18 yıldır birlikteler sadece 52 gün ayrı kaldılar

Biri Yasemin biri Birol.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eb04fff018fbb8f8a5ba21

İkisi birlikte :mentalKLINIK.
Mental olan Yasemin Baydar, klinik olan Birol Demir.
Biri akıl, bir duygu.
Tam 18 yıldır birlikteler.
24 saat, işte, evde, her yerde.
Birlikte yaşıyorlar, birlikte üretiyorlar.
18 yıl boyunca ayrı kaldıkları gün sayısı sadece 52.
Onlar güncel sanat yapıyorlar, yani ‘contemperay art’.
Kalıplara, kurallara, sınırlara sığmıyorlar...
Tek malzemeyle, tek formla yetinmiyorlar...
Resim, heykel, ses enstalasyonu, video ve aklınıza ne gelirse...
Farklılar, yeniler.
Ve başarılılar.
Zannetmeyin ki kolay oldu.
Uzuuun ve yavaaaş bir süreç sonucunda uluslararası alanda isimlerini duyurdular.
Dünyanın pek çok yerinde sergi açtılar, fuarlara katıldılar, dünyaca ünlü küratör Jerome Sans ile çalışmaya başladıktan sonra Le Meridien’e otel kapısı anahtarı illy’e kahve fincanı tasarladılar.
Dünyadaki bütün le Meridien’lerin kapısını, onların tasarladığı anahtar açacak.
illy içen herkes kahvesini onların
fincanlarıyla içecek.
Yolları açık olsun...

Haberin Devamı

MENTALKLINIK / WEB TV

- Siz kimsiniz, nesiniz?
YASEMİN: Biz :mentalKLINIK’iz.

- Tam olarak ne yapıyorsunuz?
Birol: Üretiyoruz. Resim, heykel, ses enstalasyonu, video... Birçok malzemeyi ve formu eş zamanlı kullanıyoruz…

- Sanatçısınız yani.
YASEMİN: O da hoşumuza gitmiyor, kısıtlı tanımları sevmiyoruz, bir tanıma sıkışmak da istemiyoruz. Ama evet, yaptığımız güncel sanat…

- ‘Güncel sanat’ karışık bir kavram. Yapılanın, sanat olup olmadığına, güncel olup olmadığına kim karar veriyor?
YASEMİN: Sanat aslında bir sistem, bir pazar. Ağları ve figürleri var. O sistem içinde çalıştığınız galeriler, küratörler var. Ne tek başına sanatçı ne de tarih karar verebiliyor yaptığınızın sanat olup olmadığına. Siz ne tür işler üretiyorsunuz? Konjonktür ne? O konjonktürde kim sizi nereye oturtuyor? Hangi sergilere katılıyorsunuz? Hangi küratörlerle çalışıyorsunuz…

- Yani belirleyici olan küratör mü?
BİROL: Sadece küratör değil. Koleksiyoner, galeri, enstitü, tarih… Hepsi… Alıcının taleplerine göre piyasa değişiyor, gelişiyor. Ama tabii o piyasayı yönlendirenler var. Tavır koyup, onlara karşı durmaya kalkarsanız, çok iyi bir sanatçı bile olsanız sizi görmezden gelebilirler.

Haberin Devamı

- Peki bu vahim bir durum değil mi?
BİROL: Vahim olabilir ama gerçek bu.

YÜZÜNÜ BİLE GÖRMEDEN BEN BU KIZLA EV

/images/100/0x0/55eb04fff018fbb8f8a5ba23LENECEĞİM DEDİM

- Birbirinizi nasıl buldunuz?
BİROL: İkimiz de Mimar Sinan mezunuyuz. Yasemin’i okulda gördüm. Arkası dönüktü. Saçları çok uzundu. Tuhaf bir şey hissettim, yanımdaki arkadaşıma,
“Ben bu kızla evleneceğim!” dedim. Güldü, “Oğlum, daha yüzünü bile görmedin. Hem onun sevgilisi var” dedi.

- Nesi çarptı?
BİROL: Bilmiyorum, his işte. Geleceği görmek gibi…
YASEMİN: Birol, Balık burcu. Balık burcundan korkacaksın! Hisleri çok kuvvetli. Beni de şaşırtır. Çünkü ben hiç öyle biri değilim. Daha çok aklımla karar veririm.
BİROL: Sonra sevgisiyle yanımdan geçtiler, “Çok yakışmışlar” dediğimi hatırlıyorum. Gerçekten de öyleydi, ikisi de açık tenliydi ve boncuk gibi mavi gözleri vardı.

Haberin Devamı

- Allem ettin, kallem ettin, aldın kızı yani!
BİROL: Yok hayır, bir şey yapmadım, sadece günün birinde birlikte olacağımızı biliyordum. Ama tanışmamız bile birkaç yıl aldı…

- Nasıl yani? Peşine düşmedin mi? Kendiliğinden mi oldu?
BİROL: Evet, öyle oldu. Başına gelecek olan gelir.

/images/100/0x0/55eb04fff018fbb8f8a5ba25

- Peki nasıl tanıştınız?
YASEMİN: Birkaç yıl sonra bir partide. Tesadüfen. O dönem Birol’un kişisel sergisi vardı.  Seramik ağırlıklı işler yapıyordu. Yaratıcılığı aklımı başımdan aldı. Çok soyut, çok enteresan bir ses kullanmıştı... Ki o yıllarda bu tür işler yoktu. Serginin süresi, mumların ömrüyle sınırlıydı. Devasa bir mum döktürmüştü, mumlar eriyip bittiğinde, sergi de bitiyordu. Üstelik sergi teker teker gezilebiliyordu.

Haberin Devamı

- Birol’un seni en etkileyen tarafı…
YASEMİN: Yaratıcılığı, farklılığı, en önemlisi de benim gibi düşünmüyor olması. Onunla bir şey üretirken, genellikle aynı fikirde olmuyoruz, bu sayede birbirimizi tamamlayabiliyoruz.

- Medeni haliniz evli ama hiç öyle durmuyorsunuz?
YASEMİN: Evet, evli olduğumuzu öğrenen herkes çok şaşırıyor…

BAZEN BEN DAHA ERKEKSİ OLUYORUM BİROL KADINSI

- Sizce neden evli gibi durmuyorsunuz?
BİROL: Çünkü bizim yaşadığımız şeyde, ‘iktidar’ kavramı yok. Baskın olan, öne çıkan bir karakter yok.
YASEMİN: Bizim ilişkimizde, kim kadın kim erkek karışabiliyor. Aynı parfümü kullanıyoruz. Bazen Birol daha kadınsı oluyor, ben erkeksi oluyorum, bazen de tersi. Tepkilerimiz de öyle. Çok değişken.
- Siz daha çok atölye arkadaşı mısınız, hayat arkadaşı mı?
YASEMİN: Biz bir süreci paylaşan iki kişiyiz. Ayrı yolda yürüyoruz. İştahla, hayvani bir heyecanla. Bir evimiz, bir atölyemiz var. Ama mekanlarla da sınırlamıyoruz kendimizi. Her yerde üretiyoruz. Yürürken, sokakta da…

Haberin Devamı

- Peki kendinizi en çok ne zaman evli gibi hissediyorsunuz?
YASEMİN: Sadece annelerimizin evlerine gidince! O zaman evli olduğumuzun ağırlığı çöküveriyor üzerimize.

- Evlilik karşıtı evlilerden misiniz?
YASEMİN: Hayır ama bunu düşünmüyoruz bile. Evlendiğimizde daha çok ufaktık, ben 21’dim,  Birol 26. Evliliğe karşı bir konuşma yaparken, “Benimle evlenir misin?” dedi, yanlışlıkla ağzından kaçtı, sonra da sözünü geri alamadı.

- Aynı okuldan mezunsunuz, aynı evi,  aynı yatağı, aynı atölyeyi paylaşıyorsunuz, 24 saat birliktesiniz, birlikte üretiyorsunuz… Hiç sıkılmıyor musunuz?
BİROL: Evde iki tane tek koltuğumuz, bir de kanepemiz var. O tekli koltukları özene bezene seçtik, sevdiğimiz tasarımcılardan. Ama onlar hep boş, hiç oturmuyoruz, hep kanepedeyiz. Sağda ben, solda Yasemin. Böyle bir ayrılamama, kopamama hali söz konusu.
YASEMİN: Hiç sıkılmıyoruz. Böyle bir adamdan nasıl sıkılır insan? Sadece Birol’un kapalı dönemleri var. Hiç konuşmuyor.
Denizin dibindeki balık oluyor. Susuyor. O işte onun üretme ve kendini yenileme süreci. Bazen bir ay sürüyor. İlk zamanlar, “Ben bir manyakla evliyim” diye düşünüyordum, artık alıştım.

/images/100/0x0/55eb04fff018fbb8f8a5ba27

- Bu adamın hayatta en sevdiği insan kim?
YASEMİN: Benim herhalde. Öyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü ben evden gidersem, perdeleri kapatıp tek başına oturuyor. Kimseyle görüşmüyor.
- Üretirken de yaşarken de, bu kadar dip dipe olmak zor olsa gerek hatta delirtici! Kavga mavga etmiyor musunuz?
YASEMİN: Üretirken ettiğimiz oluyor. Ama şiddetli kavgalar değil. Birbirimizle değil, işle ilgiliyiz. Birol’da küsme potansiyeli var. Bense Kova’yım, küs kalamam, mutlaka konuşmam lazım. Bizim problemimiz bu: Ben çok konuşuyorum o hiç konuşmuyor.Astrolojiye bakarsan, Kova ile Balık imkansızmış!

- Sizin yaşadığınız ilişkide avantajlarınız neler, dezavantajlarınız neler?
YASEMİN: En büyük avantajımız bakış açılarımızın farklılığı. Biz birbirimizin fikirlerini bozarak üretiyoruz…

- Nasıl yani?
YASEMİN: İşlerimizde hep bir ‘eksiklik’ var, ya da ‘yanlış yerde bir ekleme’. Estetik anlamda bu tür eksiklikler bırakmayı seviyoruz. Çift çekirdekli makine gibi çalışıyoruz. Tek başına çalışamaz, birbirlerine ihtiyacı var.

- Hanginiz daha büyük sanatçısınız?
BİROL: Tabii ki ben!
YASEMİN: Balık ya, o yüzden böyle konuşuyor! Ben ilişkinin, ‘mental’ tarafıyım, Birol ‘klinik’. Ben daha çok şey biliyorum. Daha çok okuyan ve düşünenim. Birol, yapıma daha yakın olan. İşi o götürüyor ama ben olmazsam o detaylarda takılı kalıyor. Bütünü görebilen daha ziyade benim.

BEN BULDUM
- HAYIR BEN!

- Peki üretimin sahibi kim? Bu konuda hiç kavga çıkmıyor mu aranızda?

YASEMİN: Genellikle fikir de çıkıyor...
BİROL: Fikirler benden çıkıyor zaten! Ama Yasemin olmazsa, oluşamıyor. Kim hangi fikri buldu, ne zaman başlattı, üretim nasıl gerçekleşti, bunlar hep birbirine karışıyor.
YASEMİN: Çift çekirdekli tek bir kiraz heykeli yaptık mesela. Bir kadının kulağında gördüğümüz küpeden başladı. Onu ilk gören Birol oldu, fikri başka yere götürense ben.

- :mentalKLINIK ismini kim buldu?
BİROL: Ben!
YASEMİN: Hayır, ben!

 - Tamam kavga etmeyin, kim bulduysa buldu. Güzel bir isim. :mentalKLİNİK’i ya da ürettiğiniz eserleri, çocuğunuz yerine mi koyuyorsunuz? 18 yıldır evlisiniz, çocuğunuz yok. Sonradan pişman olmayacak mısınız?
YASEMİN: Ben sorumluluk sevmiyorum. Sorumluluk almak istemiyorum. Hayatımda kendimi bağımlı hissettiğim tek şey Birol. Öyle de kalmasını istiyorum. Çocuk fikri bana uzak geliyor. Eserlerimiz, tabii ki çocuk yerine geçmiyor. Ama yaşadığımız hayattan çok memnunuz.

- 18 yılda sadece 52 gün ayrı kalmışsınız. O aradaki ayrılığın sebebi ne?
YASEMİN: Birol, bedelli askerlik yaptı, bir gün annemde kaldım, dört gün Fransa’ya gittim, bir de İsviçre’de bir sergiye katıldım. Etti 52 gün.

FOTOĞRAFLARDA GÜLÜNCE İYİ ÇIKMIYORUZ O YÜZDEN SOMURTUYORUZ

- Neden fotoğraflarda hiç gülmüyorsunuz?
BİROL: Çünkü gülünce iyi çıkmıyoruz.
YASEMİN: Belki de gülmek için bir neden bulamıyoruz.

-‘Cool’ görünmek için mi beton gibi duruyorsunuz?
BİROL: Yok, hayır.
YASEMİN: O mesafe, o soğukluk yaptığımız işlerde de var.

- Fotoğraflarda Yasemin önde duruyor, özel bir sebebi var mı?
BİROL: Çünkü o daha estetik, daha güzel ve daha küçük! Ben iriyim!

- Televizyona neden çıkmıyorsunuz?
BİROL: Aynı sebeplerden. Bir-iki projede denedik. O görüntüyü çok sevmiyoruz.
YASEMİN: İyi bir video çekilecekse tamam. Ama hızlı tüketim için yapılan televizyon programlarında estetik, ne yazık ki zayıf oluyor.

/images/100/0x0/55eb04fff018fbb8f8a5ba29

İŞLERİMİZDEKİ ANA DUYGU  TATMİN OLMAMIŞLIK

20. yüzyıl sanatı, imza odaklıydı. Yeni yüzyılsa farklı. Artık imzanın bir önemi yok.  İnsanların yaşam, davranış biçimleri değişti çünkü. Kimliklerimizi çoğalttığımız bir yüzyılda yaşıyoruz artık. 21. yüzyıl teknoloji bazlı. Bizim işlerimiz de, 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçişin getirdiği endişeyi taşıyor. O titrekliği, şüpheciğili... O yüzden de yarım kalmış. Ana duygu, hep tatmin olmamışlık, eksik kalmışlık. Tam yükselirken orada kesiyor. Fışkırma var ama o fışkırma tekrar ediyor. Bitiyor. Havada askıda bırakıyoruz, arzu tamamlanmıyor. Çünkü öyle bir ülkede yaşıyoruz. Hep de bir şey oluyormuş zannediyoruz ama hiçbir şey tamamlanmıyor.  “Oh!” dediğimiz bir zaman olamıyor. Bir türlü sonlanmayan bir hareket hali. Ama bu durum da bizi üretken kılıyor.

SANAT BOHEM BİR ŞEY DEĞİL TAMAMEN PARA VE PAZARLA İLGİLİ

- Sizinki bohem bir evlilik mi?
YASEMİN: Biz bohemliğe inanmıyoruz. O yüzden de Nişantaşı’nda oturuyoruz, yoksa Tünel’de otururduk. Kapitalist sistemin göbeğinde ne bohemliği! Sanat hiç bohem değil. Tamamen parayla, pazarla ilgili bir şey.

- Nişantaşı’nın nesini seviyorsunuz?
YASEMİN: Rahatlığını, kolaylığını. Bir kasabada yaşıyoruz gibi. Evle atölye arası beş dakika. Üstelik bizim mahallede insanlar hâlâ sokakta oturabiliyor. yaşam ve alıveriş iç içe.

- Hep siyah mı giyiyorsunuz?
YASEMİN: Hep. Birol da ben de. Sadece ayakkabılarım parlak.

MERIDIEN’E KAPI ANAHTARI iLLY’E KAHVE FİNCANI

- Bir sürü uluslararası başarınız var. Zor mu oldu, kolay mı?
YASEMİN: Zor. Ve yavaş. Yıllarca tasarım, danışmanlık gibi başka alanlarda para kazanıp, hayalimize yatırdık. Kimseden destek almadık. Alırsanız, onların istediği yönde gitmek zorunda kalırsınız. “Hayvani bir özgürlük!” dedik buna da. Her yıl bir sergi açtık. Dördüncü yıla geldiğimizde Luxemburg Modern Sanatlar Müzesi’nin direktörü bizi bizi davet etti, 2004’de orada büyük sergi yaptık. Sonra yurtiçi ve yurtdışı sergilere devam ettik.

- Nerelerde?
BİROL: Pek çok yerde. Madagaskar’dan Japonya’ya kadar... 2009’a kadar kendi mekânımızda sergi açtık. Galeri ve koleksiyoner sisteminin dışında iş yaptık. Farklı ve bağımsız davrandık. Bu da kabul edilmememize, reddedilmemize yol açtı. Biz disipliner bakmıyoruz, oyun teorisyeni de çalışıyor bizimle, sosyolog da, felsefeci de... Sanat alanındakiler, bizim için, “Onlar tasarım yapıyor!” diyordu. Tasarımcılarsa “Sanat!”  Bir itilmişlik hali söz konusuydu. Bizi ilk anlayanlar yurtdışından insanlar oldu. Sonra Galerist’le çalışmaya başlayınca, “A evet sanatçılarmış!” dendi. Derken yurtdışındaki fuarlara katılmaya başladık. 2009’da Art Basel’deki    ‘Art Unlimited’a katıldı bizim işimiz... :mentaKLINIK ismi ondan sonra uluslararası platforma girdi. Hong Kong fuarındaysa küratör Jerome Sans işlerimizi gördü, bizimle tanışmak için İstanbul’a geldi. 2011 sergimizin küratörüydü. Derken Le Meridien ve illy projeleri gündeme geldi.

/images/100/0x0/55eb04fff018fbb8f8a5ba2b

- Sizden önce kimler yer aldı bu işlerde?
YASEMİN: Daha öncekiler arasında Pedro Almadovar, Anish Kapoor, Jeff Koons gibi isimler vardı.

GÖRÜNMEZLİĞİMİZLE MEŞHURUZ

Kendini dışa açan insanlar değiliz. Biz görünmezliğimizle meşhuruz. Çok fazla röportaj da vermiyoruz. Mesafeliyiz. Evde bile perdeler kapalı oturuyoruz. Sabahları sevmeyiz, üretemeyiz, geceyi severiz. Doğal ışık sevmeyiz. Sergi mekanlarımızda da, pencere filan varsa kapatırız. İşlerimizin tamamı kurgu. Gerçek dünyadan koparılmış gibi. Bu dünyaya ait değil gibi. Biz yeni bir dünya kuruyoruz ve kendi atmosferimizi yaratıyoruz. O yüzden de doğal ışık sevmiyoruz. Her yaptığımız işe göre bir ışıklandırma kullanıyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları