Paylaş
Ben dedim, olmuyor, köpeksiz yaşayamıyorum.
Bir an geliyor o kararı almam zor olsa da alıyorum, alerji falan diyorlar “hade hade” diyorum ve bir can yoldaşı için arayışa giriyorum.
Bayram üstü yine bu arayışa girdim ve ara sıra ziyaret ettiğim Beykoz Barınağı’na gittim.
Zaten bana haber de gelmişti, “bak” dediler, “burada bir boxer var, hemen gel.”
Boxer benim rahmetli babamın köpeği. Babamın vefatından sonra o da vefat etti.
Babam gidince yaşamak istemedi ama boxer’ı görünce ben fena oldum, gözüme babam geldi, gözüme tüm o yıllar geldi, “yok” dedim, “alamayacağım, sanırım bu durumu kaldıramayacağım.”
Yan kulübeye baktım, daha doğrusu sıkıysa bakmayayım, deli gibi bağrınıyor çünkü biri, kafesi ha parçaladı, ha parçalayacak kendileri.
Bir ayıcık ama nasıl güzel bir şey, anlatamam sizlere. Neymiş, o bir mastiff’miş.
45 kiloluk, 2.5 yaşında, bulldog’a benzeyen bir kız. Kırış kırış bir şey.
“Bunu istiyorum” dedim, “aaa” dediler, “bu biraz saldırgan, hemen alamazsınız, her gün gelin, size alıştıralım.”
“Lütfen kafesten çıkarır mısınız?” dedim.
Siz deli misiniz der gibi bana baktılar.
Ben de evet, deliyim gibi onlara baktım.
Ve mastiff kafesten çıktı, korkusuzca bir girişimle onu elledim ve o çılgın hayvan beni bir sevmeye başladı, kedi gibi bana sarıldı, yere oturdu.
Beykoz Barınağı’nda herkes haliyle şoke oldu. Neyse işlemler falan filan derken evimize geldik.
Şu an evimizin her yeri çiş, kaka, evimizin önünden kimseler geçmiyor, Ece ise yıllık izne ayrıldı.
Kızım falan da dahil, bayram tebriğine bile kimse gelmedi.
Biz Charlot’la kaderimizin bize çizdiği neyse onu yaşayacağız artık. Ben bu arada bitiğim, midem iflaslarda.
Bakın aşağıda bana telefonda anlatılan üç şehir efsanesi var ki, bunlar da bu durumumun üstüne tuz biber ekti, çok fenalar çünkü.
1) Karı koca senelerce uğraşırlar ve bir türlü evlat sahibi olamazlar. Sonunda terrier cinsi bir köpek alırlar, o evlatları olur, özellikle kadın çok bağlanır.
Köpek gelir dokuz yaşına. Karı koca bir Tayland seyahatine çıkacaklardır. Köpeği de yanlarına alırlar.
Bir akşam bir lokantaya giderler, girişte yer gösteren adam “alayım köpeği” der. Kadın sevinir, “ay ne güzel” diye.
Yemek biter, yediklerine göre hesap da uygun gelir, çıkışta kadın köpeğini ister ve köpeği teslim ettikleri adamdan cevap gelir; “Nasıl yani hanımefendi, köpeğinizi pişirdik, yediniz ya?” Kadıncağız tedavi görür yıllarca...
2) Başka bir kadıncağızın köpeği ölür. Kargoyla İstanbul’dan İzmir’e götürürken bir karışıklık olur. Kargo açılır, havayolları görevlileri panik, eyvah köpek öldü diye. Kadını oyalarlar, dokuz saat içinde terrier cinsi köpeğin aynısı bulunur ve kadına “buyurun köpeğiniz” denir. Karşısında köpeğini canlı gören kadın şoktan şoka girer haliyle.
3) Karı koca Afrika’da bir köpek bulurlar, bayılıp, Türkiye’ye getirirler. Fakat bu arada etrafta sürekli kedi, köpek ölüsü bulunmaya başlar.
Bunlar da panik olur, acaba bir hastalık mı var diye köpeklerini bir veterinere götürürler.
Veteriner der ki “İyi ki geldiniz, sizin bu köpek sandığınız Afrika cinsi bir fare, hayvanları da öldüren bu. Yakında sizleri de yerdi, hem de üfüre üfüre.”
Ya işte böyle...
Paylaş