Paylaş
Hepimizin yüreği parçalandı.
Bir anda yüz bin imza toplandı.
Etnik köken, ırk, dil, din ayrımı gözetmeksiniz herkes tek yürek oldu.
Ve Hanım Onur tahliye edildi.
Ben bu ülkenin en çok bu özelliğini seviyorum.
Hâlâ vicdanlı ve merhametliyiz, her şeye rağmen...
Günlerdir Türkiye, sizin ve kızınız Solin’in hikâyesiyle yatıp kalktı. Sosyal medyada da başınıza gelenler inanılmaz dikkat çekti. Şu anda ne durumdasınız?
- İyiyiz Allah’a şükür! Benim sağlığımda bir sorun yok, cezaevinde şekerim 600’lere çıkıyordu, şu an kontrol altında. Solin’e gelince, şöyle müjdeli bir haber var: Kızımla kanımız uyuşuyor. Doktorlar, büyük bir ihtimalle iliğimin de kızıma uyacağını söylüyorlar, “Yüzde 80” diyorlar. Bu haber, evde hepimize ikinci bir bayram havası yaşattı.
Siz içeri girerken kızınızın lösemi olduğunu biliyor muydunuz?
- Hayır. 2.5 yaşındaydı, çok küçük diye cezaevinde yanıma verdiler. Bir hafta sonra rahatsızlandı. Sürekli burnu kanıyordu, ağır bir boğaz enfeksiyonu geçiriyordu. Doktorlar önce önemsemediler, “Enfeksiyon” dediler ama sonra geçmeyince şüphelendiler. Hatta bir doktor acıdı halimize, “Siz çıkaramıyorsanız, kimseniz de yoksa ben bakmaya hazırım. Burada kesinlikle kalamaz!” dedi. Ben de dedim ki, “Sağ olun ama ailem var” Geldiler aldılar Solin’i. Üç ay boyunca bana göstermediler. Roboski katliamının olduğu gün açık görüşüm vardı, baktım kızım, oğlumla birlikte kızım gelmiş, mutluluktan havalara uçtum, ama dikkatli bakınca fark ettim ki, Solin’in yüzü değişmiş. Bir tuhaflık var. Kollarında da büyük büyük morluklar, açık yaralar var. “N’oldu sana? dedim. Onun yerine oğlum cevap verdi: “Anne, Solin kanser oldu!” Ben o anda yıkıldım. Yere düştüm yani.
Nasıl sakinleştirdiler?
- Sakinleştiremediler. 600’e çıktı şeker, acile kaldırdılar. Ailem, bir taraftan, “Çocuğun dediğine ne bakıyorsun!” diyor ama ben anladım bir terslik olduğunu. Nasıl bir çaresizliktir anlatamam. İçeridesin, elin kolun bağlı, çocuğun hasta, elinden bir şey gelmiyor, kız orada eriyor, ben içeride eriyorum. Meğer o sırada Solin, tedavi görüyormuş, bana “Antalya’da tatil yapıyor” diyorlardı, oysa Adana’da yoğun bakımdaymış.
Kızınızın hastalığı şu anda hangi aşamada?
- Ben çıkmadan önce üç hastane dolaşmış, hep yoğun bakım. Artık doktorlar, “İlik şart!” diyorlar. Bir de iki ay sonra Türkiye’ye gelecek bir ilaç bekleniyor, o geldiğinde kemoterapiye ihtiyaç duymayacaklarmış. Bir de, dediğim gibi iliğe müdahale edilecek.
Bunlar hep Adana’da mı yapılacak?
- Büyük ihtimalle, çünkü Ankara pahalı gelir bize...
Şu anda nerede?
- Dün akşam hastanedeydik, şimdi eve geldik, yan odada uyuyor.
Bir de oğlunuzun epilepsisi var...
- Evet. Mirhat aynı zamanda astım hastası. Ben akraba evliliği yaptım. Solin ve Mirhat’tan önce çocuklarım oldu, doğum yaptıktan hemen sonra öldüler. Herkesin çocuğu değerlidir, benimkiler de öyle. Hele iki tane kaybettikten sonra. Gözüm gibi bakıyorum çocuklarıma. Allah korusun kaybedersem, kendime gelemem, bir daha da çocuğum filan olacağını da zannetmiyorum.
Kaç yaşındasınız?
- 28.
Peki eşiniz? Nedense çıkan haberlerde pek eşinizden söz edilmiyor? O nerede?
- Eşim firari. Ben cezaevine girmeden 5-6 ay önce yurtdışına çıktı, bir daha da ondan haber alamadık. Tabii ki daha duyarlı olmasını beklerdim. Ben, “Hücrede de kalsam, bu ülkeyi terk etmeyeceğim” demiştim. Ondan da bunu beklerdim. Hem halkı hem çocukları için. Ama yapmadı.
Akrabalık dereceniz ne?
- Onun kız kardeşi benim öz yengem oluyor, aynı zamanda teyze çocuklarıyız, aynı zamanda babam onun amca oğlu. Aşiret olduğumuz için ilişkiler karışık.
Size, “Çocukları hastaysa niye siyasete girmiş ki” diye eleştiriler yapıldı?...
- Oğlumun hastalığını biliyordum, kızımınki sonradan çıktı. Çocuğu hasta birçok anne var, hatta çocuğunu görmeyen anneler var. İşte ben bütün o annelerin sesi olmak istedim. Onlara çare olmak istedim. Onlarla birlikte yürümek istedim. Allah da böyle bir şey verdi. “Ceza” değil, “sınama”. İnşallah üstesinden gelirim.
Sizce sizi barış rüzgârı içinde mi tahliye ettiler, yoksa çocuklarınızın hastalığının duygusal sonucu olarak mı?
- Bu tahliye, bütün insanların barışı istemesinin sonucuydu. Kızım hastaydı, bana ihtiyacı vardı, ben cezaevindeydim. Ve insanlar, kimliği, dili, dini, etnik kökeni fark etmeksizin bana destek verdi, benim ve Solin’in yanında oldu. Evet, “Onların arasında ne işin var! Bu kadar güzel çocukların var!” diye yazanlar da olmuş ama onlar da tahliye olmam için imza atmış. Müthiş değil mi?
Ermenice, Türkçe, Kürtçe şarkılar söylüyordum
Siz aynı zamanda Cizre Belediye Başkan Yardımcısı’sınız. Her kadın belediye başkan yardımcısı olamıyor, siz nasıl başardınız?
- Ben daha önce şarkı söylüyordum Ermenice, Türkçe, Kürtçe ve birçok dilde. Ama sadece yörede biliniyordum, çok fazla ünlü biri değildim. Mersin’de, Diyarbakır’da, Van’da, Elazığ’da ve daha bir sürü şehirde kültür merkezlerinde konserler verdim. Kadınların arasında girer, onların dertlerini, sıkıntılarını dinlerdim. Sonra işler, bir adım ileri boyuta kaydı, Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir kadın tecavüze uğradığında, onun için de yürüyüş düzenler oldum. Kadın meseleleriyle ilgiliydim, basın açıklamaları yaptım, zaten bunlar yüzünden yargılanıyorum.
Peki bu belediye işi nereden çıktı?
- Evet. Bana dediler ki “Sen git yine kadın sorunlarıyla uğraş ama belediye meclis üyeliği de yap! Halk seni seviyor.” Meclis üyesi olunca da nasıl olduğunu anlamadan kendimi belediye başkan yardımcısı olarak buldum.
Ben varken sana bir şey olmaz
Tahliye olduğunuzu duyunca n’aptınız?
- Bayılmışım! Arkadaşlarım kaldırmışlar. “Hadi gel elbiselerini toplayalım” dediler. “Yok” dedim, “Ben inanmıyorum.” Şoktaydım. “Gel bak televizyon gösteriyor” dediler, gerçekten de “Hanım Onur tahliye edildi” diye altyazı geçiyorlardı. Yanıma bir şey almadım, sadece okuduğum Kuran’la dışarı çıktım. Şokta olduğum için inanılmaz durgundum. Acaba gerçek mi? Ya bu bir oyunsa? Ya çıktıktan sonra geri alırlarsa? Dışarı çıktığımda, ailemi gördüm. Ailem çok kalabalıktır ve bizimki gibi aşiretlerde küskünlük de çok olur, hepsini birden görünce inandım, “Tamam ben tahliye oldum galiba!” dedim. Hemen çocuklarımı sordum.
Sonra...
- Konvoy halinde eve geldik. Solin’in kendine verdiği bir söz varmış, demiş ki, “Annem çıktığı zaman, onun kucağında yatacağım.” Aldım kucağıma, başını omzuma bıraktı, gözlerini kapattı, dedi ki “Anne benim uykum geliyor”. Kalbi çok hızlı atıyordu, korktum. Çünkü kanaması olduğunda, kalp atışları hızlanıyor. Baktım burnu kanamaya başladı. Solin de korktu, “Anne ben ölmek istemiyorum, sana yeni kavuştum” dedi. “Ben varken sana bir şey olmaz, ölmeyeceksin!” dedim. Doktora götürdük hemen, “Normaldir heyecandan” dedi.
Tedavisiyle ilgili maddi sıkıntınız var mı?
- Ben artık maddiyatı filan geçtim. Solin, bir buçuk yıl boyunca sigortasız tedavi gördü. Cezaevindeyim diye sigortamı iptal etmişler. Çevrem, akrabalar aileme yardım etti.
Fatma Şahin’in ilgisi hâlâ devam ediyor mu?
- Evet. Hem Cizre Kaymakanlığı’na hem de Valiliğe telefon edip “İhtiyaçlarını karşılayın” demiş. Teşekkür ettim ama “Biz kabul etmiyoruz” dedim. Herkes Solin’in hastalığıyla ilgilendi ama onun gibi kanserle mücadele eden bir sürü çocuk var. Ben sadece Solin’e çare olunsun istemiyorum, bütün hasta çocuklara olunsun!
Paylaş