Paylaş
Seren ve Güneş Aksüs çok değerli iki diyetisyen.
Bu ikili, ‘Diyet Atölyesi’ diye bir oluşum kurdular.
Pek çok diyetisyen bu çatı altında bir araya gelip, konuşuyor, tartışıyor, bilgilerini güncelliyorlar.
Konuk varsa konuklar dinleniyor, sorular soruluyor.
Geçenlerde ben de bu toplantılardan birine gittim.
Ben tabii ‘Ayşe’nin diyetle sınavı’nı anlattım!
BEN AĞIR ÇEKİYORUM!
Konuşmaya, “Ben şanslı kadınlardan biriyim. Ama biraz İRİYİM. Beş kilo fazlam var!” diye başladım...
Herkes güldü.
Belki annemden gelen Alman genlerinden.
Ama gerçek, büyüğüm ben. Bir erkek beni kucağına alıp kolay kolay kaldıramadı, kendi ekseni etrafında dönemedi.
Filmlerdeki gibi kahkahalar içinde, beni eşikten geçirip, yatağa götüremedi...
Bu benim kaderim, ağır çekiyorum!
Evet, tabii ki karikatürize ediyorum ama bu da bir gerçek:
Hayat boyu veremediğim 5 kilom var!
Ve bu 5 kiloyu verebilmek için neler neler yaptım inanamazsınız...
Akapunktur, hipnoz, çocukluk travmaları terapisi, (Haribo ve jelibon bağımlılığı), LPG, Karboksi (ki Acil’e kaldırdıldım karbondioksit zehirlenmesi yüzünden), Çin ilaçları içtim (kalp çarpıntısından az kalsın gidiyordum, ne kadar kötü bir şey olduğunu fark edip, bu konuda yazı dizisi yaptım), Atkins, Montignac, İsveç Kalp Vakfı, besin tolerans testi vs vs...
Ama yok anam, o 5 kiloyu veremedim!
Yapışmış üzerime, bir türlü gitmedi.
Tabii şu var: Yemeği hep sevdim.
Ve galiba gerçekten şikâyetçi olmadığım için, bedenimdeki o 5 kiloyu hiçbir zaman atamadım.
NEDEN ŞEYDA COŞKUN?
Konuşmam bitti. Sorular başladı. Bir diyetisyen kalktı dedi ki, “Siz neden Şeyda Coşkun’la çalışmayı denemediniz?”
Diyetisyenler, beslenme eğitiminden geçmediği halde hizmet verdiği için Şeyda Coşkun’a kızıyor.
Kendi alanlarına müdahale ediyormuş muamelesi yapıyorlar.
Çünkü Coşkun, Ankara Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi mezunu, üstüne de Hacettepe Üniversitesi’nin seminerlerine katılmış, beslenme üzerine master yapmış.
Bu tabii onları kesmiyor!
Bir de piyasadaki birçok tanınan insanın, onunla kısa sürede çok kilo vermesini sağlıksız buluyorlar.
Şeyde Coşkun’la ona zayıflayanlar methiye düzerken, hakkında dedikodu yapanlar da hep oldu. Yok Sağlık Bakanlığı soruşturma açmış, yok Tarım Bakanlığı açmış, bir sürü ünlü onu dava etmiş. Hadise’nin bedeni bozulmuş, mahkemeliklermiş...
NE DAVA NE SORUŞTURMA
Tesadüfe bakın ki, ben de ertesi gün Şeyda Coşkun’la söyleşi yapacaktım. Bana soru soran diyetisyene “Benim de kafam karışık, hakkındaki dedikoduları kendisine soracağım...” dedim.
Ama ne yalan söyleyeyim, onunla çalışmak aklımda yoktu.
Ertesi gün Şeyda’ya dedikoduları, iddiaları tek tek sordum.
Dedi ki, “Ne alakası var! Hakkımda açılmış ne soruşturma var ne dava...”
Araştırdım.
Meğer gerçekten yokmuş!
Diyetisyenler toplantısında bilinçaltıma girmiş olmalı ki, “Ben de denemek istiyorum!” dedim.
Çünkü arkadaşlar, 23 Mayıs’ta bir tekneye davetliyiz. Ve ben, pareoya sığınmak istemiyorum!
Durumu anlattım, 6-7 kilo vermek istiyorum, o kiloda sürekli kalamam çünkü diyetten sonra normal beslenmeye başlayacağım. “Üçünü geri alayım, üçü bana kalsın” dedim. “Tamam” dedi.
Ve biz, bu hafta başı başladık.
HEDEFE KİLİTLENDİM
Instagram’a her gün, tartı üzerindeki ayaklarımın fotoğrafını koyuyorum. Ayaklarım çirkin olduğu için bir sürü insan laf ediyor.
Olsun. Ben hedefime kilitlenmiş vaziyetteyim. 100 bin kişiye hedefini ilan etmek, “Ben bu kiloyu vermeye kararlıyım” demek, bir ‘söz’ ve o söz insana sorumluluk yüklüyor, Türkçesi bağlıyor!
Ben sözüne sadık insanlardan olmak istiyorum.
Sigarayı da böyle bıraktım, her gün Instagram’a rapor yazdım, “Şöyle oluyor, şöyle hissediyorum ama içmeyeceğim” diye... Üç aydır içmiyorum!
Üzerimdeki 5 kiloyu da bu yöntemle yok etmek istiyorum.
Birlikte çalıştığım için şimdi Şeyda’nın farkını görüyorum.
İnsanı acayip motive ediyor.
Her an whats up’ın ucunda, ne zaman, ne sorsam yanıtlıyor. Sabahın 7’sinde “Tartıldın mı?” diye soruyor, işini çok ciddiye alıyor. Yolladığı yemekler lezzetli. Aç da kalmıyorum.
Onunla Bebek’te yürümüyorum, kendi başıma ormanda yürüyorum ama asla sözünden çıkmıyorum.
Evet zorluyor, zorlamadan ne oluyor ki hayatta...
Yine de kendimi emniyete aldım, başlamadan minik bir check-up yaptırdım, bütün kan değerlerimi ölçtürdüm, üç hafta sonrasıyla kıyaslayabilmek için.
Galiba beni hayatta en çok heyecanlandıran şeylerden biri bu, kendime bir hedef koyup, onu gerçekleştirmeye çalışmak...
Zaten, hayat da bu değil mi?
Bir ‘oyun’ aslında...
Paylaş