Nereye gitsem orayı sahipleniyorum, seviyorum ve ayrılamıyorum. Ne var ki, bu sadece benim meselem değil, Dubai’den Türkiye’ye dönme hadisesi de değil. Rahat ettiğin yerden, herkesin bunaldığı bir yere dönme meselesi bu. Kimi görsem İstanbul’dan şikayetçi. Herkesin ortak hayali, tropik bir adada çıplak ayak yaşamak. Güneşle, denizle yaşamak. Hafif olmak, tahta takılar yapmak. Absürd bir hayal tabii. Ama bir şey ifade ediyor. Bir sıkılmayı, bir sıkışmayı... Sağ olun, var olun. Olağanüstü mailler yollamışsınız. Ama sığdırabilmem mümkün değildi. Bir kısmını buraya aldım. Bir kısmı da internette. Hiç koyamadıklarımdan özür dilerim...
DÖNDÜK PİŞMANIZ
12 sene Amerika’da yaşadıktan sonra İstanbul’a döndük. Bir sene oldu. Geçen Çarşamba yazdığınız yazıyı okuyunca eşim ağladı, benim de gözlerim doldu. Anlattığınızı, herhalde yaşamayanın bilmesi zor. Ailenin, kendi içine dönük enerjisiyle yaşaması, kendine has rutinleri, kendi zamanıyla bir dünya yaratabilmesinin değeri, paha biçilemez. Özellikle kızımızın doğumundan sonraki seneler, bizim için sizin tarif ettiğiniz gibi çok dolu dolu ve huzurlu geçti. Kolay asla değil ama gerçek ve mutlu idi. Ve biz, geri döndük. Ve maalesef İstanbul’da çok bocaladık. Her zaman olgunluğuyla gurur duyduğumuz kızımız, ağlama triplerine girdi, huysuzluklara başladı. Ama en kötüsü, en değerli aile vakitlerimiz uçtu gitti. Sanki zaman, 2 kat hızlı akıyor bu şehirde. Boğaz’a karşı 3 katlı bir evde oturuyoruz, huzurlu bir mahallede yaşıyoruz, çok iyi işlerde çalışıyoruz ama aynı dünyayı kuramıyoruz. Dönerken zor olacağını az çok biliyorduk. Ama bu kadarını tahmin etmiyorduk. İstanbul, birey olarak başarma, geri kalmama, beğenilme, hata yapmama gibi, bireyselliği motive eden ve derinden etkileyen duyguları tetikliyor. Bu da haliyle, "aile olma enerjisi"nden yiyor. Sabah, fön çektirmek için yapılan hamle, o sabahın keyifli kahvaltısını bölüveriyor, iş problemleri insanın beyninde dönüyor, akşam yemeğinde yarım insan olarak orada olunabiliyor vs vs. Bunun dışında bir şey bilmeyenler için hayat bu. Kopuk iletişimler, trafik ve televizyon. Bir de hafta sonları popüler mekanlara giderlerse, değme keyiflerine. Ama bizim için hayat bu değil ki.
(Güney Ç.)
- Gerçekten güzel anlatmışsınız. Hafiften ürperiyor insan. Ama aileyi korumanın bir yolu vardır diye düşünüyorum. Mesele, onu arayıp bulmak herhalde. Sizi de kendime de iyi şanslar diliyorum.
MARİFET DUBAİ’DE Mİ
Marifet, Dubai’de değil, sizin içinizde. Siz nerede olursanız olun, "Uzun yaz öğleden sonraları gibi" yaşarsınız hayatı. Zaman ve mekan sadece ayrıntı olarak kalır.
(Ahu.) - Teorik olarak haklısınız ama pratikte söz konusu İstanbul olunca... İnsan biraz tırsıyor... Çözülmemiş sorular yumağı İstanbul... Hele küçük bir çocuğunuz varsa...
FRENCH MANİKÜR
Sen Dubai’ye gittikten sonra dedim ki, "Bu kadın şimdi gerçek oldu, kalıplardan, şablonlardan, komplekslerden arındı, kendi gibi oldu, süper oldu!" Nerede yaşarsan yaşa ama lütfen hep böyle kal... Biz de iki kişi gittik, üç kişi döndük. Sakin, huzurlu, mutlu ve medeni bir Paris hayatından sonra Nişantaşı’na döndük. O eskiden çok sevdiğim Nişantaşı, boğdu beni. Şimdi şehir dışında, biraz izole, sokakları yaşanmışlık kokmayan, sonradan yapılmış özenti bir sitede (n’apalım oğlum Derin, Paris’teki gibi bisiklete binebilsin, ördeklere ekmek atabilsin, çimenlerde yuvarlanabilsin diye) olabildiğince İstanbul’dan ve insanlardan uzak yaşamaya çalışıyoruz. Ve halen düşünüyorum: Tırnakları French manikürlü İstanbul hatunları mı, yoksa hayatında hiç manikür yaptırmamış Fransız hatunlar mı daha gerçek, daha güzel ve daha mutlu diye... (
Elif K.)
- Mektubunuza bayıldım. Benzetmelerinize de. Özellikle French manikür ironisine. Çok fazla hoşunuza gitmese de, bir çözüm bulmuşsunuz, ne mutlu size. Belki de çare, şehir içinde ama dışında olmaktır. Yani şehre teğet kalmaktır.
BEKLİYORUM SİZİ
Demek o kadar oldu. Ben sizi ilk keşfettiğimde Dubai’ye taşınıyordunuz. Eşyaları gemiye yükledik, evimizi dekore ettik, sonra hamile kaldık ve dünyalar güzeli Alyamız oldu. Aşk dolu günler, çocuk sevgisi dolu anlar yaşadık. Bilmem fark ettiniz mi ama ben hep sizinleydim, sabırsızlıkla yazılarınızı bekliyordum. Güzel günlerdi, İstanbul’a yapılan yolculuklar falan. Geçen hafta yazınızı okuduğumda, Dubai’den ben de taşınıyordum sanki. Bana neyse, üzüldüm üstelik. "Aman şimdi bu Alya n’olcak, hangi okula gider ki burada, alışabilir mi buradaki düzene?" diye endişe ettim. Ve birden fark ettim ki, ben sizinle birlikte büyüyorum. Bırakıp gitmek zordur her zaman ama siz o güzel ailenizle birlikte geliyorsunuz. Kim bilir ne maceralar bekliyor sizi burada da. Bırakın Alyacık yağmur, çamur, kar görsün. Boğaz havası alarak büyüsün. Küfretmeyi, balık ekmek yemeyi bilsin. Hadi gelin artık. Bekliyorum sizi.
- Öyle içten yazmışsınız ki, gözlerim doldu. Böyle bir çağrıya kayıtsız kalmak mümkün değil. Sorunlarımızı da birlikte çözeriz artık. Öpüyorum, kucaklıyorum.
KEŞKE KALSAYDIK
Gene beni dumur ettin. Ben bunların aynısını yaşadım. 7 seneliğine bir adaya giderken, eşime ben burada asla yapamam demiştim. Neler mi yaptım o adada: Önce bir üniversite okudum. Ardından bir bebek. Oğlum. Sonra bitmez partiler. Parti dediysem, bahçede parmakarası terlikle, et şarap. Arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle. Limanda hafta sonu kahvaltıları koloni halinde. Çilek yetiştirdim. Mutfağıma limon, mandalina, çağla, portakal, elma, bahçemdeki ağaçlardan geldi hep. Sonra dönme vakti geldi. Ben salya sümük. Hayır, dönmek istemiyorum! Ama döndük Ayşecim. Neredeyse 8 sene olacak. Ve ben hálá, keşke adada kalsaydık diyorum. Bilmem, bu deneyim sana bir ışık olur mu? (
Füsun.)
- Olur tabii olmaz mı? Beni bunalıma sokar. Daha da kafayı yerim. Ulan yoksa yanlış mı yapıyorum derim. İyi ki varsınız ve iyi ki kafamı karıştırıyorsunuz. Çok teşekkür ederim.
ÇOCUKLAR GİBİYDİK
İki yıl yaşadığımız Hollanda’ya veda edip İstanbul’a döndük. Bisikletli, eğlenceli, huzurlu hayatımızı geride bıraktık. Hoş geldin kaos! Yollarda geçen vaktime üzüldüğüm gibi, buradaki kasveti, ciddiyeti de sevmiyorum. Kocamla her yerde yaşarım ama İstanbul’da ne yazık ki huzurlu uyanamıyoruz. Biz Hollanda’da çocuklar gibiydik. Zor oldu geri dönmek. İnşallah sizin için daha kolay olur. (Ayşe G.)
- Haklısınız, huzurlu uyanmak çok önemli ve kendini çocuklar gibi hissetmek… Özgür, ferah.. Umarım İstanbul’da da her şeyi yoluna koyarsınız. Ben inanıyorum yaparsınız…
ASLA DÖNMEYİN
Bence asla dönme. Kısa zamanda ayak uydurursun bu büyülü atmosfere. Unutursun Dubai’yi de, o yaşadıkların da. Ama bir bakarsın ne naiflik kalmış ne de saflık. Bence böyle devam et. Nasıl olsa istediğin zaman geliyorsun, karışıyorsun bu eşsiz trafiğe… (Pelin.)
- Öneriniz hoşuma gitti. Toptan çözüm bulmuşsunuz. Ama ne yazık ki, gerçeğe uygun değil. Şimdi olmasa bile gün birinde dönmek zorundayız. Sevgiler, teşekkürler.
HİÇBİRŞEYE YETİŞEMEMEK
Uzun zamandır muhasebesini yaptığım bir konuyu ne kadar sade bir dille anlatmışsınız. Büyük şehir, insanı öyle yoruyor ki, 26 yaşındayım ama şimdiden kendimi emekliliği gelmiş ihtiyarlar gibi hissediyorum. Bu çemberden çıkmak için bazen arkadaşlarla buluşuyoruz ama konu dönüp dolaşıp bu noktaya geliyor. Herkes, hiçbir şeye yetişememekten şikayet ediyor. Hepimiz işe girmeden önce idealist, genç, üniversiteli gençlerdik. 3 yılda ne oldu ve ne arada biz bu hale geldik bilmiyorum. (Esra.)
- Haklısınız, İstanbul koşuyor, biz peşinden yetişmeye çalışıyoruz. Üstelik sürpriz zorluklar çıkarma konusunda da çok iddialı. İstanbul’da yaşamak asla kazanamayacağın bir zaferin peşinde koşmak gibi bir şey. Ama İstanbul’un güzelliği de hiçbir yerde yok. Adamı küt diye baştan çıkarır. Ne var ki tadını çıkaracak vaktin de olmuyor…
TURUNÇ KOKULU İLÇE
Biz maaile, İstanbul’un insanı uyuşturan o bağımlılığından nihayet kurtularak, Ege’nin nezaketi henüz unutmamış, turunç kokulu bir ilçesine taşındık. Doğma büyüme İstanbulluyum ama İstanbul’u sadece özlemek ve özleyince ziyaret etmek istiyorum. Sevgiyle kalın, biraz geyik olacak ama parayı mezarı mı götüreceksiniz? İstanbul’da şu an sahip olduğunuz konuma eklenecek olan hangi durum, huzurunuzdan daha kıymetli? (Melike.)
- Merak ettim valla, neresi o turunç kokulu ilçe? Bir gün beni de davet edin, Alya ile gelelim. Uzun uzun kadın muhabetti yapalım. İstanbul’u çekiştirelim. Sevgiler, saygılar.
BURADA HUZUR YOK
İstanbul gibi bir yerde insan nasıl huzurlu yaşayabilir ki! Ne daha iyi kariyer, ne daha çok para, sahip olduğun huzurun yerini tutmaz. Dönme. Kesinlikle. (Güneş.)
- Bakalım nasıl şekillenecek… Ben de kendi hayatımı merak ediyorum… İlginize teşekkürler.
YAPMAYIN KALIN ORADA
Seni okur okumaz panikledim. “Ayşe'ye söylemem lazım” dedim. Yapmayın, imkanınız varsa, kalın kaldığınız yerde. Sonra bu günlerinizi kalbin ağrıya ağrıya özlersin. Benim Amsterdam'ı özlediğim gibi. 98 yılında kocamı Amsterdam'da tanıdım. Orada çalışıyordu zaten senelerdir. Ben gezmeye gitmiştim, tanıştık, flört ettik ve evlendik, kızımı orada doğurdum, 6 yıl mutlu- mesut yasadım. Bizim o tatlı şehirde bir kozamız vardı. İçinde ben, sevgili kocam, kızım ve çok sevdiğimiz birkaç arkadaşımız. Ne trafik derdi, ne kim ne giydi ne çıkardı derdi, ne bir is güç keşmekeşi. Kozamız, pür huzur ve keyif. Derken kocam geldi dedi ki “Benim burada 13 yılım doldu. İstanbul'dan da iyi bir teklif var. Artık dönme vaktidir.” 3 ay sonra döndük. Hadi geç, buradaki giyimdi kuşamdı zorlamalarını, hayatın her anında önüne çıkan bayağılıkları, bir kere iş dünyası bu memlekette insanın özel hayatını yutuyor. Özel hayat, kalitesizleşince de herkes de bir negatif enerji. Artık ailecek bir akşam yemeği sofrasına bile oturamıyoruz, ya babamız vakitli gelemez, gelse de, işten ararlar, vırvır iki saat iş konuşması. Benim kocam, “Mesleğim için dönsek daha iyi olur” demişti. Mesleği için daha iyi olmuş olabilir, ama huzurumuz, düzenimiz ve mutluluğumuz için hiç de iyi olmadı. (Zeynep B.)
- Haklısınız, bu keşmekeşin içinde iş güç derken… Önce yatak, sonra sofra sonra da huzur gidiyor elden. Ama ne gelir ne elden…
AH İSTANBUL
Bir yıl oldu Türkiye’ye döneli. Oğlum, günün 12 saatini bakıcısıyla geçiriyor. Ben her sabah 7’de evden çıkıp, sonsuz bir trafikte yol almaya çalışıyorum. Akşam sekizden sonra da bitmiş olarak eve dönüyorum. Ama yine de pişman değilim. Mutluluk bu mu bilmiyorum ama ben yaşadığımı bir tek İstanbul’da hissediyorum. (Pınar Ö.)
- Ne diyebilirim ki, Allah sabrınızı çoğaltsın, dayanma gücü versin. 12 saat çocuğunuzdan ayrı kalabilmek için metanete ihtiyacınız olduğunu düşünüyorum.