Paylaş
Eşyalarıyla vedalaşmaktan, onları koklayıp, eski günleri yâd etmekten yeni evine bir türlü taşınamıyor, taşınsa da internete bağlanamıyor. Dolayısıyla bu köşede bugün boş kalacaktı ki, kız kardeşi olarak bu durumdan faydalanıp yıllar boyu alamadığım intikamımı bir günde, bir köşede (internet köşesi) tek bir yazıyla almanın daha vurucu olacağına karar verdim.
Sevgili annem, babam çok sevdikleri bir çiftin çocuklarının adlarından özenerek Ayşe'den sonra benim de adımı Ayça koymaya karar vermişler. Bu sevdikleri arkadaşlarının kızları Ayşe ve Ayça çok iyi anlaştıkları için, isimler de birbirine uyumlu olduğundan bizim isimlerimizi de öyle koymuşlar. Ama kendileri bile Ayşe ve Ayça'yı birbirine karıştırmakta çok başarılılar. Onun içindir ki babam bana; "canım kızım", Ayşe'ye de "cadı kızım" lakaplarını takarak bu isim karmaşasına bir çözüm bulmuştur.
Ayşe ile aramızda 6 yaş var ama Ayşe bunu her seferinde 6,5 yaş olarak düzeltir hatta biz çocukken 7 dediği de çoktu. Sanırım birbirimizi anlayamamamız da bu noktada başlar. Hayatı boyunca ona abla dememi istemişti hatta ablacım, sevgili ablam gibi ifadelerle de süslemiştir ki ben bunların yanından bile geçmedim.
Üstüne basa basa, haykıra haykıra Ayşe diyip durdum! Biz bu isim karmaşası içerisinde birbirimizi yerken 90'lı yılların sonunda “Khaled” adında bir Arap asıllı Fransız amcadan "Aicha" diye bir şarkı çıkıverdi. Ve işte bir kavgada bu noktada başladı. Ona kalsa adam Ayşe diyor bana kalsa da Ayça. Biz zaten 2 kardeş hırlaşmaktan ve birbirimizin kuyusunu kazmaya çalışmaktan kafamızı kaldıramazken bir de bu şarkı belası çıkıverince başımıza, ayıkla pirincin taşını...
Neyse amacımdan uzaklaşmadan hazır köşeyi kapmışken - yazılarını kendi deyimiyle ilgiyle takip ettiğiniz benimse yazılarını ondan başka kimsenin okuduğuna inanmadığım - Sevgili Ablamın kim olduğundan bahsedivereyim azıcık.
Kendisi 38 senelik hayatına haddinden fazla hikâye sığdırmış bir kişiliktir. Çocukluğum, elinde mikrofon zannettiği annemin saç fırçası, mini eteği ve Gulyabani kılıklı bebeğiyle apartman boşluğunda Ajda'nın meşhur Petrol şarkısını haykırarak söylemesini seyrederek geçti.
O gün kafayı meşhur olmaya takmıştı. O elinde çakma mikrofon, kapı kapı dolaşıp şarkı söylerken ben atari oynuyor, tenis ve flüt kurslarına gidiyordum. Aaa
bir de mandolin kursu ki bu da sağ olsun kendisi gitmediği için bana piyango çıkmıştır. İşte o dönemlerde zıt kardeşler olarak hayata el uzatmaya başladık. İkimiz de kız lisesinden mezunuz. Ben özellikle kız okulu isterken kendisi hata ile bir kız lisesine girivermiş ama sağ olsun tüm Beyoğlu Belediyesi ve halkıyla kaynaştığı için erkekler arasında da popülerliğini korumuştur. Benim Perihan Abla seyrettiğim dönemlerde kendisi annemlerin dışarıda olmasını fırsat bilip erkek arkadaşlarına spagetti pişirmekle meşgul olurdu. Ben o bücür halimle bir yumurta kırmayı bile beceremediğimden bir spagettiye tav olur ve gördüklerimi, duyduklarımı asla kimseye söylemeyeceğime dair söz verirdim. Hatta annemler erken geldiğinde kendisi erkek arkadaşı ile üst katta merdiven boşluğunda otururken üst komşuya kadar gitti birazdan gelecek diye yalanlar uydurur, entrikalarına ortak olurdum.
Sonunda hızını alamadı ve 19 yaşında evlendi! Ne kadar mutlu olduğumu söylememe gerek var mı? Ev, onun odası, telefonu ve annemle babam bana kalmıştı! Ailem bu erken evliliği pek onaylamasa da benim için hiçbir sorun yoktu hatta bundan daha güzeli de yoktu.
Peki 23 yaşında anne oldu desem?!
Bir bu eksikti aramızda 6,5 yaş fark vardı ama Ayşe'nin cesaretli kararları sayesinde 16 yaş var gibi uç hayatlar yaşamaya başlamıştık.
Ben daha öpüşmemiştim bile! Onun tarafında her şey çok hızlı gelişmekteydi. Daha sonra ben üniversiteye gittim, döndüğümde yeni evlerinin inşaatı bahanesiyle kendisi ve ailesi evimize geri gelmişlerdi, aman Allah'ım.
6 ay gibi bir süre evleri bitene kadar beraber oturuverdik. Kâbus bu sefer katlanarak geri dönmüştü. Ayşe yetmezmiş gibi, bana bir gün bile teyze deme lütfunda bulunmayan biricik yeğenim ve ara buluculuk yapayım derken kaş, göz çıkartan bir enişte!
Üstüne bir de 17 Ağustos depremi oluverdi mi ister istemez kenetleniverdik birbirimize!
Gerçi işin güzel yanı ben uyandığımda Ayşe yeni yatmış olduğundan birbirimizi fazla göremezdik. Ama kendisi sağ olsun yeni evlerine taşındığında 02.00 sularında annemle beni az aramamıştır. Gündüzleri ulaşılamaz olduğundan en önemli fikirler gece yarısı aklına geldiği için bizler de sayesinde az dikilmedik ayağa.
Ayşe'de konu çoktur. Gece yarısı bir anda eşiyle kavga edip kendini havaalanında bulabilir, ya da bir panik atak vakası sarmıştır kendinde değildir. O da yetmedi, sakin bir akşam yemeği için arkadaşlarıyla buluştuğu bir gece arabasıyla takla atıp ölümden dönmüştür. Daha bitmedi, bir sabah uyandığında bir gözü şaşı kalkabilir, bunu en az 2 kez yaşamıştır. Kendisinde hikâyeler saymakla bitmez. Ama yaptığı her şey mutlaka iyi ya da kötü ses getirir. Neyse ki sokağa az çıkar, yoksa olaysız ve huzurlu bir eve dönüş hikayesi pek mümkün değildir.
Kim demiş kardeşiz diye, biri gider Mersin'e öteki tersine!
- Kendisi Türk kadın standartlarına göre oldukça uzun boyludur, ben ise bodur piliç her daim tatlıdır lafını kimselere vermem!
- O boyuyla utanmadan 12 pond ayakkabılar giyer, ben ise babetlersiz bir hayat düşünemem.
- Kendisi için akşam yemekleri çok önemlidir. Kraliçe Elizabeth'in menüsü ve ziyafetleri ile yarışabilir. Masanın bir ucunda o bir ucunda siz leğen boyutlarında yemek takımlarıyla, bir lokma değil bir tencere kadar yer ve patlarsınız. Bir de 22.00'den önce yemeğe oturamadığı için ona geldiğim zamanlarda salata sonrası uykum gelir ve masaya kafamı koyar uyurum. Çünkü ben en geç 20.00'de yemeğimi yemiş, 23.00'de yatmış olurum.
- 16 sene evli kaldıktan sonra benim evlendiğim sene o boşanır.
- Onun bir kızı benim bir oğlum var.
- Benim yazı yazmaya ve işe ara verdiğim dönem kendini sosyal medyaların kraliçesi ilan eder bir hırstır alır gider.
- İnsanlara merhaba demek bile benim için fazla bir sosyalleşme olayı iken kendisini günde 100 kişi gerek kapı, gerek e-mail, gerek telefon yoluyla ziyaret eder ve dertlerini paylaşır.
- Denemediği yemek, bilmediği tarif yoktur. Ben ise mutfağı pas geçer, makarna haşlamaktan öteye gidemem.
- Makyaj kursu açacak kadar donanımlı ve bilgi sahibidir, ben ise bir allığı 1000 sene kullanmanın yollarını ararım.
- Onun 3 köpeği, benim 3 kedim var.
- O sağlaktır, ben solak.
- Sabaha kadar film seyretmeye bayılır. Ben ise sinemaların 20.00 seanslarında bile uyuyabilirim.
- Evden çıkmadan 3 gün geçirebilir. Ben ise uyandıktan 3 saat sonra kendimi dışarı atmazsam rahat edemem.
- Kışın karda bile çorapsız dolaşırken ben Ağustos sonu çorapla yatmaya başlarım.
Bu yazı sabaha kadar sürer... Bana müsaade ama sizler de kardeşleriniz varsa bir düşünün bakalım bu kadar zıt olabilir misiniz?
Not: Ayşe Cuma sizinle olacağını eklememi istedi.
Not 2: Serhat’a “Ayşe yokken ne çizelim? “ dedim. O da bu karikatürü göndermiş. Ayşe yokken o da çizemedi galiba.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş