47. katta tavşanlı hayatımız

Benim için hayat, vagonlardan ibaret... Hayatla kurduğum ilişki de, tren gibi hızla akıp giderken hayat, bir vagondan diğerine geçebilmek... Zamanı geldiğinde, şartlar değiştiğinde atlamasını becerebilmek... Düşmeden? “Yapamayacağım, edemeyeceğim” demeden. Hoooop, bir sonraki vagon!

41 yaşındayım ama çıplak ayaklı minik bir kızım ve kendimi bildim bileli vagondan vagona atlıyorum.
“Hayattaki en büyük başarın ne?” derseniz, budur. Yeni şartlara uyum sağlayabilmek.
Ve kendime bunun, benim için, bizim için en iyisi olduğuna inandırabilmek. Ne aklım ne bedenim kalıyor bir öncekinde. Biten bitmiş oluyor. Yeni maceralara merhaba diyorum.
Ama bir şartla: Sevdiklerim yanımda olacak. Onlarla birlikteysem, durmak yok, hep devam. Bir vagon daha değiştir, bir vagon daha, bir vagon daha? Küçükken de böyleydi. Uykuya dalmadan önce, “Hepsi yanımda mı?” diye bakardım. Bütün sevdiğim oyuncaklar.
Beni ben yapan her şey. Değilse, hiç üşenmez, hemen kalkar, hepsini toplar yanıma alırdım.
Ve işte o zaman, kim korkar geceden, ben uyurken gideceğim diyarlardan, göreceğim rüyalardan?/images/100/0x0/55eafec8f018fbb8f8a424a1
¡
Bir gökdelenin 47. katından yazıyorum bu satırları. Geçici vagon evimizden.
Öbür vagona geçmeden, zıpladığımız ara kompartmandan.
Ev benim için hep önemli oldu, evlerin kale olduğuna inanırım, dışarıda sokaklarda başımıza bir sürü şey gelebilir ama evlerimizde güvendeyiz. O yüzden yaşayacağımız ev beni, bizi yansıtmalı.
Ama güzel ev, çok değerli mobilyaları olan ev değil benim için.
Biz olmalı o ev, sevmeliyiz her duvarını, her köşesini. Ev de bilmeli onu sevdiğimizi, ona emek verdiğimizi.
Hep özendim yaşadığım evlere. Sevgilimle paylaştığım yatak odama da. Kızımın odasına da.
Onun yatağı, masası, oyun alanı önemliydi benim için. Yaptığı resimleri asabilsin, çerçeveleri, aksesuvarları, kitapları, resimleri, heykelleri olsun?
Kendine özgü bir dünyası olsun.
¡
Dubai’de yedi yıl yaşadığımız evden çıktık, eşyalarımız gemiye yüklendi, Türkiye’ye doğru yola koyuldu, haziran ortasında gelecek.
Bizse, bir apart otele çıktık. Ama ben, orayı da eve çevirdim. Çerçeveler, resimler, mumlar, güzel yastıklar, çiçekler. Kutu kutu taşındık buraya.
Alya gelmeden yaptığı resimleri duvara astım, oyuncaklarını düzenledim?
Yere kadar cam, sıfır deniz odalar?
Dubai’de ilk defa gerçekten tatilde gibiyim, sabahları deniz kenarında yürüyüş yapıyorum.
Burası JBR diye bir bölge, ben zannediyordum ki, sadece bahçeli evlerde yaşamak güzel, yanılmışım, denize nazır gökdelende yaşamak da güzelmiş bu memlekette.
¡
Ama bir sorunumuz var!
Yaşadığımız bu binada pet yasak.
Kedi köpek kesinlikle giremiyor.
Sizin de bildiğiniz gibi, asla ayrılamayacağımız bir tavşanımız var, Hımmy Boy. Ben yazı yazarken ayağımın altında yatıyor, onu kucağıma alıp, bir zamanlar Alya minikken dans ettiğimiz gibi dans ediyorum, yani onu kucağımda sallıyorum, öylece uykuya dalıyor çocuk gibi.
O kadar huzurlu ki, ellerini ileriye, bacaklarını arkaya uzatarak, boylu boyunca yatıyor. Bedenini toplama ihtiyacını duymuyor, normalde havyanlar üzerine basarsın filan diye, korunma içgüdüsüyle daha toplu yatar, bedenini kendilerine çeker, bizimki öyle değil, sere serpe?
Ne yapsak bizimle, televizyon seyrederken, yemek yaparken, hep izliyor, evimizin daimi gözlemcisi.
Daha önce de yazmıştım, sevildikçe güzelleşiyor canlılar. Bizim ki de dünya tatlısı bir şey, bir de akıl küpü. Bir şey söylüyorsun, kulaklarını indirip kaldırıyor. Tüyleri pırıl pırıl. Ve ensesi, mis kokuyor. Konuşmasına az kaldı bence.
¡
E şimdi ben bu 47. kata, onu da getirdim tabii.
Ama gizlice.
Yapmamam lazımdı. Yaptım.
Bir kartonun içine koydum ve garajdan binaya giriş yaptım, başka eşyalar da taşıdığım için, elimdeki koliyi, içi kitap dolu bir koli zannettiler, kapıyı açtılar.
Garajdan asansörle doğrudan 47. kata?
Ama tabii ortalıktaki bütün kabloları, seloteyplerle duvarlara yapıştırmıştım?
Çünkü yiyor.
Boş zamanlarında, canı sıkıldığında, morali bozukken? Ama mobilyalara dokunmamasını önce rica, sonra tembih ettim.
Apart otel, üç buçuk odalı. Biri Alya’nın, biri Alya’nın ablası Maribel’in, diğeri bizim.
Buçuk da Hımm’ın.
O eve gelmeden nasıl Alya’nın odasını hazırladıysam, Himm’ınkini de hazırladım. Kırmızı tüylü halısı var, Step halı, bayılıyor ona. Tavşanlar iki rengi algılayabiliyorlar, kırmızı onlardan biri.
Her şeyini al, kırmızı halısını asla!
O rulo halindeki halıyı da otele sokarken tuhaf tuhaf baktılar, bir anlam veremediler. Ama benim vagon atlarken bu tür şeylere ihtiyacım var.
Bir de eski bir masa var, IKEA çocuk masası, Alya’ya artık küçük geliyor, Hımm’ın odasının demirbaşı oldu. Altına yatıp, hayaller kurmaya bayılıyor.
Fakat burası da bir otel nihayetinde.
Haftada iki kere kat görevlisi temizliğe geliyor, çarşafları değiştiriyor.
Bizim kapımız sürekli zincirli, çünkü korkuyoruz yakalanmaktan, sırrımızı saklayamamaktan.
Kapı çaldığında, aradan kafamızı uzatıp, “Ne var?” diye soruyoruz. Kurallar sıkı, eğer bir tavşanla yaşadığımız anlaşılırsa, bizi kapının önüne koyarlar.
¡
Edgardo, Filipinli kat görevlisi.
Bir gün kapıyı çaldı.
Bir telaş, bir telaş.
Hımm’ı saklıyoruz, odasını kilitliyoruz.
Neden sonra kapıyı açıyoruz...
Çöpleri almaya gelmiş! İçeri girmesini istemiyoruz ya, her defasında “Aman sakın, sen zahmet etme, biz verelim çöpleri” diye torbaları eline tutuşturuyoruz.
Bu durum Alya’da ne kadar baskı oluşturmuşsa, bir gün Edgardo’ya, “Sana asla açmaman gereken bir oda göstereceğim. Oraya sakın girme!” dedi.
Öyle bir laftı ki, bir süre havada asılı kaldı.
Egdardo bir tuhaflık olduğunu anladı.
Ertesi gün?
Yine kapı çaldı?
Maribel ve Alya geldi diye sevinç içinde koştum. “Geldiniz mi?” diye kapıyı açtım.
O da ne!
Karşımda Edgardo?
Ve ayaklarımın arasında Hımmm, kulaklarını dikmiş ona bakıyor, çizgi roman karesi gibiydi.
Eyvaaaah! Kıvırtacak halimiz yok, yakalandık!
Allah’tan o da hayvansever çıktı.
Akıl verdi, resepsiyonu ve housekeeping’i aradım, kat görevlimizden çok memnum olduğumuzu, değiştirmemelerini rica ettim. İki ay boyunca Edgardo’dan hizmet almak istediğimizi söyledim.
O da artık bizim suç ortağımız!
Hımm’ın odasının kapısına, “Bu odaya girmek yasaktır!” diye bir kağıt asmamızı istedi.
Çünkü elektrikçiler ve air condition’cılar kontrol için pat diye gelebiliyor ama “Öyle bir yazı görürlerse o adaya asla girmezler” dedi.
“Neden?” dedim, “Ben olsam merakım artar, özellikle girmek isterim.”
“Yok biz farklı eğitiliyoruz” dedi, “Bizde yasak yasaktır, girme denilen yere girmeyiz?”
¡
Bu badireyi de atlattıktan sonra, ara vagondaki ailemiz ve Hımm, birlikte mutlu mesut yaşamayı sürdürüyoruz.
İstanbul’da yaşacağımız yeni evde, sağolsun Zeki Usta, Hımm’a şahane bir ev yaptı, bizim yaşama alanımızla da bağlantısı var, bahçeyle de?
Vagon atlamaya hazırlanıyorum.
Bütün sevdiklerimle?
Hımm, şu anda onunla ilgili yazdığımı anladı, akıllı akıllı bakıyor, kulaklarını bir indirip, bir kaldırıyor?
Yazarın Tüm Yazıları