Aboov! Adanalı olmak

Bilmem farkında mısınız, son zamanlarda memleketimden her zamankinden daha fazla söz edilir oldu. Farkında değilseniz de, şimdi farkında olun! Bir Adana modası başladı. Milliyet Gazetesi'nde bir Adana dosyası yayınlandı, Tempo Dergisi bir Adana rehberi verdi, Reyan Tuvi Antakya yapacak, dönüşte Adana'ya uğrayacak, izlenimleri bizim gazetenin seyahat ilavesinde yer alacak.

İçimin yağları eriyor desem yeridir.

Eminim, bütün Adanalılar için öyledir.

Çünkü bizim oralar ve oralı özeldir.

Ben zaten ne zaman Adana'yla ilgili bir şey yazsam, sadece Türkiye'nin değil dünyanın dört bir yanındaki Adanalılar alarma geçiyor. Mutlaka ‘‘N'aber Adanalım? Üzmüyorlar seni İstanbul'da değil mi?’’ mesajları geliyor. Bizim oraların insanı böyledir, sahip çıkar sevdiğine, -ama öyle laf olsun torba dolsun değil- gerçekten sahip çıkar. Dibine kadar, Allah'ına kadar...

Böyle bir şey var mı, son 15 yıldır İstanbul'da yaşıyorum ama ne zaman yolda bir 01 plaka görsem, TIR şoförü, kamyoncu hiç farketmez, işi gücü bırakıp ‘‘dat- dat’’ yapıyorum, memleketlime kornoyla bir selam çakıyorum!

Az mı durdurdular polis memurları beni trafikte, ama sonra nüfus cüzdanımı görünce, ‘‘Hadi abla sen evine git’’ dediler, ceza-meza kesmediler, hayır efendim, bu nezakati Hürriyet'te çalıştığım için değil, Adanalı olduğum için gösterdiler.

Ben bu Adanalı olmanın o kadar çok faydasın gördüm ki.

Say say bitmez.

İyidir yani Adanalı olmak.

***

Erdal İpekeşen'in Tempo için hazırladığı rehberde ‘‘Adana denince akla gelenler’’ diye bir bölüm var. Çok hoşuma gitti. Şöyle ki, öyle deyimler, öyle kelimeler var ki, bunları nerede söylerseniz söyleyin, her biri size Adana'yı çağrıştırır. Rehberde tek tek sıralamışlar hepsini. Ben bir kısmını yazıyorum. Buyrun buradan yiyin:

Abovv, 5 Ocak, Güneş, Kebap, Turunç, Palmiye, Yazlık sinemalar, Aşlama,

Analı kızlı, Payvonlar, Kitapsız, Halka tatlı, Alllöşş, Fayton, Pambık, İçli köfte, Hurma ağacı, Pamuk ağası, Dinelmek, Bici bici, Çakmak Caddesi, Dürüm, Çimmek, Anarya...

Hele bu ‘‘çimmek’’ ve ‘‘anarya’’ kelimelerini İstanbullular hiç bilmiyor.

Geçenlerde bir arkadaşım, arabasını park yerinden çıkarmaya çalışıyor, ben de ona direktif veriyorum: ‘‘Hayır, hayır sağa değil. Anarya geleceksin!’’ Sinirlendi: ‘‘Adanaca konuşmaktan vaz geçer misin! Ne yapmam gerektiğini anlamıyorum.’’ Ben de cevap verdim: ‘‘Geri vitesi tak... Geri geri geleceksin demek istedim!’’

Çimmenin hikayesi ise ayrı, sevgilimle Maldiv'deyiz, ben o turkuvaz sığı sularda kendimde geçtim tabii, ‘‘Ne yapıyorsun?’’ dedi. ‘‘Valla, bizim oralarda bu yaptığım şeye çimmek deniyor!’’ dedim. ‘‘Vay benim yüzmeyi kanalda öğrenen Adanalı sevgilim’’ dedi ama o da geldi benimle birlikte çimdi!

Diyeceğim o ki, dün akşam elime aldığım Tempo'nun rehberi tüm bunları aklıma getirdi.

***

Bu arada son olarak bizim oralardan kimler çıkmış bilin -e olacak artık bu kadar Adana reklamı- bazılarını sıralıyorum efendim:

Karacaoğlan, Yaşar Kemal, Kemal Satır, Aytaç Arman, Muzaffer İzgü, Şener Şen, Fatih Terim, Şahin Kaygun, Ali Özgentürk, Nebil Özgentürk, Orhan Kemal, Can Kozanoğlu, Danyal Topatan, Erol Büyükburç, Suna Kan, Müslüm Gürses, Cenk Koray, Savaş Aş, Kasım Gülek, Arif Keskiner, Demirtaş Ceyhun, Yılmaz Güney, Ferdi Tayfur, Salih Güney, Haluk Levent, Yaşar, Murat Göğebakan, Feridan Düzağaç, Murat Kekili, Ertuğrul Ateş, Galip Tekin, Şevket Yalaz, Ayşe Hatun Önal, Nejat Uygur...

Gördüğünüz gibi aralarında ‘‘normal’’ insan yok.

Hepsi ayrı bir cins.

Öyledir benim memleketim.

Şahane cins insanların yeridir.

TEBRİK HAMİŞİ: Elime İzzet Çapa'nın dergisi Avant-garde geçti. Valla, öyle böyle değil arkadaşlar. İçerik ve görsel olarak piyasada var olan bir dolu dergiye bin basar! Uzun zamandır bir dergi beni bu kadar heyecanlandırmamıştı. Nasıl modern, nasıl yeni. Pek çok yayın, bu derginin yanında anneannemizden kalmış gibi duruyor. Acayip numaralar çekmişler. Önce İzzet Çapa'ya bir tebrik: Böyle deli bir işe kalkıştığı ve adam gibi gazetecilere bu işi yaptırdığı için. Eski Noktacı Figen Akşit ve Korhan Atay son derece iyi kalkmışlar bu işin altından. Gerçi, bin yıldır tanıdığım Figen Akşit, bu dergide nedense Figen Kumru Akşit olmuş. Yani imzasını öyle atmış. Demek ki işin sırrı bu ‘‘Kumru’’ da! Onları da tebrik ediyorum. Ve son olarak derginin tasarımını yapan Turgut Yüksel'e ve kreatif yönetmen Ergün Gündüz'e -izninizle- hayranlıklarımı sunuyorum. O ne yaratıcılıktır öyle. Şimdi de kötü haberi veriyorum: Avant-garde piyasada satılmıyor. Okuyabilmek için bir İzzet Çapa mekanına gideceksiniz, bir kahve söyleyeceksiniz, ‘‘Avant-garde diye bir dergi varmış, bir bakabilir miyim?’’ diyeceksiniz. Bir sonraki sayıyı heyecanla bekliyorum...
Yazarın Tüm Yazıları