Paylaş
Evde, boya badana var. Sağolsun, mal sahibi yaptırıyor. Haliyle, biz de çıkarken boyayıp vereceğiz tabi…
Evin sadece içi boyanıyor, tabi ki. Ama benim içime siner mi? Sinmez.
Ustaya dedim ki;
"Hazır eliniz değdi, dış cepheyi de halletseniz?"
“Hay hay, Ayşe Hanım," dedi. "Benim için, büyük bir zevk.”
"Ay", dedim.
"Adamcağız, işini ne çok seviyor."
Meğer, olay tamamen duygusalmış, sonradan uyandım. Bana bir fiyat verdi, evin iki aylık kira parası. (Kızım, sen en son ne zaman ev, hatta oda boyattın. Aptalsın.)
"Tamam,usta," dedim.
"Ben vazgeçtim, zaten bi bakıma böyle daha güzel. Çatlaklar, boyanın, renginin solmuş hali, antik bir görüntü veriyor eve. Tarihi eser gibi..."
Bu arada, eve üç beş usta daha gelecek. Dedim ki; Bari burada bekleyeyim
Üst sokaktaki böcekli evime gittim, laptopumu aldım, geri geldim. Fırsat bu fırsat, yarının yazısını yazayım beklerken diye..
Sokak kapısının merdivenlerine bağdaş kurdum, başladım ne yazayım diye düşünmeye. Yaz, dedim yine, yeni ev halini. Ben yazıya başlayınca, top atsanız duymam. Bir süreliğine, kaptırıvermişim kendimi , duyduğum sesle aklım yerinden çıkıverdi.
"Ayşe hanım, huuuuuuuu. Ben perdeci Hüseyin, on dakkadır bağrınıyorum, bir ses vermediniz. Tüm işimi bıraktım, sırf sizin için onca yol katettim."
“Ay pardon," dedim. "Valla, çok önemli bir işle meşguldum”.
“Ben bilirim kadınların önemli işlerini. Kesin, siz de alışveriş yapıyorsunuz intenetten. Kadın işte, başka ne iş yapar ki bilgisayarda. Bir de, olsa olsa fal bakıyorsunuzdur,aynı benim hanım gibi."
“Heyt perdeci," dedim. "Şimdi salarım üç köpeği üstüne. Sana bir adres vereceğim bilgisayardan. Çarşamba bir zahmet, o adrese girer, bakarsın ben ne işle meşgulmüşüm diye."
Neyse, perdeciyi hemen içeriye buyur ettim, elimde kalmasın diye.
“Ben, hemen evin tüm camlarının ölçülerini alayım," dedi. "Sonra, kumaş seçeneklerini değerlendirsiniz."
“Yok, sen evin ölçülerini bırak. Bak, ben buraya eski perdelerimi getirdim. Onların ölçülerini al da, hangisi nereye uyuyor ona bakalım.”
“Annenizin ricası üzerine geldim. Ben sandım ki, yeni perde yapacağız, tüm eve”
“Kardeşim, sen yanlış anlamışsın. Bu zamanda, koca eve tekrar perde yapmak kolay mı?...
Perdeci, evi terk etti. Giderken de, suratıma pis pis baktı.
Yeni eve televizyonumu da götürmüştüm. Fişe de taktım. Yere oturdum, kucağımda da laptop. Dedim, "İnternetten krize uygun bir perdeci bakayım. Bir yandan da, Digiturk'de dizim başlıyor, onu da seyrederim.
O ne? Digitürk ve internet ölü.
Hemen, uyandım.
“Ali Rıza ustaaaa. Sen boya yaparken, kablolarla, kofrayla, işte elektirikle ilgili kesin birşeyler yaptın değil mi, seni seni?"
“Yok, Ayşe Hanım. Benimle alakası yok. Zaten olsa, tependeki ışık yanar mı?"
“Eee, o zaman. Niye tık yok bunlarda? Adsl'yi getirdim, dekoder de fişte, takılı”.
"İyi de, Ayse hanım. Onları getirip, fişe takmakla olmaz ki. Bu ev için, yeniden bağlantı yaptırmanız lazım.”
"Ali Rıza usta, bak arkanda kapanmamış bi çatlak var. Sen onunla ilgilen," dedim.
Kendimi bahçeye attım. (Salaksın Ayşecim, ama olsun. Biz seni böyle de sevdik. Fatih beyin odasında da bunun bir benzerini yaşadın. Adam, Yazılarını aç bakayım," dedi. Sen, "Önce internete bağlanmak için şifrenizi alayım," dedin. Adamcağız da güldü. “Ha ha, ne alaka? Yazıların bilgisayarında değil mi?”
Çimlerin üstünde, yazıma devam edeyim dedim. Tam o sırada, “lok” diye bir şey önce kafama, sonra cici laptopuma düştü.
Baktım, beyaz beyaz bişeyler. Kendi kendime dedim ki,
"Kızım bak kuş mıçtı, yeni ev bereketli. Git loto oyna, acil."
Sonra yukarıdan biri bağırdı.
”Hanım hanım, evi boyuyoruz, sen de tam yerine oturmuşsun, yani. Bu boya da kolay çıkmaz şimdi, çünkü yağlı boyaaaaaaaaa."
Topladım pılımı pırtımı, döndüm kargalı, böcekli eski evime. Tam o sırada, telefonum çaldı.
Arayan emlakçı.
"Söylemeyi unuttum," dedi. Yarın gelirken, kira dışında, iki aylık depozit ve bizim komisyonumuz olan …………doları da, lütfen getirin."
O an koptum, işteeee. "Tutmuyorum len, bu evi," dedim. "Bu nasıl bir komisyon? Arayın, listedeki müşterilerinizden biriniiiiii.( Gelen geçen vuruyo zati)…
“Hay hay,” dedi emlakçı.
Bir duş aldım, sonra emlakçıyı geri aradım. "Tamam ya, aramayın kimseyi bırakmıyorum evi. Battı Ayşe, yan gider gidebildiği kadar…
Not: Kız, İvanka, dedim. Unutma, gitmeden bizim bahçeyi bir kazalım. Benim koca pek severdi, onu, bunu benden saklamayı. Eve de kafayı taktığına göre, bakarsın altın maltın gömmüştür, zengin çıkarız.
İvanka yarısını anladı, dedi ki.
”Eeee, tamam. Kazdık ama, sonra bir de kapaması var bunun. Tamam, dedim. O da iyi. Kaparken muhimmat yerleştiririz, tabi oyuncakçıdan aldıklarımızı. En ufak bir hareketinde de, direkt ihbarrrrrr……
NOT1:Arkadaşlarım, inanılmaz tatlısınız. "Sen evi taşırken, yardıma geliriz," diye e-postalar yolladınız. Yardım etmiş kadar oldunuz, sağolun…..
Not 2 :Hıyar ve çilek yazısının devamını yazmam için çok sayıda e postalarınız gelmekte. Az kaldı, gelecek, merak etmeyin. Hem de, tam gaz devam edeceğiz. Az bir müsaade edin, başımı evime bi sokayım.
Not 3 : Bu arada, hep soruyorsunuz. "Çizimler senin mi?" diye. Hayır, sadece hikaye ve espriler benim. Gerisi, canım arkadaşım Serhat Filiz'in.Ama her an çizmeye başlayabilirim,başlarsam sizlere haber vereceğim….
EV SAHİBESİNDEN.....
“Bu yalan satırları (Yalaaaan, sen daha önce hiç o kadar büyük kalça gördün mü Ayşeeeee!) yayımlayıp, üstüne bir de yalanını (daha doğrusu, fiili durumu tasdikleyici) karikatür ile bezedikten sonra, sen hala taşınabileceğin kiralık bir ev var mı zannediyorsun heeeeeeee Ayşe Aral Cadısı ?”.
He, unutmadan o emlakçıyı aradım, önce iyice bir fırçalayıp, ardından bastım kalayı. Sonra da ilanı kaldırtıp başka bir emlakçıya verdim. Özellikle de tembih ettim, sakın alacak kişi “Ayşe” isminde olmasın diye.
Ayrıca ev kiralık değil, satılık oldu artık. Nasıl olsa 3 kuruşa çalışıyormuş o Hürriyet gazetesi köşesinde, hayatta alamaz o evi, ha, haa, haaa…
Artık dünya-ahret görüşmem o, “Ayşe Aral Cadısıyla”. Telefon numaralarımı da değiştirdim. Zaten adresim de değişti ve hemen şehirde ki diğer evime taşındım.
Ay Şekerim; o güvenlikçileri de işten attırdım. Bir de dava açtım üstüne. Sürüm, sürüm süründüreceğim hepsini… Kusturacağım, o lüp-lüp yedikleri poğaçaları ve termos-termos içtikleri çayları….
Ay bu eski kocası nasıl tahammül etmiş buna, valla şaşırdım kaldım. Adamın buna evden çıkartması tevekkeli değilmiş meğerse.
Ay ama bir görseydin evi kiralamak için ne taklalar attı peşimde, ne taklalar. Meğer tam bir nankörmüş, bak sonradan çıktı ortaya. Bende yeni boşanmıştım, nasıl da kandım onun yalanlarına. Nasıl da giriverdi hemen kanıma. Nasıl da vurdu beni en zayıf noktamdan sinsice, o “Ayşe Aral Cadısı”.
Ahh, aahhh, hata bende. Anlamalıydım zaten, gezdirdiği köpeğin cinsinden ve patlıcanla yapacağı yemeklerden, nasıl biri olduğunu onun. He bir de en sonunda dürüst adam ayaklarına yatıp anlatması tüm o yaptığı arsızlıkları. Ay, düşündükçe içim geçiyor valla.
En zoruma giden de içtiğimiz kahvelerin hesabını bana itelemesi oldu valla. Ay düşündükçe kuduruyorum içten içe, kuduruyorum…
He dur şimdi aklıma geldi. Şu avukatları arayıp o “Ayşe Aral Cadısı”na tazminat davası açtırayım, kahvelerin parasını böylece kurtarırım. Yok, yok; bu sinirle beni kahve parası filan kesmez, iç çamaşırlarına kadar alacağım. Yoksa “kadar” kelimesini aradan çıkarsam mı?
Ahh, ahh, bana bir şeyler oluyor… Yetişin komşular yetişin, şimdi bayılacağım.
Not: Bunu yazan benim en iyi okurlarımdan biri. Ev sahibemin dilinden yazmış, valla bayıldım. Ama bir şeyi gözden kaçırmış. Kontrata imzayı basmadan ben bu yazıyı yazar mıydım?
Paylaş