Paylaş
Dubai’den Türkiye’ye taşınırken, çok önemli bir sorunla karşı karşıya kaldık.
Hayvanlarımızı nasıl
getireceğiz?
Büyük uğraşlar sonucunda, rahmetli tavşanımızı getirmenin yolunu bulduk.
Ama o da ne!
Lilo’yu unutmuştuk...
ALYA VE LİLO
Lilo, yakışıklı bir kaplumbağa.
O zamanlar küçücüktü.
Avucumuza sığacak kadar.
Bir kaplumbağa ile duygusal ilişki kurmak zordur.
Onun başkalarıyla paylaşmak istemediği kendine ait bir dünyası vardır.
Ne yalan söyleyeyim, benim aklımdan “Birine verebilir miyiz?” diye geçmişti...
Ama Alya kıyameti kopardı, “O da ailemizin bir ferdi, asla vazgeçemeyiz! O yoksa ben de yokum...”
Ne yaptık?
Düşündük, taşındık, bir yol bulduk, ıslak pamuklara sarıp, Alya’nın oyuncakları arasında, sırt çantasında “x-ray”den geçirdik. Uçakta, yine suyunun içine yerleştirdik.
Lilo da, Türk topraklarına ve ormandaki eve, sorunsuz bir şekilde ulaşmış oldu.
SERPİLDİ, GÜZELLEŞTİ
Pek sevdi Türkiye’yi!
Kocaman okyanus gibi akvaryumunun içinde büyüdü, serpildi, güzelleşti.
O küçücük avuç içi kadar şey, yuvarlak köy ekmekleri kadar oldu.
Güzel havalarda güneş banyosu için dışarı da çıkarıyor Alya onu...
Pırıl pırıl bir kabuğu, kocaman kafası ve meraklı, araştıran gözleri var...
Yaşadığı yer, Alya’nın ve arkadaşlarının oyun alanı. Çok neşeli bir hayatı var o yüzden. Hep bir hareket, hep bir heyecan.
Lilo okyanusunda yüzerken, camdan çocukları izliyor.
İp atlayan, dans eden, yastık savaşı yapan, resim çizen, Lego oynayan, parende atan, hoplayan, zıplayan çocukları...
Sıkılması mümkün değil yani.
Neşeli ve pozitif bir hayvan oldu.
Neredeyse, adını söylediğimizde kafasını çıkaracak kabuğundan...
“Bu, bizimle ne zaman konuşmaya başlayacak?” diye bekler olduk!
GERİ SAYIM BAŞLADI
2013’ün son dakikaları...
Bütün aile üst kattayız.
Hediye çekilişi yapmışız, sessiz film, tombala oynamışız, bir ev eğlencesinde yapılabilecek ne varsa...
Şömine yanıyor, müzik çalıyor, baba şahane müzikler yapıyor, dans ediyoruz...
Ablamların köpeği Leyloş ve bizim köpeğimiz Max, etrafımızda kuyruklarını sallayarak dolaşıyor...
Gerçek bir mutluluk curcunası...
Herkesin kafasında şapkalar, düdükler, maskeler...
Rengârenk...
Geri sayımı bekliyoruz...
En çok da Alya...
Onun için bu en önemli şey, hatta dünyanın en önemli şeylerden biri, hep bir ağızdan yüksek sesle “10, 9, 8, 7, 6... ” diye saymaya başlayacağız...
Ve...
Sıfıra gelip, yeni yıla girdiğimizde birbirimize sarılacağız, “sevgi çemberi” oluşturacağız...
Bu görüntü de, Alya için dünyanın en önemli şeyi...
Voltran yapalım, ele ele tutuşalım, herkes birbirine sarılsın!
Hatta, mümkünse herkes bu evde, sonsuza kadar bizimle birlikte yaşasın ve hiç kimse bir yere gitmesin!
ALYA NEREDE?
Vakit gelip de hep birlikte saymaya başladıktan bir süre sonra fark ettik ki, Alya yok...
O kadar önemsediği, uzun zamandır beklediği bu töreni kaçıracak... Nerede bu kız?
Biz saymayı ve sarılmayı bitirdikten kısa bir süre sonra, bir de baktık ki, ağlayarak aşağıdan merdivenleri çıkıyor...
Kucağında Lilo...
Ailenin ve evin bütün fertleri oradayken, Lilo’nun aşağıda unutulduğunu fark etmiş...
O da bu şenlikten eksik kalmasın diye, koşturup akvaryumundan çıkarıp yukarı getirmek istemiş.
Ama yetişememiş.
Yukarıda kahkaha sesleri gelirken, o kucağında Lilo’yla aşağıda, ağlayarak yeni yıla girmiş.
Geriye saymayı ve sevgi çemberini kaçırdığı için perişan oldu tabii.
Gözyaşları içinde, “Bir sene daha mı bekleyeceğim?” dedi.
İKİNCİ KEZ GİRDİK
“Sen çok güzel bir şey yaptın! Hepimiz unuttuk, sen unutmadın Lilo’yu” dedik ve onun için yeni yıla hep birlikte bir kere daha girdik...
İki-üç dakika sonra olsa bile...
“10, 9, 8, 7, 6... ”
Ve birbirimize yeniden sarıldık.
Biraz çocuksu da olsa, “sevgi çemberi” önemli bir şey...
Hatta en önemli şey.
Bizi hayata bağlayan şey!
Paylaş