Meğer milletçe depresyondaymışız

Ne çok mail geldi, of of of. Herkesin öyle ya da böyle bir depresyon geçmişi var. Hatta bazılarınız şu an benden; yani depresyonda.

Haberin Devamı

Aslında depresyon artık eskisi kadar ürkütücü algılanmıyor, hatta depresyonun yeni adı; “Ruh gribi”. Normal gribe yakalanmak kadar normal ve aynı sıklıkta da görülüyor artık.
Sizlerden gelen maillerin bazılarını aşağıda yayınlayacağım, hem enteresan hikâyeler olduğu için, hem de bu durumdan muzdarip insanlar yalnız olmadıklarını bilsinler diye.
Not: Beni okuyan okur dostlarım aynı benim gibiler; hepsi çılgın. Yazı biraz uzun oldu ama kesinlikle her birini okuyun.
Not: Şunu da eklemeden geçmeyeyim; bazı depresyonlar ağır geçebiliyor, mutlaka bir uzmana danışmakta fayda var. 
 
Bugün benim doğum günüm 01.02.2011, ben bugün 31 yaşıma bastım.
29’umdan itibaren her yılbaşında ve doğum günümde ağlar oldum.
Neden mi?
Geçen yıllarıma baktığımda hayatımın nasıl geçtiğini gördüğümde
hiçbir şey görmediğim için. Bununla ne kastediyorum biliyor musun?
13 yıllık evliliğimin boş geçmesi, bir evladımın bile olmaması her doktora gidişimde hüsranla geri dönmek, dökülen gözyaşları.
Hayatım boyunca bana küçücük, yumuşacık bir anne diyecek hiç kimsenin olmayışı.
Her gücümü toplayıp gittiğim doktordan olumsuz yanıtlar almak beni bitiriyor.
Doktora gitmiyorum uzun süre çünkü içimde umudum oluyor hiç olmazsa.
Doktora gittiğimde umudum bitmiş, yenilmiş hayatta yaşama sebebi olmayan, işe yaramayan, gereksiz bir ağaç ya da ot gibi hissediyorum kendimi.
Yarım kalmış, tamamlanmamış bir insan, verimsiz. 
Bugün yine aynı şey oldu.
Ben içimde umudumla birlikte doktora gittim, yine yıkıldım yine bittim.
Hayatımın ne kadar anlamsız olduğunu gördüm.
Sence ben depresyonda mıyım?
Sana yazıyorum çünkü yazmak iyi geliyor
Belki yayınlarsın, belki yayınlamazsın; istediğim dertleşmek, içimi sana dökmek.
Hani kızını anlatıyorsun ya işte ben yine gözyaşlarına boğuluyorum.
Her bebek gördüğümde, aile gördüğümde ben yarım kalmışlığımı görüyorum.
Galiba kadınlar hayatta anne olduklarında tamam oluyorlar
o halde ben hep yarımım.
 
YARIM KADIN
S.G

…………..

Haberin Devamı

HOŞ GELDİN SEVGİLİ DEPRESYONUM

Merhaba,

Her gün mutlaka internetten gazete ve köşe yazılarını okurum (Yurt dışında yurdumla ilgili tek bağlantım sabah internetten gazete okumak).
Ama ilk defa bir yazıyı okuduktan sonra mail yazıyorum desem?
Evet, yazınızı okuyunca “Ben de” demekten kendimi alamadım, zira beni de zaman zaman yoklar kendisi, hem öyle belli de etmez, çat diye geliverir. Öylesini daha eğlenceli buluyor sanırım.

Haberin Devamı

Ben öğrenciyim yurtdışında ve çok da kolay olmayan bir hayat yaşadım. Şöyle söyleyeyim her şeyi tırmalayıp mücadele etmek zorunda kaldım hayatta. Her alanda.
Enerjik ve hayat dolu bir insanken yavaş yavaş sönük bir insana dönüştüm. En kötüsü de  hayatımdaki zorluğumu o kadar tek başıma sırtlayıp, onunla savaşmaya o kadar dalmışım ki yalnız kaldığımın farkına bile varmamışım.
Yalnızlıktan nefret eden ben, hatta delice korkan ben, yalnızken karar vermekten bile korkan ben, hayatımın en yalnız dönemini yaşamaya başlamışım farkında olmadan.
Peki, depresyonla nasıl mı başa çıkıyorum? Önce kabullendim artık. Sonuçta hayatımda normal gitmeyen şeylere verdiğim normal bir tepki bu. O yüzden kendi canımı acıtmaktan vazgeçtim.
Ben bir de nefes alamadığımı fark ettiğim zaman hemen kendimi dışarı atıp yürüyüşe çıkıyorum. Yürüyorum, yürüyorum, nefes almaya çalışıyorum ve en önemlisi beni çekeceğini düşündüğüm tek kişiyi arayıp ağlıyorum.
Biliyorum karşıdaki insan için iyi olmasa da beni rahatlattığını itiraf etmeliyim. Bir de çok yalnız kalmamaya dikkat ediyorum.
Böyle durumlarda asılsız suçlamalar kendimize karşı dur durak bilmeden gelir çünkü. Yapamıyorsun, beceremiyorsun ahh bir de karşılaştırmalar yok mu, bak o nasıl da başarıyor yaşamayı.
İşte bunlar kalbinize saplanan kazıklar ki en çok uzak durulması gereken durumlar bunlar bence. Gerçekçi olmayan düşünceler. Benim durumumda bu biraz zor oluyor artık o kadar kendi dünyamda kendi sorunlarımla uğraşmışım ki enerjimin tükendiğini fark etmemişim bile. Kendimi sürüklemem gerekse bile dışarı atıyorum kendimi. Zaten bir süre sonra geldiği gibi ansızın çekip gidiyorlar kendileri.

Haberin Devamı

Hayat zor gerçekten zor ama herkes için ayrı zor. Herkesin yaşadıkları ve mücadele ediş şekli farklı oluyor. Bu konuyu birileriyle paylaşmak bile altın bir adım bence depresyon yolunda atılan.

Saygılar
 
B.A
......................

DEPRESYON SADECE UNUTKANLIK ASLINDA

Dalgalı denizde yüzüyoruz her birimiz.  Bazen kulaç atmaktan yoruluyoruz ama yorgunluğumuz çabuk geçiyor ve bu sırada çok fazla su yutmuyoruz.
Hatta dinlenmişliğimizin verdiği zindelik ile daha da keyifli yüzüyoruz. Ama bazen yüzme bildiğimizi unutuyoruz.
İşte o zaman dalgaların arasında kaybolup, bol bol su yutuyoruz.  Birinin çıkıp bize yüzme bildiğimizi hatırlatmasını istiyoruz ama o zamana kadar sürükleniyoruz.
Bakıyoruz ki kimse yok bize yüzme bildiğimizi hatırlatan, o zaman kendimiz hatırlıyoruz ve güçlükle de olsa ilk kulacı atıyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki yeniden yüzüyoruz
D.T.
.....................

Haberin Devamı

AY HERKES  DEPRESYONDA

Facebook’ta arkadaşıma yazıyorum depresyondayım, ben lustral kullanıyorum, sen ne kullanıyorsun söylesene? Sabah sabah muhabbete bak.
Kafam dağılsın, bir iki köşe okuyayım Mısır olayları beni depresyona sokarken biraz da eğlenceli yazarlar… ooo ooo onlar da depresyona girmiş. Ne diyeyim ben de yazayım o halde dedim okur olarak alındım üstüme, hemen görev yerine gelsin bakalım.
Bir kere depresyon bende 3 yıldır misafir. İlk zamanlar “Aaa ne oluyor?” diye paniğe kapılıp hayatı daha da zindan etsem de şimdi alıştım “Kal, gitme” bile diyebiliyorum artık.
Çünkü hayatımın büyük bölümünde o var, valla giderse ne yaparım, boş kalırım yemin ediyorum.
Doktorum meşguliyet tedavisi diye beni işe postalayınca her şey geçecek sanmıştım ama üstün yeteneklerimle hem meşgul olup hem de depresyonumu yaşatabiliyorum ben.
Çalışmak ne kadar kafa yorabilir ki? Çalışırken ay kolum uyuştu, ay parmaklarımı hissetmiyorum demek ne kadar zor? Ya da patlayacağını hissetmek?
Ama şu bir gerçek; ne zaman “Ölüyorum ben” desem sonunda bir gaz çıkıyor ki heh işte tüm ülkenin gaz ihtiyacının bir kısmı da bende anlayacağın.
Depresyonun güzel tarafları da var. Müzik dinlemekten hoşlanıyorum, yağmuru soğuk havayı seviyorum, yürüyüş için bahane oluyor. Hemen spor yapmalıyım, içki, sigara, gece yaşamı kanserojen içeren besinler gitmeli hayatımdan diyorum.
Doktorların sağlıklı, düzenli, huzurlu yaşam ütopyası  oluşuveriyor  bir bakmışım. İşte benim hayatım ne kadar da kusursuz. Uzun bir süre uygulanıyor ve her şey bir bakmışsın en eğlenceli şekilde geri dönmüş waaoouuww bira daha güzel kafa yapıyor, sigarının incesi bile keyifli, cips ne kadar da lezzetli.
Depresyonun yine de en keyifli  tarafı  onunla nasıl baş edeceğini bilmek, inanılmaz bir zevk veriyor bana.
“Gel  gel güzelim, gel hiç acımayacak” diyen Tarkan havasındayım ona karşı. “Aman ya yine mi? Sen, gel gel iki dakikada canına okuyayım” modunu tavsiye eder, hürmetler ederim efendim.
S.G
..................

Haberin Devamı

MÜKEMMELLİĞE GİDEN YOLDA EN AZ BİR DEPRESYON ŞART

Ablam öncelikle iyi günler,
 
Seni yaklaşık 1,5-2 aydır takip ediyorum. Staj gördüğüm iş yerinde internete girme fırsatı bulamadığım için yazılarının birikmesini beklemek durumunda kalıyorum.
İnternete girdiğim gibi de hepsini arka arkaya okumak var yaaa oooh değme benim keyfime; biriksin fotokopiler, yansın müdürler!

Öncelikle reşit olmama 7 ay kaldığı halde şiddetli ve ağır hasarlı depresyonlar geçirdiğimi söylemeliyim. 14 yaşımda güzeller güzeli anasının babasının herkesten sakındığı bir kızken, şu anda 90 kilolara ulaşmış, suratı ensesi sivilce dolmuş, hayattan beklentileri azalmış bir ''genç'' haline geldim.
İlk depresyon 13 yaşında yokladı beni. Benim annem babam hayatım boyunca çalıştılar ablam. Evde yalnız büyüdüm. Arkadan kardeşim geldi ona baktım. Küçük kadın oldum.
Üstüne bir de ekonomik sıkıntılar binince benim bir şeylere girmem şart oldu!

Geceleri kâbuslarla baş verdi bu misafir. Uyanınca alınamayan ya da zor alınan nefesler, yataktan kalkamama, okulda kavgacı halet-i ruhiye ( ki ailenin maymunuyumdur), insanlara isyan vs vs...
Ablam ben sporcuydum ilkokulda. Bir maç esnasında sahada rakip takım oyuncusunu dövdüm. Takımı diskalifiye ettim. Hoca beni dövdü. Ben kardeşimi dövdüm. Gece başımı yastığa koydum. Pişman oldum ağladım.
Sonra beni psikiyatri servisine götürdüler, sürekli ağlama nöbetleri geçirdiğim için. Yeni ergen hal ve tavrı denmişti ama değilmiş. Şiddetli depresyon başlangıcıymış. İlaçlar dayandı. Passiflora manyağı yapıldı. Sözde iyileştin dendi. Değildi.
Artık daha da hastaydım. 16 Yaşında 96 kilo bir genç olarak (ilaçlar sağolsun) her şeyimi kaybetmiştim.
Tedavi bittiği anda sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Erkekler benim için faciaydı. Güzel kızlar da öyle. Hep eski resimlerime falan baktım üzüldüm, yine ağladım, yine depresyona girdim, yüzüm gözüm dayak yemişe döndü.
Güzelliğimi kaybettim, oturdum yine ağladım. Neyse ablam fazla uzatmayayım bu kadar acıklı yazmak istemedim aslında neden yazmak istediğimi de bilmiyorum.
İlk defa sana yazarken kendime itiraf ettim bunları. Şu anda harika bir ilişkim bana tapan arkadaşlarım var. Neden mi? İnsanları küçümsememeyi ne kadar b.k'tan olurlarsa olsunlar onları sevmeyi öyle bir öğrendim ki.
Yaş küçük ama tecrübe büyük. İnanmazsa inanmasın kimse, öyle bir hayat yaşıyorum ki cenneti de sürüyorum cehennemi de.
Uzun lafın kısası depresyonun kutsal bir şey olduğuna inandırdım kendimi. Bunu yaşamasam, bu yaşta olgunlaşamaz, farklı kitleleri bu kadar iyi anlayamaz bu kadar dikkatli bir dinleyici olamazdım.
Bence mükemmelliğe giden yolda en az 1 depresyon şart. Sevgilerimle Ablam. Sen yaz ben biriktirir biriktirir okurum.
 
 B.
...........

DEPRESYON VE BEN

Merhaba,
Ayşeciğim, depresyona girmeyen bayan var mı? Hepimiz zaman zaman giriyoruz bu girdaba, bazen de isteyerek giriyoruz galiba. Sanki ekmek, su gibi gerekli geliyor bana.
Depresyona girince etrafın da ilgisi çoğalıyor ya en keyiflisi o. Hele girdikten sonra bir de çıkabilirsen tüy gibi hafifliyorsun.
 
Şaka bir yana, en kötüsü depresyona girip de neden olduğunu bilememek, duygularını tarif edememek. “Neyin var?” sorularına cevap verememek.
 
Benim evimde iki stres topum var; biri oğlum, biri kocam. Alıştılar artık bana ve benim çılgın hallerime, biliyorlar ki ben bağırmadan ya da ağlamadan rahatlayamıyorum, üzerimdeki sıkıntıyı atamıyorum.
Eminim onlar da takıyorlar kulak tıkaçlarını bana çaktırmadan. Sanki peygamber sabrı var onlarda. Bu durumlarda, halen bana iyi davranıp beni terk edip gitmiyorlar ya, işte o zaman daha çok anlıyorum beni ne kadar çok sevdiklerini.
Bu durumların en iyi ilacı, seni sevenlerin sana verdiği destek, bir de kendini çok dinlememek.
Çok öpüyorum seni.
Ayşe s.s.
.....................

DEPRESYON YAŞAMA LÜKSÜM YOK

Sevgili Ayşe,
 
Bugün nasılsın? Ruh halin nasıl? Sabah işe gelir gelmez yazını okudum ve beğendim. En azından depresyonunu bağıra çağıra yaşıyorsun, benim senin gibi depresyonumu
yaşama lüksüm yok.
Çevremde benim ne yaşadığımı, ne hissettiğimi, psikolojimin
nasıl olduğunu merak edecek, düşünecek hiç kimse yok. Onun için de hep güçlü olmaya çalışıyorum. Aslında Polyannacılık oynuyorum. Bütün üzüntülerimi, acılarımı, hayal kırıklıklarımı içimde yaşıyorum, yatağım dışında hiç bir yerde
ağlayamıyorum. Onun için sana imrendim, bilmiyorum beni anlayabildin mi?
Seni ve yazılarını ruh halin nasıl olursa olsun çok beğeniyor ve seviyorum. Allah seni her daim korusun, kollasın Ayşeciğim.  Kendine iyi bak, çok öpüyorum.
 
Nurgül
..................

DEPRESYON BENİM NAZLI YÂRİMDİR?

Sevgili Ayşe,
Ne kadar imrendim sana depresyonda olup yazI yazabiliyorsun duygularını akıcılıkla ifade edebiliyorsun. Ben çok uzun zaman majör depresyonla mücadele eden biri olarak bayağı içerledim kendi depresyonuma.
Çünkü benim depresyonum;

*Konuşturmaz; için için ağlatır, için için çığlık attırır
*Yazabilmek ne kelime, kafam 1 ton olur, beynim ağırlaşır, adımı bile yazamam
*İçimi yiyen, iç sesimi dinlemek dışında yapabildiğim tek bir şey yoktur. Keşke yastıklarla sonu gelemeyen bir savaşa girebilsem
*Musakka ve yayla çorbası mı? Kendimden o kadar irite olurum ki yemek yapabilsem bile, biri yerken bile midem bulanır.

Yazabilmek büyük nimet, sende depresyon kısa sürer eminim, şimdiden geçmiş olsun. İnsanı elden ayaktan düşüren, yaşamla bağını kopartan bu mendebur rahatsızlığı dile getirmen ne büyük incelik.

Ben sana azıcık da bipolardan bahsedeyim. Herkesin diline pelesenk olan manik depresif olma durumu yani. Birileri ayyyy ben manik depresifim deyince içimdeki zaten arızalı olan o kadın bas bas bağırıyoorrr.O kadar basit mi bu?
İnsanlar efendi efendi depresona girer, 2- 3 ay sürer.  Çıkar tekrar. Ama bu meret bir kısır döngüdür. Mani nöbetleri de inan depresyon kadar tehlikelidir. Çünkü depresyondaki ataletsizlik vücudu terketmiştir yerine ayarsız bir enerji bırakmıştır.
Her şeyi yapabilmeye kadir hissedersin kendini. Tanrı sanırsın. Senden güzeli yoktur. Kahkahaların yeri göğü inletir. İşyerinde müthiş başarılı olursun, insanlar kendilerini sana imrenirken bulurlar.
Para harcamaya başlarsın aynı hafta  içinde aynı markanın rujunu 3 defa aynı renk olarak alırsın o alışveriş çılgınlığı seni iyice batırabilir çünkü önünü arkanı düşünmezsin ki.
Marliyn Manson dinlersin bubble bubble bitch bitch   rebel rebel party party sex sex sex and don’t forget the violence derken bulursun kendini (dinle bak this is the new shit tam bir mani şarkısıdır)

Ama eğer bir bipolarsan yaklaşık 2 ay sonra depresyonun en derin halinde bulursun kendini. O tanrıça gitmiştir yerinde enkazı bile yoktur. Aldığın rujları Batman’deki Joker’in kullandığı gibi kullanabilirsin ancak. Parasını da muhtemelen ödeyemeyeceksindir.

Sevgili Ayşeciğim işte depresyonun üvey kardeşi mani de böyle bir şeydir. Döner dolaşırsın bu iki kutup arasında o yüzden ben sadece depresyonla durumu atlatanlara bayılırım depresyonun ilacı vardır hem de bir sürü ama tavsiye etmem becerebilirsen ağla derim.
Antidepler bir süre sonra elinden bu yetiyi almadan ağlasın tüm depresifler çünkü antideplerle maniye girerlerse o sana tanrı hissini veren mani de göz açıp kapayıncaya kadar kaçaar gider ve maninin ilacı da depresyona sokmaktır seni.

Yaşayalım acımızı doya doya bir dostun bir evladın elini tutalım bir sevgili bir eş çıkarsın bizi bu bataktan

Sevgiyle kal Ayşeciğim
Dilek T.
...................................

YÜRÜDÜĞÜM YOLLARIN TAŞLARINI ESKİTTİM

Merhaba Ayşe Abla;
Depresyonum ziyarete gelmeden önce başlar mide bulantılarım, migren ağrılarım. 2 gün migren yüzünden hastaneliksem eyvah geliyor benim nezaketsiz depresyonum. Bir de üstüne üstlük yemek de yemiyorsam hayırlı olsun. Hastalıklı ruhum geri dönüyor demektir.
Ben genelde depresyona girdiğim an kapatırım kendimi hayata. Her şeyden soyutlanma telefonlar internet her şeyden elimi eteğimi çekerim. Takarım müzik çalarımı kulağıma, dağ bayır demeden gecenin yarılarına kadar yürürüm.
Ama ne yürümek kendimi unutuyorum, yorulduğumu o anda neye üzüldüğümü, depresyonda olduğumu. Bazen anıları olan bir parça çıkarsa ağlıyorum. Ama yürürken en sevdiğim şey avazım çıktığı kadar bağırmak çığlık atmak, gören sanırım deli der bana anlayacağın.
Ama gün geliyor bunlar bile işe yaramıyor. 10 gündür sanırım yürüdüğüm yolların taşları eskimiştir. Attığım çığlıklardan sesim kısıldı, açlıktan zafiyet geçirmeme az kaldı, ağlamaktan gözyaşım kalmamış ama yok, hala 1 gr iyileşme yok. Hafta sonu yeni bir yöntem deneyeceğim anne şefkati belki depresyondan çıkarır.
 
Sanırım 2011 depresyonu herkes için sert ve zorlu geçecek.
Öpüyorum çok.
Yağmur K.
.........................
 
DEPRESİF ÇIRPINIŞLAR

Ayşecim,
28 yaşına senden 1 gün sonra basacağım. Yaşım senden genç ama ruhumuz aynı mok. Bu depresyon manyağı hayatımıza hep boşluklardan giriyor maalesef. Bizim gibi çatlakların hayatlarının maalesef her bir tarafı dolu olacak, yoksa bu çatlaklardan bile depresyon girebiliyor.
Bak bana mesela hayatımda hiç olmadığım kadar huzurlu mutlu ve sorunsuz hissediyorum kendimi.(Hani hiç olmadığı kadar dediysem sen anladın ne kadar olamayacağını.
 Ama bu bile fayda etmedi depresyonlarıma. Daha geçen hafta MR, EEG gibi beyin filmlerimi çektirdim.
Nedenmiş efendim; unutkanlık, konuşamama, kekemelik gibi durumlarla karşılaşmaya başladım. Diyeceğim o ki mutsuzsak zaten gelip hayatımızın ortasına oturuyor. Ama her şey yolundaysa bu defa sağlımızla bizi tehdit ediyor, gözümüzü korkutuyor bu şerefsiz.
Bak buradayım, yanındayım, bekliyorum der gibi. Baş edebilmekse aslında kolay ama bize zor. Takmayacaksın,  saklamayacaksın, paylaşacaksın, konuşacaksın, coşacaksın. E yani bunun için de kıç lazım Ayşecim o da bizde yok.
Sevgiyle KAL. MUTLU SENELER.
Beyhan O.
.....................
SEN NE TATLI BİR KADINSIN 
 Sen ne tatlı bir kadınsın. Seni okumaya bayılıyorum. İnsan bu kadar sıkıntılı olduğu bir zaman dilimini bu kadar şeker anlatabilir mi?
Depresyondan, ciddi sıkıntılardan bahsediyorsun, ben gülümseyerek okuyorum. Moral kaynağımsın, yazdıklarını okumak çok iyi geliyor bana.

Tüm pozitif enerjimi gönderiyorum. Umarım en yakın zamanda hayatında her şey süt liman olur.
Kendine iyi bak lütfen. Çok yakın arkadaşınmışım gibi yazdım ama kusura bakma. Kendimi öyle hissediyorum.
Kocaman öpüyorum.
 
Didem G.
.............

DEPRESYONUM GELİR GELİR GİDER

Ayşecim adaşım,
Benim durumumu bire bir özetlemişsin sanki. Ben de yalnız yaşıyorum, sevgilim var, çokça da severim kendisini.  Ailem memlekette.
Sıkça akşamları evde yalnız kalıyorum, bazen oturduğum yerden ağlamaya başlıyorum, sebepsiz yere, sürekli kaşıntı hali, bir de gözlerim kırmızı ve şiş.
Tabi bazen fazla uyumaktan bazen de uyuyamamaktan. Kızıyorum kendime hem de çok, özellikle de senin yazılarını okuduktan sonra, insanların ne dertleri var, sen canım sıkılıyor diye depresyona giriyorsun.
Ağlayıp ağlayıp içimi boşalttıktan sonra şükrediyorum halime. Ama işte bir kaç gün sürüyor bu şükür hali, sonra yine sil baştan.  Bu benim genel ruh halim mi yoksa sadece yalnız yaşamaktan mı böyle bilmiyorum, artık çözemedim. Öğrenciyken arkadaşlarımla yaşarken iyiydim, ya da sadece yaşlanıyorumdur kim bilir.
En azından yazını okuduktan sonra yalnız olmadığımı anladım, iyi geldi.  Belki sana da iyi gelir.
Ayşe B.
............

DEPRESİF Mİ? BİRİ BANA MI SESLENDİ?

Öncelikle hayatıma hoş geldiniz diyorum.   Yine depresifliğimin tavan yaptığı bir dönemde şu haberlere bir göz atayım da halime şükredip, haddimi bileyim diye dolaşırken tanıştım yazılarınızla.
O kadar sıcak, o kadar içten, hatta o kadar da içimdendiniz ki arşivinizde ne kadar yazı varsa hatmettim resmen. Okudukça da gıyabınızda samimiyetimiz de büyüdü haliyle.
Gelelim depresyon olayına. Hayatımda yaşadığım bir takım sorunların bana bıraktığı terk edilemez bir dost oldu bana.
Yirmi sekiz yaşında, hala deli gibi âşık olduğu bir adamla evli, dünya tatlısı bir oğlu olan, işinde gücünde bir hatun kişiyim. Dönem dönem bu depresyon denilen arkadaş bana da çat kapı geliverir. İlk başlarda kovmak için uzun mücadeleler vermiş olsam da, şimdilerde salıveriyorum kendimi kollarına. Hadi diyorum bir dip görüp çıkayım ben en hızlısından.
Kendisinin bana ilk gelişi engellenemez bir uyku haliyle başlar. Nerede olursa olsun kıvrılıp bir köşeye vururum uykuya. Sonra kendimi beğenmeme durumu gelir oturur zihnime. Saçımla, başımla oynarım. Sonra, ayna karşısında cildimden tutun da, göbeğim mi çıktı, basenim mi büyüdü triplerine girer, alışverişte alırım soluğu.
Gardırobumun büyük bir bölümünü değiştirir, özellikle de yüksek topuk punto ayakkabı koleksiyonumu zenginleştiririm. Bir kaç gün full makyaj, şık şıkıdım, tık tıkıdım giyinir, süslenir giderim işe.
Toplayabildiğim kadar iltifat toplar, içimdeki ilgi delisi haline dönüşen kadını beslerim. Bol bol yazarım bir de. İçimdeki çeşit çeşit kadın dâhil, kim var kim yok geçiririm satırlarda.
Ahh eşim. O da nasibini alır tabi bu durumdan bolca. “Hayatım, sence de bu pantolon beni kilolu mu tuttu?” benzeri kadınsal bir zarf atar, hatayla da ''Sanırım biraz'' gibi bir cevap alırsam, Allah ne verdiyse döküveririm dilimden kelimelere. “Aman da aman paşamız kusursuz sanki! Sen önce kendi göbeğine bak! Saçların da dökülmeye başladı zaten!!!”
Ailemden kimseyi aramam. Beklerim onlar beni arasın. Aramazlarsa kendimce bir kapris alır götürür beni. Bu duruma alışmış, koy vermiş giderken bir şey oluverir.
Gördüğüm biri, duyduğum bir takım yaşanmışlıklar, okuduğum ya da izlediğim bir haber tokat gibi iner yüzüme. Birden “Hayytt!” derim. “Ne oluyor sana deli kadın? Silkelen bir kendine gel! Herkesin hayatı dörtdörtlük, herkesin görüntüsü mükemmel bir sen misin böyle? Doyumsuz seni, şükret haline!”
Oğlumu mıncık mıncık eder, yerlerde yuvarlanırım onunla. Sonra izlerim bir süre uzaktan onu. Çok şükür sağlıklı, dünyalar tatlısı bir oğlun var, al sana hayata karşı 1-0.
Eşime sarılır, öperim kocaman. Şaşırmaz hiç bu deli kadına ne oldu diye. Sarılıverir hemen ağzını açmadan, dengesizlik abidesi bana. Oldu mu sana 2-0.
Ya anacım, babacım, kardeşlerim... Sıcacık evim, yiyebileceğim yemeklerim, giyebileceğim kıyafetlerim her şey tamam.
E sabah gidilip sevilerek yapılabilecek bir iş de cepte! Hadi kafa dağıtalım dediğimde ayartılabilecek iki de dost! El, ayak sağlam, sağlık yerinde. “Tamam kızım işte. Ne istiyorsun daha? İçteki huzur; evdeki huzur ee ne demişler MUTLULUK budur.”
Çok uzattım biliyorum. Ama kimseyle paylaşmayan ben sizinle paylaşmaktan çok keyif aldım. Kocaman öpüyorum sizi en arsız halimle. Sağlıkla ve huzurla kalın.
Nilgün.
.................

DÜN GECE DEPRESYONU TEK BAŞIMA KARŞILADIĞIMI DÜŞÜNÜYORDUM

Merhaba Ayşe Hanım,
 
Dün gece saat 03.30 civarında, kulağımda kulaklık, ses sonuna kadar açılmış, bir elimde şarap bir elimde sigara zaman zaman dans ederek zaman zaman da hıçkırarak depresyonu karşılayanın sadece kendim olduğunu düşünüyordum.
Fakat yazınızı okuyunca yalnız olmadığımı düşünüp bir nebze rahatladım. Tüm bu kargaşa içinde 5 sayfa yazı yazdım. Ne yapmak istiyorum oysa ne yapıyorum?
 Kedilerim şaşkın. Ne oldu bu kadına der gibi yüzüme bakıp anlam vermeye çalışıyorlar. Gece klozette bitti. Sabah kalkıp işe gitmek lazım.
 
Neyse ki bu akşam psikoloğumla randevum var. En son görüşmemizde beni gayet iyi bırakmış olmasına karşın bu akşam depresyonu misafir ettiğimi görünce ne yapacak bilmiyorum.
 
Sevgiler.
Esra K.
.......................

BU DA BENİM HİKÂYEM

Merhaba Ayşe Abla,
 
Bugünlerde ben de depresyondayım. Üç gün sonra ameliyat olacağım.
Narkozun tadını biliyor olmama rağmen çok sıkıntılıyım. Genetikten gelen ve biraz da stres kaynaklı ileride belki de çocuk doğurmama engel olabilecek bir hastalığım var; 'endometriozis'
Yani çikolata kisti. Adı tatlı gibi görünse de içeriği pek de iç açıcı sayılmaz.
Neden ben de diğer kız arkadaşlarım gibi sağlıklı bir bünyeye sahip değilim diye soruyorum kendime.  Aynı sorunlarla tam 7 sene uğraştı ablam, sene sayısı kadar da tüp bebek denemesi ve ameliyat geçirdi.
Şimdi ikiz (biri kız, biri erkek) 4 yaşında çocukları var. Ben bu hastalığıma kafayı takarken çok yakından tanıdığım bir diğer insan ise göğüs kanserine yakalandı ve 2 göğsünü almak, lenflerini de kazımak zorunda kaldılar.
Şimdi ise kemoterapi görüyor. O yüzden hayatta ondan bile kötü durumlar var. Hayata makinelerle tutunan, bir insanın vereceği bir organla hayata dönecek olan binlerce insan var.
 
Ben sizin yerinizde olsam bunları düşünüp hayatıma kaldığım yerden devam ederdim.

Ne kadar çok doktor o kadar hastalık ve kafa karışıklığı getiriyor insana.
 
5 Şubat’ta siz doğum gününüzü kutlarken ben de hastaneden taburcu olmuş olacağım İnşallah.
 
Eğer kutlama imkânı bulamazsam şimdiden doğum gününüz kutlu olsun, sevdiklerinizle sağlıklı mutlu nice yıllar diliyorum.
 
(Bu arada yazılarınızı kaçırmadan, büyük bir sevgi ile okuyorum.)
 
 
Sevgiler.
Cansu K.
................

GEÇMİŞ OLSUN?

Güzel Ayşe'm geçmiş olsun canım, geçecek elbet, “Uzaktan söylemek kolay tabii herkes çektiğini bilir” dersen, onda da haklısın güzel kızım.
Ama yapacak bir şey yok. Sen en azından geleceğini hissediyor, belki beynini bile hazırlıyorsun, etrafın biliyor. Ama Ayşeciğim öyle meret hastalıklar var ki!  Pat  hazırlıksız geliyor, yakalıyor sen de etrafın da şokkk. Depresyonun alası da peşine ama güçlü olmak zorunluluğu da var.
Neyse kızcağızım giyin, kuşan gez, toz ya da gezme belki oralarda da canını sıkarlar boş ver, en iyisi bebeğinle evde ol  öp onu, sev onu nasıl iyi  geliyor değil mi, varlığı bile yetiyor canım ya.
Acil şifalar diliyorum, en kısa zamanda atlatırsın dilerim.
Semiha A.
........................
YAKIŞMIYOR SANA
 
Selam Ayşecim,
 
Ben depresyona hiç girmedim, yani girdiğimi düşünmüyorum
Sana da şunu söylemek istedim;
Takma bu kadar her şeyi kafana, kendine niye stres yapıyorsun ki,
biraz rahatla, rahat ol canını hiç bir şey için sıkmaya değmez.
Hayata olumlu bakmaya çalış yani her şeyin var, sağlığın da yerinde, kızın yanında.
Bu 40 yaş sendromları da sana hiç yakışmıyor, taş gibi hatunsun.
Her yaşın ayrı bir güzelliği, tadı var, keyfini çıkarmaya bak.
Bu gibi streslerle günlerini kendine zehir etme. Mutlu ol.
 
Çok öpüyorum
Sevgiler
Sezer
....................
Acaba E.H.S’de mi bulaştı bu bize???
Merhaba Ayşeciğim,

Yazılarını severek, gülerek, bazen de ağlayarak okuyorum. Seni bizim okuldan tanıyorum, soğan kabuğu saç rengini ilk sende görmüşlüğüm var.
Bir kaç sınıf alttan geldim peşinden.
Ne gariptir ki bizim okuldan mezun kızların hemen hemen hepsi nev-i şahsına münhasır.
Depresyon demişken "ooohhhooo" ben de girip girip çıkıyorum.
Dışarıdan bakınca hayatim tadından yenmez durumda.
Maddi imkânlarım iyi, eşim cillop, iki güzel çocuk, ben de fena sayılmam.
“Eee kazık mı battı?” diyeceksin. Evet, batıyor galiba. Kahkahalarla gülerken karalar bağlayabiliyorum, bir şeye takılayım elde edene kadar canımı çıkarıp sonra bir kenara fırlatıyorum.
Bir doyumsuzluk, bir mutsuzluk işin komiği etrafımdakilerin neşe kaynağıyımdır. (Delilikten olsa gerek.)

Çocukluğumda geçirdiğim büyük bir hastalık ve onun bıraktığı bir takım marazlar mı sebep oldu bilmiyorum ama ben böyleyim işte.
İşin kötüsü biliyorum ki yaşadığım güzelliklere doyamadan geçiriyorum günlerimi.
Yurtdışında zor bir şehirde yaşıyorum burada en rahat yaşayanlardan biri olmama rağmen annelik çok ağır geliyor.
Bu şehirde anne oldun mu her şey bitiyor, hayat çocuklardan ibaret oluyor. Buna da alışamadım, etrafımdaki anneler de bana deli gözü ile bakıyorlar.
Hele önce kocam dediğimi duyan iyice aforoz ediyor beni. (Allah’tan eğlencemi kaçırmamak için kıyın kıyın yanaşıyorlar yine de).
Tabii ki çocuklarıma bayılıyorum ama ben bu adam ile damızlık diye evlenmedim ki sevdim, gözümü kararttım, işimi, ailemi, dostlarımı, memleketimi bıraktım arkamda onun için.
Neyse ki eşim arada bir dellense de ben kahkaha atmaya başlar başlamaz peşimden gelip damlalarımı veriyor direk ağzıma (kendisi doktor yoksa sermayeyi kediye yüklemiştik).
Bir de kızıyorum ne var mutluyum işte gülüyorum diye. Cevap hazır; aşkım şimdi yükseliyorsun birazdan düşeceksin, al şu ilacı.”
Tek derdim çocuklarımı etkilememek eğer onlarda benim yüzümden mutsuzluk ibaresi görürsem işte o zaman kendimi ömür boyu affedemem.
Senin kızın ile ilgili yazdıklarını okudukça içim rahatlıyor biraz, olmaz bir şey diye avutuyorum kendimi.
Sevgiler.
P.S: bizi seven böyle sevsin ya hu.
Aslı
.................

ELİME BİR ÇALI SÜPÜRGESİ ALIP SÜPÜRÜYORUM KAFAMDAKİLERİ

Birçok kadın yeni bir hayat kursa da eski kocası tarafından rahatsız edilir. Ben de nişanlımın daha doğrusu 2 ay sonra evleneceğim adamın eski eşi tarafından rahatsız edildim.
Tek suçum eşimle aynı yerde çalışıyor olmaktı. Boşanmalarından tut, yaz tatilinde çocuğunun eşimin ailesi tarafından tatile götürülmesinden (mecbur kaldılar çünkü kendi erkek arkadaşı ile tatilde olduğundan gelip almadı çocuğunu) beni sorumlu tuttu. Ağza alınmayacak küfürler, hakaretler tehditler vs.
Tıpkı senin geçenlerde yanlış bir numara çevirmenden ötürü rahatsız edilmendeki gibi. Şimdi bunları yazıyor olmak bile beni geriyor. Çok kötü günler yaşadım.
 
Onun yüzünden uzun zamandır çalıştığım işimden ayrıldım. 5 parasız tazminatımı da alamadım tabi ki. Depresyon halimi tarif edemem sana. Uykusuz gecelerim kalbim ağzımdaymış gibi atardı.
Her telefon çalışında titreme nöbetlerim. Kimse engel olamadı kadının arsızlığına. Ya da katil olmak gerekiyordu.
 
Şikâyetçi olduk kendisinden, konu adliyede bakalım ifade için çağırıldığında ne yapacak?
 
Şimdiki işimi sorarsan bulduğuma atladığım için ofisin temizliğinden tut kapısına kadar her işi yapıyorum sözde ön muhasebedeyim. Neyse o günlerden sonra şimdi çok iyiyim.
Elime bir çalı süpürgesi alıp süpürüyorum kafamdakileri, beni ne mutlu ediyorsa onu yapıyorum. Kısa geçiyorum konuyu ve hissettiklerimi.
 
Amacım seni germek değil, sen de başka bir kadın yüzünden eşinden ayrılmış bir insansın. Bana karşı önyargılı olma ama benim durumumda olan pek çok kadın vardır.
 
Ben kimsenin nedeni değilim, olmadım, olmayacağım. Yeni hayatımızı düzenlemeye çalışıyoruz.
 
 
Bu aslında başlı başına bir konu ama istersen yazma ya da bazı şeyleri ve ismimi değiştir sana bırakıyorum.
 
Belki bir gün tanışır, oturur papatya çayı içeriz.
 
Sadık ve devamlı okurun
E.
 
 
Not: Kendini kasma Veli ile çok mutlu olmanı, ikinci baharını yaşamanı, ikinci kez anne olmanı  gönülden diliyorum. Senin gibi sarılarak öpüyorum.
………………….

GELME..GELME..GİT...!

Sabah yataktan kalkar kalkmaz hemen karşımda duran boy aynasına bakmamla birlikte şeytan görmüş gibi irkilmemle başlar her şey.
Kendime tekme tokat giresim gelir. Saçımı başımı yolmak isterim. Aynanın karşısında kendime sivilcelerimden, tüylerimden, siyah noktalarımdan, kilolarımdan dolayı verip veriştirdikten ve ardından da iki üç cimcikle canımı acıttıktan sonra sıra gelir ev ahalisine.

İlk sırada 9 yaşındaki kız kardeşim vardır.
“Günaydın ablacım!”
“Ne günaydını be, uyutuyor musun sanki bütün gece üstümü açtın. Anneee, yataklarımızı ayırın bizim, yatmak istemiyorum ben bununla!”

Sıra anneme gelmiştir.
“Senin yüzünden istemediğim bir okulda okuyorum. Ben web programcılığı okumak istemiyorum. Ben rehber öğretmeni olacağım. Duydun mu beni, duydun mu?”
“Kızım bir hata oldu artık. Yolun yarısına geldin zaten. Üniversitede istediğin bölüme git tamam vallahi karışmayacağım.”
“Karış bir de ona da karış bir de.”
Ardından bir kahkaha veeeee hıçkırıklar... Saatlerce süren, gözlerimi mor bir balona çeviren hıçkırıklar.

Bütün bir günü evde üzerimde pijamalarımla o koltuktan o koltuğa yatıp ağlayarak, elimdeki gözyaşlarımla ıslanmış ve parça parça olmuş mendili her tuvalete atmaya gittiğimde de aynadaki görüntüme bakıp;
“Allah seni bildiği gibi yapsın, şu haline bak seni var ya seni anandan doğduğuna pişman ederim öss'yi kazanamazsan duydun mu? Saçını başını yolarım senin.” gibi sözler söyledikten, iki üç tokatla bir güzel acımı çektikten sonra tekrar gidip kaldığım yerden zırlamaya devam ederim.

Boy aynasının karşısına geçip göbeğime önce sağdan sonra soldan sonra önden baktıktan sonra, göbeğimi yumruklayarak ağlamaya devam eder ve en sonunda çileden çıkıp yapmaman gereken o şeyi yaparım.
Mutfağa gidip kraker dolabında ne kadar çikolata varsa hepsini alıp kendimi odamdaki yatağımın üstüne atıp bir taraftan slow şarkılar dinleyip bir taraftan da biri bitmeden diğerini açıp bütün çikolataları zırlama eşliğinde bitiririm.

Günün büyük bir bölümünü bu şekilde bitirdikten sonra anneme sarılıp;
“Niye benim düzgün arkadaşlarım yok anne? Neden hepsi erkekler için beni satıyorlar?” diye başlarım anlatmaya. İstediğim şey bellidir aslında; kız arkadaşlarımın erkek arkadaşları olmasın. Onlar da benim gibi feminist olabilirler. Evet, bunu yapabilirler. 18 yaşındalar daha, ne bu şimdiden bir erkeğin boyunduruğu altına girme hevesi? (Vallahi yazarken bile sinirleniyorum hepsine.)

“Anne neden ben çok zeki değilim? Neden okuduğumu bir kerede anlamıyorum, saatlerce çalışmak zorunda kalıyorum? Ben kesin aptalım anne.” Depresyonumun bir diğer sebebidir bu da.

Annemin kucağında ağlayıp zırlayarak geçirdiğim birkaç saatten sonra annem sever, okşar, öper, koklar beni ve annemin kucağından güçlü bir Zeynep olarak kalkarım.

Şimdi annemin işinin ne kadar zor olduğunu anlıyorum. Yazık kadıncağıza valla ya. Nasıl da uğraşıyor benimle bıkmadan usanmadan. Canım annem benim.


Not: Yedi aydır yazılarınızı okuyorum. Daha önce size yazmayı çok istedim fakat bir türlü cesaret edemedim. Sizi yakından tanımasam da sebebini bilmediğim bir şekilde çok seviyorum.
İdolümsünüz siz benim (bir de rehber öğretmenim Sibel D. var) İleride Sibel Hocam gibi bir rehber öğretmen ve sizin gibi bir anne olmak istiyorum. (Evlenmeyeceğim ama çocuk esirgemeden bir kız çocuğu evlat edineceğim Allah nasip ederse.)
Sevgilerimle.
Z.

…………………..


 

Yazarın Tüm Yazıları