yer yok diyorum, o tüfeğimi nereye asayım diyor: Ben, seni aramıza almadık, sen bu işte yoksun diyorum, o, ne zaman göreve başlayacağını soruyor.
Besledik büyüttük danayı, tanımaz oldu anayı: Onu yetşitiren adam eden biz olduğumuz halde, yüzümüze bakmıyor, nankör.
Ellerim yanına gelecek
Bizim gelin bizden kaçar, tutar ele kıçın açar: En yakınlarına yabancı gibi davranıyor, yabancılardan hiçbir şeyini esirgemiyor, dengesiz, densiz.
Bizim tavuk bir yumurta yumurtlar, yedi mahalle duyar; elin kısrağı küheylan doğurur, sesi çıkmaz: Bizim küçük de olsa kazancımız göze batıyor, başkaları dünyayı kazansa kimse ilgilenmiyor.
Bokuyla kavga etmek: Çok sinirli ve geçimsiz olmak, hiç yoktan öfkeleneip, kavga etmek için bahane aramak.
Cennet öküzü: Yüreği temiz ama budala denecek kadar saf kimse.
Çoban aldı bağa gitti, kurt aldı dağa gitti: Varlığından kazancından başkaları yararlandı, kendisini bir şey kalmadı.
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Durumuna bakmayıp büyük düşler kurmak.
Davulcu osuruğu gibi araya gitmek: Gürültü, patırdı arasında söyledikleri işitilmemek, davranışları dikkati çekmemek.
Ekmek Bedir'in, su Hıdır'ın, yiyin kudurun, için kudurun: Gücünüzü iş yapmaya harcamadığınız için, başkalarının kazandığını yedikçe böyle azıp duruyorsunuz.
Eliyle hamur ovalar, gözüyle dana kovalar: Kendini yaptığı işe vermez, iş yaparken başka şeylerle de ilgilenir.
Ellerim yanına gelecek: Bir gün ölmek, öbür dünyada hesap vermek var, o nedenle yalan söylememeliyim.
İğne deliğinden Hindistan'ı seyretmek: Küçük bir olaydan doğacak büyük sonuçları görebilmek, gerçekleri sezebilmek.
İğne yutmuş maymuna dönmek: İğne ipliğe dönmek.
İşkembesi geniş: Hoşgörülemeyecek şeyleri bile sorun.
Yan gel Osman, dört dönüm bostan: Çalışmaktan kaçınıp keyfince yaşamaya bakıyorsun.
HAMİŞ: Benim favorim, ‘‘Ellerim yanına gelecek’’! Bir daha hiç yalan söylemeyeceğimden değil, elbette ki söyleyeceğim ama yanıma gelecek ellerin birer birer artacağını da düşüneceğim!
Paylaş