Paylaş
Ruh, bana göre de yaşıyor. Çıkıyor uçuyor uçuyor... Işığı buluyor.
Allah var, cennet var. Cehennem de... Melekler de var. Meleklerle ilgili deneyimleri birebir yaşadım, hatta sizlerle de paylaştım.
Birkaç kez ölümün kıyısından döndüm ben. Hatta bir keresinde kısa süreli öldüm.
Babam öldükten az zaman sonraydı. Sapık kalp ritmimi normale sokmak isteyen bir doktor, pardon bir kasaba rast geldim (kasaplara sevgi saygım ayrıdır tenzih ederim). Olan ritmimi de yok edince...
Zaten sedatize ben, baktım yumuşamışım. Her şey beyaz... Baba baba baba... Tek hatırladığım gözlerimi açarken zıp zıp zıpladığım...
Yani hayata dönüş, aynı filmlerdeki gibi. Sonrası da zaten film gibiydi. Kasap sayesinde uzun bir yola çıktık, bitemedi.
Konudan saptım değil mi? Aslında sapmadım. O an düşünmüştüm, ben gidiyorum evladım diye.
Geçen gün de Bekir Ağabey bir yazı yazdı. Sevgili Kayahan’ın ardından, ilk paragraf şuydu:
Hep merak ettim; bestekar öldüğünde ezberindeki notalar nereye gider?..
Müzisyen öldüğünde parmaklarındaki duyarlılık nereye gider?..
Romancı öldüğünde aklındaki öyküleri nereye gider?..
Şarkıcı öldüğünde o ses nereye gider?..
Şair öldüğünde duyguları nereye gider?
Babam ve amcam iki büyük yetenekti. Bence dehaydılar, özel insanlardı.
Gittiklerinden beri düşünür dururum. Yahu şimdi yaşasalardı ülkeye dair neler yazar neler çizerlerdi diye.
Hatta amcam Oğuz Aral’ın Avanak Avni’si 70’lerde fırtına gibi eserdi. Avni’nin ünü, Türkiye sınırlarını aşmış, Güney Afrika’daki ırkçı olaylara karşı, Meksika’da ise ABD emperyalizmi karşıtı grupların sembolü olmuştu. Fransa’da AB anayasasına karşı çıkan gruplar da Avanak Avni tipini kullanmışlardı. Avni, ODTÜ’de eylemde kullanılmıştı bir zamanlar...
Her şeye, her şeyleri uğruna, halk adına yazmış çizmiş adamlar bunlar zamanında. Şimdi acaba onların bu duyguları, yazacakları, çizecekleri nerede???
Tabii ki baba amca dedim, Tekin&Oğuz Aral dedim, yollardan geçtim... O kadar hakkım olsun, hor görülmesin.
Gerisini isim isim yazmak, eşit ansiklopedi yapmak. Bekir Ağabey’in (Coşkun) yazdığı gibi. Nereye gider ölünce böyle özel insanların, dehaların, dahilerin, bitmez tükenmez, akla sığmaz, anlatılsa anlaşılmaz değeri, yıllar sonra mucize olarak kabul edilen halleri...
Ressamın tuvali, müzisyenin notası, şairin kafiyesi, şarkıcının sesi, boyacının fırçası, itfaiyecinin o borudan kayması, polisin çocuğunun doğum gününe gidememesi, bir memurun ailesiyle kuru fasulye pilav zevki, bir kadının eşiyle hafta sonu Paris alışverişi, aldatanlar, aldatılanlar...
Sevgi nereye gider... Aşk nereye gider?..
Kurduğumuz hayaller nereye gider, geciktirdiğimiz, ötelediğimiz şimdi zamanı değil deyip ertelediğimiz güzellikler aniden biz gidince nereye gider? Yarım kalmış aşklar, yarım kalmış projeler, yarım kalmış besteler, kitaplar, senaryolar, resimler, yarım kalmış bir hamilelik, yarıda kalanlar nereye gider?
Geçer gider hayat... Ama işte ölünce nereye giderler... Herkes toprağa... En garanti bilgi bu ama ya duygular, yetenekler? Ya bence iyi bir yere gidiyorlar ama nereye?
Ayşe’nin notu: Nereye giderler? Duygusallaştık biraz...
Yazın aaral@hurriyet.com.tr adresine, gelen e-postalardan en vurucu olanlarını sayfam yettiği kadar yayınlayacağım. Mümkünse kısa yazın. Zor ama...
Ayşe’nin notu: Bekir Ağabey iznin için tekrar teşekkürler.
Paylaş