Olmaz demeyin, oldu. Kader, sevdiğim iki insanı karşı karşıya getirdi.
Bakın, olaylar nasıl gelişti...
Kendimi bildim bileli Richard Gere’e aşıktım ben. Hiç yan çizmedim.
Duruma göre George Clooney’ci, duruma göre Sean Penn’ci olmadım. Öyle bir alçaklık yapmadım.
Vasat-masat, Richard’ın bütün filmlerini izledim.
Kötülerinde anlayış gösterdim.
Yaşlansa da, şakaklarına ak düşse de, "Gözleri ve gülüşü yeter" dedim, ondan heyecan duymaya hep devam ettim.
Hayatım boyunca da, içimde şöyle saçma bir his vardı: O da beni tanısa severdi!
Yemin ederim öyle...
Çok çok uzun yıllar ikimizle ilgili hayaller kurdum. Tibet’te trekking yapıyoruz!
Sırt çantam ağır geliyor, o taşıyor.
"Biliyor musun, kargo pantolon sana çok yakışıyor" diyor.
"Ben de en çok bunların içinde kendimi iyi hissediyorum!" diyorum.
Dağların tepesinde yan yana oturuyoruz, uçsuz bucaksız manzarayı seyrediyoruz. Dalai Lama’dan, reenkarnasyondan filan söz ediyoruz.
Dalga geçtiğimi zannediyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz!! Kimi ’pretty woman’ olmak ister, kimi dağlar kızı Reyhan...
Trekking yapmak bana çok romantik geliyor, romantizm karem bu, ama sevgilim "Beni bir zahmet o kareden çıkar, kimi de koyacaksan koy" diyor, çünkü trekking’de geceleri küçük yayla evlerinde kalıyorsunuz, bazen de doğada ihtiyaç gideriyorsunuz.
Sevgilim bu tür şeyler istemiyor. Sırtında çanta da taşıyamazmış. Uyku tulumunda da yatamazmış. Neyse, konuyu dağıtmayayım. Bir şekilde hep bekledim Richard’ı. İçimden "Bir gün nasıl olsa karşılaşacağız" dedim. Sonsuz bir inancım vardı. Umudumu hiç kaybetmedim.
Ve ve ve işte birkaç gün önce...
*
Ayşe Hanım, siz misiniz?
Evet.
Richard Gere ile röportaj yapmak ister misiniz?
Ne diyorsunuz siz!!!!
Bu hafta Antalya’da olacak. Türkiye’den bir kişi kendisiyle görüşebilecek. Bu bir kişi siz olmak ister misiniz?
Evet. Eveeeeeet. Eveeeeeeeeeet. Ne zaman?
Bu cumartesi?
Neeeeeeeeee? Olamaz! Bu bana yapılamaz! Annemin Bale Okulu’nun 25’inci yılı kutlanıyor bu cumartesi. Resitali var. Öğrencileri sahneye çıkıyor. Klasikten hiphop’a bir sürü dans sergiliyor. Ama esas bomba, Mamma Mia. Özel bir şov olacak. Hem Antalya’da hem Adana’da olamam.
Anlıyorum efendim.
Hayır, anlamıyorsunuz! Anneme "Geleceğim" dedim, Alya’yı da götürüyorum. Bir yamuk yapmazsa, son anda o da çıkacak sahneye, Oma Meki’sini kutlayacak. Babamın ölümünden sonraki ilk resital. Mümkün değil annemi satamam. Yapamam. Richard için bile! Ama Richard’ı da istiyorum. Pazar gelsem Antalya’ya...
Yok maalesef olamıyor...
Bakın söyleyin onlara, bu adam uzmanlık alanım, başka kadınlar ona meşhur adam muamelesi çekecekler, ben aşığım. Çıkaracağım iş tabii ki farklı olacak, bana bir ayrıcalık tanısan, yalvarsak filan...
Benim elimde değil ki, bana iletilen tarihi size bildiriyorum. Arada yabancı menajerler, PR şirketleri filan var. Son kararınız nedir, ne diyeyim?
(Uzuuuuuun bir sessizlik...)
Annemi ve Mamma Mia’yı seçiyorum!
HAMİŞ
Mamİcİm, benim için ne kadar önemli olduğu bil. Kafana kakarım ara sıra ama olsun. Sen bitanesin. Yine olağanüstü bir temsil izleyeceğimize eminim.
1: Benim umudum hiç bitmez. Umudum biterse ben biterim zaten! Richard’la bir gün başka bir yerde karşılaşacağıma inanıyorum.
2: Ömer, bak, yine de seninle Tibet’e trekking’e gitmeyi tercih ederim. 40 yaş hediyem bu olabilir, ne dersin?
3: Meraklısına, cumartesi 15.30 ve 20.00’deki temsillere bilet yokmuş, bitmiş, boşuna kendinizi harap etmeyin. Cuma 20.00’de ek temsil var, ama ona da bilet kaldı mı emin değilim, Sabancı Kültür Merkezi’ni arayın, yoksa boşuna yorulmayın. Biz iki gün anne-kız oradayız "Ma-miii... Ma-miii" diye tezahürat edeceğiz...