Ah ben ne çok çektim şu asrın en moda hastalığından bir bilseniz. Geçliğimin en..." />Ah ben ne çok çektim şu asrın en moda hastalığından bir bilseniz. Geçliğimin en..." />

Panikatak ve ben...

Haberin Devamı

Ah ben ne çok çektim şu asrın en moda hastalığından bir bilseniz. Geçliğimin en güzel yıllarını adeta kabusa çevirdi. Gerçi şu dünyada bir anketyapılsa, “en çok kimin hakkı vardır panikatak olmaya” diye, kesin ben başı çekerim.

 

/images/100/0x0/55eab8d0f018fbb8f89282a7O kadar çok hastalık geçirdim ki. Kaç ameliyat geçirdiğimi hesaplamaya kalkayım dedim sizlere yazmak için, olmadı çıkamadım içinden ama yaklaşık yirmi civarı diyebiliriz. Alınan her narkozda, her kanda insanın huyu suyu değişirmiş, demek benim hat safhadaki çılgın halim, severken dövmem, gülerken bir anda ağlamam falan hep bunlardan.

Haberin Devamı

 

Hastalıkları geçtim, sağlam girdiğim hastanelerden bile yamalı bohça şeklinde çıktım. Çocuk doğurmaya gittim, iki gün sonra bebeğim gitti eve, benim bağırsaklar düğüm düğüm olmuş!.. Bastılar yine narkozu, kesip biçip öyle postaladılar beni.

 

Ya da bir sabah gözlerim çift görerek kalktım yataktan, kocam dedi ki “Akşam çok kaçırdın ondan” Ne olur ne olmaz deyip, hastaneye kontrole gittik… Beyin falan maşallah tertemiz, kimseler anlam veremediler bu duruma. Yine internet yetişti imdadıma, araştırdık baktık, Miller Fisher adında, çok az görülen bir sendromdan nasibimi almışım. (Bu hastalığı yaşayıp, ne olduğunu keşfeden adam bu Miller. Bana kısmet değilmiş. Adamdan önce keşfedip kendi adımı vermek isterdim elbette.)

 

Hastanelik, ameliyatlık olmamıgerektirecek hastalıklarımı kontrol altına alıp def ettikten sonra boşluğa düşen ben, bu sefer kendime“panikatağı” seçtim. Yıllar boyu da tepe tepe kullandım. (Alışmış kudurmuştan beterdir durumu yani.)

 

Sürekli uyuşan kollar ve bacaklar, nefes alamadığım için elimde sürekli bir kese kağıdı (varsa böyle bir durumunuz üfleyin arkadaşlar kesekağıdına sürekli) geçmeyen baş dönmeleri ve her ortamda benden duyulan çığlıklar: “Bu sefer kesin ölüyorum ben! İnanmadınız bana, hastayım işte hasta!..”

Haberin Devamı

 

Anam, kocam, babam kabuslarda. “Saçmalama Ayşe, daha dün çıktın check-up’tan, taş gibisin taş.”

 

“Ne taşı be? Saysanıza nabzımı. ,,aritmi var. Kolum uyuştu, vücudum sımsıcak, düpedüz kalp krizi geçiriyorum ben. Zaten bu doktorlar anlamıyorlar hiçbir şeyden!..”

 

Doktorların hiçbirine de güvenim kalmamıştı benim. “Başım dönüyor, beynimde tümör var” diye en az yirmisinin kapısını çaldım. “Yok bir şeyin psikolojik dediler, tomografi istemediler. Kendilerine inanmayıp, onlar istemedikleri halde tam sekiz kere tomografi çektirdim binbir rica minnetle.

 

“Hanfendi ben bir tomografi çektirecektim de…”

 

“Hay hay, alıyım doktorunuzun yazdığı kağıdı…”

 

“Bende kağıt falan yok hanfendi. Doktorum falan da istemedi. Ben istiyorum çektirmeyi.”

Haberin Devamı

 

“Ama öyle olmaz ki. Boşa ışın alınmaz. Ne çekileceğini bilmeden nasıl çekeriz?..”

 

“Ya kardeşim, sen baksana bana bi! Para benim, beyin benim, istiyorum işte. Çekeceksiniz! Hem de en detaylısı neyse ondan!”

 

Hayat kalitem de sıfırın altına düşmüştü bu illet yüzünden. Daha da yeni evliyiz, adam gezmek ister, tatile gitmek ister, ister de ister yani…

 

“Karıcım sana bir sürprizim var. Konuştuk Ahmet’le, Mehmet’le haftaya ailecek gidiyoruz Amerika’ya…”

 

“Ne diyosun sen be?!.. Hem de Amerika?!.. On bir saatlik yol, o da eşittir, yol boyunca, altı kalp krizi, üç beyin kanaması, üç migren ve haliyle, fazla hareketsizlikten bir de kısmi felç!”

 

“Gitmeyelim hiçbir yere. Hem bak para da harcamamak lazım. Daha yeni evlendik, bunun çoluğu çocuğu var ileride.”

Haberin Devamı

 

“Ben çok sıkıldım artık Ayşe. Bari kalk akşama birileriyle yemeğe gidelim.”

 

“Yok ona da gitmeyelim. Onlar buyursunlar bize gelsinler. Hem karının ne maharetli olduğunu da görürler.”

 

 Hal böyle olunca, çareyi psikologda aramaya karar verdi benim aile.

Sonuç pek değişmedi tabi ki. Bende verilen o ilaçları alacak göz var mı? Yoktu tabi. Prospektüslerini okuyun bi.. Ani felç, kör olma ihtimali, bilmem ne şoku, beyinde ödem.v.s.

 

Denenecek son şeyin “hipnoz” olduğuna karar vermeleri de hemen bunun sonrasında gelişti. (Bu sefer ben de niyetlenmiştim. Yoksa kocam elden gitti gidecekti.)

 /images/100/0x0/55eab8d0f018fbb8f89282a9

 “Ayşe Hanım, şimdi arkanıza yaslanın…. Hayat toz pembe, etrafta kuşlar, masmavi bir deniz, adeta uçuyorsunuz. Kanatlarınız var, gittikçe gökyüzüne yaklaşıp, pamuk gibi bulutlara dokunuyorsunuz ve… Ve… Veee… Göz kapaklarınız ağırlaşıyor, ağırlaşıyorrrrr, kapanıveriyorlar. Eeee kapasanıza efenim gözlerinizi.”

Haberin Devamı

 

“Doktor bey ama… Ama ağırlaşmadılar ki daha.”

 

“Olsun efenim kapayın siz, kapayın.. Bakın oldu işte. Huzuru buldunuz. Kanatlarınızı çırpın efenim, çırpın, yaklaştınız mı bulutlara, elleyebildiniz mi?”

 

“Hayır doktor bey. Elleyemiyorummmmm. Çünkü önümden bir uçak geçiyor şu andaaaaaa….”

 

Bu duruma doktor bey çok fazlaca sinirlendi, yazdığı kitapları gösterdi, yaptığı çalışmalarını anlattı, diplomalarını da gösterdikten sonra, “Size hiç yakıştıramadım benimle dalga geçmenizi” dedi ve beni kapı dışarı etti.

 

Ailem beni bir süreliğine Allah’a havale etti ve benimle uğraşmayı bıraktı. Bir yandan çocuğumu büyütmeye çalıştığımdan, onun bana olan ihtiyaçları arttıkça, kendimi daha az dinlemeye başladım. Eskisi kadar atak yaşamamakta, bu sırada da panik atakla ilgili tüm kitapları yiyip yutmaktaydım. İyi de gelmekteydi.

 

İnanmayacaksınız ama benim panik atağımı babam bitirdi. Hem de birkaç cümleyle.

 

“Bak Ayşe” dedi, “Tamam bir sürü hastalık falan geçirdin ama her şeye rağmen hayattasın. Şöyle bir düşün. Her şeye sahipsin, hiçbir eksiğin yok senin. Allah’a şükür derdin, tasan yok. Evine nasıl ekmek sokacağını düşünmek zorunda değilsin, hastalansan bile hastane kuyruklarında günlerce sıra beklemen gerekmiyor, bu yaşadıkların tamamen boşluktan ve rahatlıktan.. Şöyle bir düşün istersen; evine, evladına götürecek ekmek bulamayan, ‘Acaba yarın da karnımızı doyurabilecek miyiz?’diye düşünen, engelli evladı olan bir insanın senin gibi panikatak olma lüksü bile yok. Elini nabzına götürüp sayacak, ‘Acaba başım dönüyor mu?’ diye düşünecek vakti de yok. Bunları bir düşün istersen. Sonra yine konuşalım derim ben.”

 

Gerçekten bunları çok düşündüm. Kendime hobiler yarattım, sonrasında panikataklılara yardım etmeye başladım. Zamanla bu illet yendim, o beni yenmeden.

 

Ama hala bu durumla ilgili az da olsa kızarım babama “Eh be adam madem bunları biliyordun da niye daha önce söylemedin?” diye. Kaç seyahatim araya gitti bu yüzden benim.

 

Not: Arkadaşlar,varsa aranızda bu illetten nasibini alan  ve paylaşmak isteyen,e-postalarınızı bekliyorum.....

Yazarın Tüm Yazıları