Paylaş
“Hadi” dedim, “kalk ..............’ya git, hem evin üç- beş ihtiyacını alırsın, hem de biraz bakınırsın.”
Mekânın otoparkına varmayı başarınca dedim ki; “Ayşe pes sana, resmen kaşındın, baksana kalabalığa, sanki torbaya girdi hafta arası.”
Neyse başladım milyonlar arasında dolanmaya, daha doğrusu dolanmaya çalışmaya. En son bu kadar kalabalığı Fenerbahçe- Galatasaray maçında görmüştüm Allah sizi inandırsın.
Vitrinlere bakarken insanları da incelemeye başladım.
Malum bu kadar kalabalıkta bin bir türlü insan manzarası var.
Önce bir mobilyacının vitrinine yapışan bir çift dikkatimi çekti, anladım ki evleniyorlar ve evlerine mobilya seçiyorlar, konuşma aynen şöyle;
“Aşkım sence bu yemek odası nasıl, ben çok beğendim”
“Yok be yavrum, bence çok klasik”
“Doğru aynen ablanların evindekine benziyor, aslında haklısın valla”
“Ne demek ablanlarınkine benziyor, beğenemedin mi ablamların evini?”
“Beğenemedim tabi ki, kıro yani”
“Bana bak zırvalıyorsun ama ayrıca hiç değilse benim ablamların yemek odası var, senin kız kardeşinin evinde hala mutfaktaki o kıytırık masada yemek yiyorlar”
“Hakaret ediyorsun resmen, sen ne demek istiyorsun ha?” derken sesler yükseldi, adam kızın saçına bir yapış, kız çığlıklar içinde, karıştı mı ortalık, güvenlik geldi mi?
Adamı yaka paça dışarı attılar, bu arada kız da bayıldı mı? Hayda sıra ambulansta, o da geldi, kızı alıp götürüverdi. Ağzım açık bir yemek odasının neler yaşattığını seyre dalmıştım ki, başka bir feryat duyuldu.
“Yakalayın şu uzun boylu adamı, kaçıyor, çantamı çaldı.” Hayda yine güvenlik geldi, başka bir adam bağırmaya başladı; “Yakaladım hırsızı” ve Allah Allah sesleriyle mekanın erkekleri hırsızın tepesine çullandı “Al sana, al”, güvenlik adamı linçten zor kurtardı.
Bu sırada o kalabalıkta olması muhtemel olan şey başıma geldi popomda iki avuç hissediverdim ve bir laf; “Yavrum, şimdi bunu yemiycen de napıcan?”
Elimdeki çantayı kafasına geçirmek istesem de şerefsizin hızına yetişemedim. Zar zor kendimi tuvalete attım, tuvalette otuz kadar çocuk elli kadar kadın sırada.
Beklerken çocuklardan birinin ayağı kaydı ve taş yere fena halde kapaklandı. Ben ay may derken annesinden ses geldi, “Eyvah ellerin kirlendi, şimdi bir tane çakacam ha, yetti.” Ağlayan zavallı çocuk bu zılgıttan sonra sustu.
Kadına “Üvey anası mısın?” dedim. “Yoo, tövbe tövbe, öz anasıyım, neden ki?” dedi.
Bu arada başka bir çocuk sıraya dayanamadı ve annesine bağrınmaya başladı; “Anne çok kakam geldi ama…” Anneden cevap; “Pissin işte, pis”
“Hayır anne, ben pis değilim”
Aklımı orada bırakacağımı sandım, tuvaletteki analar resmen kafayı yemişti, son olay bunu doğruladı.
“Anne, babama söyleyelim de bana okul çantası alsın”
“Yok sana çanta manta, elinde taşıyıver kitaplarını, baban bana çanta alacak. Baksana kadınlara, benim ne farkım var bunlardan, haa?”
Katil olmadan tuvaletten çıktım, otoparka doğru yürürken elimdeki torbayı tuvalette unuttuğumu anladım. İçinde iki nevresim takımı, bir de vazo vardı.
Tuvalete geri döndüm, bakındım, yerde torba morba yok, ona, buna sordum, kimse görmemiş. Tam bu sırada genç bir kızın elindeki torbaya gözüm ilişti, aha benim torba.
“Acaba torbanızda ne var?”
“Nevresim takımı ve vazo, niye sordunuz?”
“Çünkü onlar benim”
“Yok ya, çok komik”
“Bana bak çıtır, seni burada pataklamadan ver torbamı”
Başladı mı bu çıtır da bağrınmaya;
“Ay hanımlar düşüp bayılacağım şimdi, bu kadın bana hırsız dedi.”
Sinir tepeme çıkmıştı, bana bakan kadınları umursamadan kızı sol kolundan tutup duvara yapıştırdım, sağ elinden de torbamı alıp başladım otoparka koşmaya.
Otoparka varınca kendime küfürler yağdırdım; “Salak Ayşe, ne işin var Allah’ın pazarı buralarda?” diye.
Arabama bakınırken park ettiğim yerin numarasını almadığımdan iki saat dolandım, en son güvenlikle beraber zar zor bulduk.
Arabama bindim tam otoparktan çıkarken “küt” manyağın teki arabama arkadan çarptı mı! Ey Allah’ım, başladım bağrınmaya polisler geldi, raporlar tutuldu, sinir krizi içinde saat on gibi eve vardım.
Bir daha da bir pazar sokağa nah çıkarım, hele böyle tuhaf insan manzaralarının olduğu kalabalıklara asla!
…………..
LÜKS OTELDE SAĞLIK SKANDALI
Bugün aşağıdaki e-postayı aldım. Bir avukattan geldiği için de ciddiye aldım iddiayı. İddia gerçekten korkunç, çünkü ölümle sonuçlanabilecek bir ihmal söz konusu ve gerçekten ucuz atlatılmış ama insan ister istemez düşünüyor;
Ya ölseydi?
Bu otel ben sorumlu değilim diyebilecek miydi, deseydi giden can geri gelecek miydi?
Üstelik lüks olduğunu iddia eden bir otelde oldukça yüklü bir doktor faturası ödendiği halde bu olay meydana geliyor. Peki, biz canımızı kimlere emanet ediyoruz?
İşte o eposta;
“Merhaba Ayşe Hanım,
Aşağıdaki metni biraz da sinirlerime hâkim olamadan yazdım. İlginiz için şimdiden teşekkürler.
10-17 Eylül tarihleri arasından Rixos Sungate Otel’de konakladık.
17 Eylül sabahı eşim Çiğdem Saka Akın’ın aşırı terleme, kol uyuşması ve mide ağrısı şikâyeti ile otel doktorunu çağırdık. Saat 8.30 civarında çağırdığımız doktor, 30-40 dk sonra geldi. Kısa bir muayeneden sonra “mide ağrısı” olduğunu söyledi ve B… isimli bir iğne yaparak, 400 TL gibi bir ücret aldı ve ayrıldı.
İki gün sonra eşim bir kalp krizi geçirdi. Yapılan muayene ve tetkiklerde ilk kalp krizinin 17 Eylül sabahı geçirildiği doktorlarca bize iletildi. Allah’tan ölümle sonuçlanmadı.
İnsan sağlığı oteller için bu kadar önemli, onu anlamış oldum.
Konuyu en üst düzeyde otel ve firma yönetimine ilettim. Verilen cevap da; “Sağlık hizmetlerinin taşere edildiği, ilgili kurumun da “dava açılırsa kendimizi savunuruz” savunması yaptığıydı.”
Burada iki türlü suiistimal var. Türkiye’deki hukuk düzeninin yeterli sonucu vermemesi ve yavaş çalışması kullanılıyor. İkinci olarak da kendini hukuktan üstün gören bir anlayış var.
Sonuç olarak; bu ülkede avuçla para vererek tatilinizi geçirdiğiniz ve yine avuçla para vererek sağlık hizmeti aldığınız kurumlara güvenmemeniz gerektiği billur saflığında ortada.
Hem Rixos Otelleri hem de Falez Sağlık Kurumları söz konusu olaydan sorumludurlar. Onlar ne kadar aksini iddia etse de konu hukukun önünde neticelenecektir. Bir hukukçu olarak; umarım bu sefer hukuk haklının ve mağdurun yanında olur. İnancımı yitirmemeye çalışıyorum.
Saygıyla…
Avukat Gürkan Akın”
Paylaş