Makbel'in GüncesiDün sizi uyarmıştım!Farklı bir durumla karşı karşıya kalacağınızı yazmıştım. İşte buyrun, Makbel Oytay bu. Aşağıda Sarmal Yayınevi'nden çıkan ‘‘Makbel'in Güncesi’’ adlı kitabından, kanserinden, hayatından, ölümü bekleyiş biçiminden, bu arada geçirdiği operasyonlardan ve bütün bunları yaşarken ne kadar eğlendiğini gösteren alıntılar var. Üçüncü sayfada da röportajı.Bu gün sizi bir kere daha uyarıyorum!Bunlar, normal, sıradan, alışageldiğimiz fikirler, tavırlar, yaşama biçimleri değil. Bunlar farklı. Benim aklım karıştı. Sizin de aklınızın karışacağını varsayarak düşüncelerinizi bana yazmanızı, fakslamanızı (0212 677 0421) istiyorum ve bekliyorum.O ölümü bekliyor.Ben sizin görüşlerinizi...Ve bu arada hayat devam ediyor.Sayfa 43 ŞEKERİM KANSERMİŞİMBu çok garip bir duygu; yüzüne ‘‘Sen kansersin’’ diyorlar, sen, kendini düşünmeden, ‘‘Eyvah, şuna-buna ne diyeceğim’’ diye derde düşüyorsun. Alpay'a da, ‘‘Şimdi bizimkilere nasıl anlatacağız?’’ diye sordum. O da ‘‘Neyi anlatacağız?’’ diye cevap vermez mi?. Eyvah bir de kocam Alpay var. ‘‘Alpay'cığım, maalesef sonuç iyi değil’’ dedim. Yanıt: ‘‘Ne gibi?’’. (Hay Allah, sanki buraya gebelik testi yaptırmaya geldik!). ‘‘Şekerim kansermişim!’’. Şimdi yaslandığım duvarı kendisine terk etmek zorunda kalıyorum...Sayfa 44 AH ERKEKLERBabam hafızamda hala çok canlı: ‘‘Yok canım, doğru değildir. Durun bakalım. Sonuçları Amerika'ya (kuzenim oradadır) yollarız!’’. Bu yaklaşımı daha sonraları babamda ve diğer erkeklerde hep gözlemişimdir: Olmasını istemedikleri ve biraz da taşıyamayacakları şeyler, kendi kafalarında yarattıkları ve gerçekle bağlantısı olmayan nedenlere dayanarak, yok sayıyorlar ve buna yürekten inanıyorlar.Sayfa 29 AKRABA ORDUSUDoktorların bekleme odalarında ve hastane kapılarında, hastaların yanındaki o küçük ‘‘akraba’’ ordusunu hep görürüz; ve olsa olsa, ‘‘kalabalık yapıyorlar’’ diye kızarız; ama o hastalardan biri olarak şunu açıkça söylüyorum ki, bu işe yaramayan ordunun hastaya verdiği zararı da pek başkası veremez. Zaten şaşkınlık ve acı yaşayan o insancıkları daha da aptallaştırmaktan başka hiçbir işe yaramazlar. Bu hastalık (ya da başka hastalıklar) karşısında güçlü, kararlı, bilgili olması gereken asıl kişi -yani hastanın kendisi- bu niteliklerden ısrarla soyutlanıp koparılarak aptallaştırılır, zavallı bir yaratık haline getirilir. Onun dışında herkes her şeyi bilir, arkasından konuşur ve hayatıyla ilgili kararları hiç utanmadan (bu arada nasıl da kutsal bir görev yaptıklarını düşünerek) alıverir ve uygulayıverirler. ‘‘Birazcık ciğerlerini üşüttüklerine’’ inandırılan bir hastanın, ‘‘Aslında şu sırt ağrıları biraz azalsa hiç bir şeyi kalmayacağını’’ söyleyerek, kanseri tanıma ve onunla birlikte yaşama şansı olabilir mi?Sayfa 35 MEMESİZ DE OLURÇocuklarım ve üç kedimle yaşadığım bizim evde ‘‘kanser’’ adı herhangi bir nesne gibi rahatlıkla anılır. Çocuklar bunu küçülüklerinden beri rahatlıkla telaffuz edebilmişlerdir. Hatta memelerim olmadığı için artık beni kimsenin ‘‘almayacağı’’ konusu, oğlum tarafından değişik biçimlerde karikatürize edilmiştir. Tabii ona, daha küçük olduğu için, memesiz de neler yapılabileceğini henüz anlatmamıştım!Sayfa 66 KEMO'YA HAZIRLIKKemoterapiye giderken, her seferinde özenli giyinir, makyajımı yapar, hatta küpelerimi bile ihmal etmezdim.Sayfa 67TAM İSABETTam ‘‘yırttım’’ derken, o da ne! Yeni bir tümör çıkmaz mı! O zamanlar bunun birden bire kaybolacağını zannederdim. Artık gördüm ki bir kez geldi mi geliyor. Haydi! Etrafta bir hayal kırıklığı! Bugün kadar 11 kez yinelendi. Tümünü de kendim farkettim. Hiçbir yerimi ellemem ama bir gün hissederim, elimi tam üzerine koyarım ve hiç şaşmam! Doktora gittiğimde ‘‘tam isabet’’ konusunda tebrikleri kabul ederim.Sayfa 81TOPLU TEMİZLİKDokuzuncu ameliyattan sonra, mantar gibi biten bu kitlelerin tek tek toplanamayacağı anlaşıldı. Toplu temizliğe karar verildi. ‘‘Toplu temizlik’’ ne demek? Efendim, ‘‘Toplu temizlik’’ şöyle oluyor: Meme dokusu tamamiyle temizlenecek, derisine de güven olmadığı için, bacaktan alınacak deriyle üzeri kapatılacak.Sayfa 103BEREKET TANRIÇASIAllahtan iki taneymiş! Ya insan değil de Bereket Tanrıçası olsaydım! Kestir, kestir dur!Sayfa 104AH O KOKU‘‘Ameliyat’’ denildiği zaman, acılar, sıkıntılar, riskler umrumda olmuyordu, ah o koku olmasa! Ya o beyaz fayanslar! O rengi kim buldu acaba? Ve o beyaz fon üzerindeki metalik eşyalar ve aletler! Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nü arasam, kendilerine durumu anlatsam ve insanların fazla uğramadıkları bir yeri ameliyat için yarım günlüğüne kiralamak istediğimizi söylesem, acaba ‘‘mevzuat’’ engeline takılır mıydım? Hayali bir muhteşem! Gülhane Parkı'ndayım, asırlık çınarlar, cıvıldayan kuşlar...Sayfa 93TABLO HIRSIZLIĞIHastanenin koridorları ve odaları ünlü ressam tablolarıyla süslenmişti. İyi fikir ama eksik düşünülmüş. Yatakta sürekli aynı pozisyonda yatan hastaya, aynı resmi gece gündüz seyrettirmek herhalde yeni bulunmuş bir başka işkence yöntemiydi! Eee, insanoğlu çevre ve doğa koşullarını kendine uydurabilen tek canlı ya; ben de bu kuralı bozmadım. Geceleri el ayak çekilince boş odalardan ya da uygun koridorlardan tablo çaldırıyordum!Sayfa 105kötü alışkanlıklarım‘‘Günde beş sigaranın üzerinde kullanır mısınız?’’ O kadar kontrollü biri olsaydık belki adam olurduk! ‘‘Günde bir duble rakı, iki kadeh şarap üzerinde içki kullanır mısınız?’’ Elinin körü! Tek bir duble için ağzımı bulaştırır mıyım? ‘‘Yaz kızım! İçki, kumar, fuhuş her türlü kötü alışkanlığım var benim!’’. Biz zaten gülüyorduk, hemşire de bize katıldı. Biz durabildik de, onu durdurmak biraz zaman aldı...Sayfa 105AMELİYAT PARTİSİAyda bir gibi sıklaşan bu ameliyatları kendi ve diğerleri için başka anlama sokmalıydım. Bir de ‘‘ameliyat partisi’’ icat ettim. Akşama işten çıkan herkes geliyordu. Tabağını dolduran, rakısını da kapıp salondaki yerini alıyordu. Tabii bu arada benim ‘‘antibiyotik rakı’’mı da ihmal etmiyorlardı. Ben hem antibiyotiğimi içiyordum, hem de onu az etkilemek için sulunun sulusu gibi bir rakı!Sayfa 159 SON CÜMLEHepimize, ‘‘korkmadan yaşamayı’’ öğrenme yolunda ‘‘keyifli yolculuklar’’ diliyorum. 10 Şubat 1998/ Kalamış.