Paylaş
Yine sizlerden epeyce fazla sayıda eposta geldi. Her zaman söylüyorum; benim köşemin asıl sahipleri sizlersiniz, bu nedenle sizlerden gelenleri de arada sırada paylaşıyorum köşemde.
Genellikle insanlar üzgünken en kötü şeylerin hep kendi başlarına geldiğini, başkalarınınsa güllük gülistanlık, dertsiz tasasız yaşadıklarını zannedebiliyorlar.
Bu yüzden sizlerden gelenleri özellikle paylaşmak istedim ki yalnız olmadığınızı görün, kendinize dersler çıkartın. Şu üç günlük dünyada fazla da üzülmeye yer olmadığını hatırlatın kendinize.
Geçen haftaki yazımı okumayanlar için:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19886374.asp
…………..
DEDEM KIŞ GÜNÜ BİZİ SOKAĞA ATTI
(adımı paylaşmayın olur mu?)
İyi sabahlar Ayşe Hanım,
Düşmek nedir iyi bilenlerdenim. Hayatı henüz 11 yaşındayken (aslında daha eskisi var ama) öğrenenlerdenim.
11 yaşıma kadar dedemlerin 2 katlı müstakil evinde oturduk. Dedemler Almanya’daydı, her yaz gelirler ve öyle kalabalık olurdu ki o küçücük 80 metre kare evde deyim yerindeyse her yerden birileri çıkardı sanki.
Annemler 7 kardeş ve 5’i Almanya’da. Düşünün biz evde 4 kişiyiz ve her yaz kaç kişi daha ilave ediliyor.
Hepsinin kahrını çekerdi annem, o da yetmezdi babamın tarafından; "kayınbabanın evinde oturuyorsun sana göre ne var" diyen çıkar gelirdi, sanki eziyet yapmak istercesine.
Anneme üzülürüm halen, şu an kadıncağız hastalık üstüne hastalık sahibi oldu. Gün geldi babam ev aldı, tek maaşla başını sokacak ev almak ne kadar zordur bilen bilir. Üstüne üstlük 3 çocuk da varsa. Öyle maddi sıkıntı içine girdik ki anlatamam.
Babam yıllarca kardeşlerine yardım etmişti. Ev parası öderken sıkıştı ve kardeşinden yardım istedi, amcamdan aldığı cevap “paramın vadesini bozduramam” oldu. Dünyası yıkıldı birden ama işyerindeki arkadaşları bileziklerini çıkarıp koydular masanın üstüne, babamın borçtan rahatsız biri olduğunu ve parayı en kısa sürede ödeyeceğinden emin oldukları için.
Hiç unutmam 92 yılı Aralık ayını, öyle bir kış var ki kapıda anlatamam. Dedem bu defa kışın geldi izne; teyze ve eniştemin kışkırtmasıyla. Hâlbuki onlar da dedemin evinde oturuyorlardı. 3 kardeşiz, o zamanlar ben 10, kız kardeşim 8, erkek kardeşim 2,5 yaşında. Öyle bir kış var ki dışarıda diz boyu, babam annem başımızı sokacak evin temizliği derdindeler.
Küçüğüm ya o zamanlar, her şey bana öyle büyük gelirdi ki anlatamam. Karlar çok, mesafeler uzak, küçük ciğerler çabuk yorulur.
Dedemin o kış vaktinde 2 katlı müstakil evine, biz otururken içindeyken, camları kırdırıp çerçeve yaptırmaya başladı, daha biz taşınmadan. Enişte ve teyze yıldırma politikası uygulattı, biz bir an önce çıkalım diye.
O güne kadar mutfağımız hep dolu doluydu ama ev alınca bir ekmeğe muhtaç olmanın ne demek olduğunu anladım. Evde sadece bakkaldan borçla alınan yumurta, yağ, ekmek ve soğan vardı.
Sabah aksam sadece bunlar pişti ve bunları yedik. Küçük olmamıza rağmen bir gün bile anneme babama her gün mü yumurta, soğan demedik. Annem, babam para olmadığı için o uzun mesafeyi, o kara kış gününde yürüye yürüye giderlerdi, inşaat temizliği ne de zor olurdu.
Çok üzülürdük biz. Dedem inşaatı başlatınca, biz bir odanın içinde kalıverdik. Diğer evin işi bitmez ki taşınalım. Biz sadece yumurta yerken dedem, teyzemlerle lokantalardaydı. Suçumuz neydi, ne yapmıştık anlamamıştık. Hadi evi taşımıyor musunuz diye baskılar başlamıştı, o kara kış gününü ben hiç unutamam.
Kamyon geldi, zaten doğru düzgün eşyamız yoktu, yükledik, kardeşlerimle ben soğuktayız ve sobanın başına çağıranımız yok. Gözümün önünden gitmeyen manzara ise erkek kardeşimin o karın içinde düşe düşe annemin peşinden koşması, halen içimde sızıdır.
Yaşım olmuş 30, üstünden geçmiş 20 yıl ama halen unutamam, annem her rahatsızlandığında gözümün önüne gelir tüm bunlar.
Bina yeni teslim olmuş, görevlisi bile yoktu. İlk taşınan bizdik, kalorifer yanmıyor, 5 imiz bir oda da yatıyoruz. Ama ona da şükrettik, en azından kendi ciğerimiz çık demiyordu, kendi evimizdeydik.
Kimselere belli etmedik sıkıntımızı. Yıllar geçti ve biz şu an bulunduğumuz şehrin iyi semtinde oturuyoruz artık, o evden de taşındık 12 yıl önce.
Dedemlerle görüştük zamanla elbette ama kırgınlık hiç geçmiyor, biliyor musunuz Ayşe Hanım.
Kimselere sıkıntını belli etmeyince, şikâyet etmeyince her şeyin eksiksiz, tam zannediyorlar. Oysa bilmezler ki bir ekmeğe muhtaç günleri geçirdik.
Şimdi başka bir düşüşün içindeyim. Yaklaşık 5 yıl çalıştığım iş yerinden istifa ettim, bundan 9 ay önce. İstifa nedenimi anlatıp konuyu çok uzatmayacağım. Ama zerre pişman değilim o kararımdan, şu yaşadıklarımı yaşamış olsam bile. Maddi bağımsızlığınızı kaybediyorsunuz. Ama bunun yanı sıra yanınızdakileri de. Herkesin tavrı, düşüncesi değişiveriyor.
Aslında düşmekten neden yakınıyoruz ki, canımızı acıtıyor diye mi? Ben de üzüldüm, ağlamaktan gözlerim burnum ağzım şişti. Ama olsun, insanların asıl niyetlerini, yüzlerini öğreniyorsunuz, ben öğrendiklerimi çabuk uygularım bazı konularda. Mesela insanlarla mesafeyi...
Bu hayatta, bu dünyada gerçekten yalnızız. Canım deyip canınızı vermeye hazır olduğunuz insanların gün gelip vakit vermeye bile değmediğini anlıyorsunuz.
Hayatımda sadece evden atılarak mı düştük? Hayır... Öyle çok mevzu var ki, insan olanın başına her iş geliyor hiç şüphesiz. Düşe kalka güçleniyoruz, düşe kalka yol alıyoruz, hepsi hayatın ayrı bir rengi. Üzülüyoruz unutuyoruz, kaldığımız yerden inanılmaz bir hızla devam ediyoruz. Canlarımızın canı sağolsun yeter Ayşe Hanım.
Dost kazıkları ağırdır. Ama anne öğüdü dinleyen biriyim, çocukluktan bu tarafa mesafeli yaklaştım arkadaşlara. Baştan kabul ettiğim şey "her an kazık yiyebilirim" düşüncesi oldu. Kazığı yediğimde canım çok yanmadı. İş hayatında asla dost edinmedim, arkadaşım vardı ama rekabet ortamının duyguya yer yok malum. Benim de her şeyi paylaştığım dost dediğim bir kaç arkadaşım var elbette. Mesafe en iyisi her zaman.
…………..
Allah Kimseyi Düşürmesin
Sevgili Ayşe,
Düşme durumunu o kadar iyi biliyorum ki, bundan 1 yıl öncesinde merdivenlerin en üst basamaklarından birinde dururken şimdi en alt basamaklardan birindeyim. Üst basamakların tadına varmasaydım eminim ki bu kadar kötü durumda olduğumu hissetmeyecektim ama şanslıyım ki (belki de şanssızım) onu da gördüm.
Bu değişime de ben kendim sebep oldum, sonucunun bu kadar çetin olacağını bilseydim izin verir miydim sanıyorsun. Sadece şehir değiştireyim sevdiklerime daha yakın olayım derken kendimi merdivenlerden yuvarlayıverdim. Şu anda da en azından çıkış yolunu biliyorum diye avutuyorum kendimi. Gerçekten Allah kimseyi düşürmesin ya da bir gün düşecekse göklere çıkmasına izin vermesin ki göklerde neler olduğunu bilmeden saf bir şekilde hayatından, halinden mutlu bir ömür geçirsin.
Çevremde görüp de içimi acıtan şey de bu durumdaki diğerlerinin hiçbir şeyin farkında olmaması üstüne üstlük hallerinden çok memnun olmaları. Hatta başlarda kendimde problem olduğunu düşünmeye başlamıştım ki benim gibi düşünen nadir insanların olduğunu da keşfettim.
Düştüğümüz yerden hepimizin çabucak kalkması dileğiyle.
(adımı yayınlamazsanız sevinirim)
………..
AYŞELİM AYNI DERT BENDE
Ben de düşünüyordum sonra yeniçağın hastalığı bu olsa gerek diyorum: Herkes telden arayıp ne yapıyorsun, nerdesin, aa yine mi evde misin? Eee çık biraz dışarıda gez dolaş hep eve mi kapanacaksın der. “Sana ne kardeşim, ben halimden memnunum. Cafe, bar dolaşıp boş boş para harcayacağım, gereksiz boş sohbetleri dinleyeceğim, haklı da haksız da olsalar her şeye baş sallayacağım da ne olacak diyemiyorsun. İlgilenirler sıkar, ilgisizler vefasız olur, hiçbir şey memnun etmez. Hele ki sabah uyurken o telin çalması o kapının din dongu offf, bir insanın en sinir olacağı an budur, tabi kendine gelince kedi oluveriyorsun.
Birine sinir olursun, öğlene dek yataktan çıkmazsın, işe gidersin patrondan çaycıya kadar herkes düşman gibidir. Bu durumun en çok yaşandığı dönem maddi sıkıntı yaşadığın zamanlar; hele ki bir şey istiyor alamıyorsan o zaman küplere biniliyor tabi kimse bilmez o sende gizlidir.
Bazen de çok sevdiğin biri ya da yapmak istediğin bir şey için elinin kolunun bağlı olduğunu görünce oradan oraya savrulursun. Ne deniz kıyısındaki kulübe ne de dağ başındaki küçük bir köy evi hiçbiri içindeki huzursuzluğu gideremez, seni mutlu edemez.
Eş dost davetleri, barlar içkiler, eğlenceler sinema vs...
Sevgili ile geçen günler hepsi boş, hepsi anlamsızlaşıyor. Yine bir boşluk var doldurulmuyor, iyisi mi çocuklarla vakit geçirmek hatta onlardan farksız değilmiş gibi onlarla aynı şeyleri yapmak.
Unutalım Ayşelim geçmişi, silelim tüm kötü hatırları, bizde kalan söylenmemiş tüm sözleri, başkası için bir kenara itilmiş vazgeçilmiş hayalleri, pişmanlıkları, onlar ki bize bu anları zehir eden bir geçmiş. Sevgilerimle öpüldün.
Gül
…….
TÜRKİYE’YE DÖNMEK BENİM İÇİN HAYAL
Ayşecim ben A. Amerika’dan hatırladın mı? Bugünkü yazın yine aldı götürdü beni. Ne diyelim, Allah cezalarını versin o sapıkların. Bugün çalıştığım programdaki öğrencilerden biri geldi ve benimle konuşmak istedi. Ben de nedense “off yine ne oldu sınıfta?” diye düşünürken erkek öğrencim konuşamadı, dedim “kendine gel, birazdan konuşalım.”
Ben salak hala öğrenci derslerden filan bahsedecek derken durum ortaya çıktı. Sabah meğer erkekler tuvaletinde tacize uğramış. Ben tam bu olayın etkisindeyken senin yazını okudum.
Çok iyi bak kendine, ben de bir kaç ay önce her şeyden nefret eder haldeydim. Acayip ülke değiştirme modundaydım ki bana git buradan diyen yok, Vatandaşlığım var burada. Tr’ye gelsek çocuklar anneyi bile zor söylüyor, koca Türkçe bilmez, galiba ben demir çakacağım buraya Tr’ye ailecek gelmek hayal bize. Bu da benim dibe vurmuş halim.
Çok öpüldün. Her şey gönlünce olsun.
A.
………..
DOLANDIRILDIK
Ayşe Hanım,
Çok uzun zamandır yazılarınızı takip ediyorum. Ama hiç cevap yazmaya yeltenmemiştim bugünkü yazınızı okuyana kadar. Yıllar önce öyle bir düştük ki ailem ve ben ve daha bilmediğimiz onlarca insan, hep birlikte. Canımız, kanımız olan biri tarafından öyle bir dolandırıldık ki evler, arabalar, dükkânlar, arsalar her şey gitti.
O kendini kurtarmak için çabalıyordu, biz bunun farkına vardıktan sonra biz de onu kurtarmak için çabalamaya başladık. Çünkü böyle görmüş, böyle yaşamıştık. Aileden birinin başı dertteyse her şeyden vazgeçilebilirdi bizde.
Memleketi terk ettik önce. Sonra iki göz bir evde beş kişi yaşamaya başladık. Sonra 50 yaşını geçmiş insanlar, annem ve babam emekli olmalarına rağmen tekrar çalışmaya mecbur kaldılar.
Abim, erkek kardeşim üniversiteyi bırakmak zorunda kaldılar. Çalışıp eve para gelmesi gerekiyordu çünkü. Aralarında en şanslı ben çıktım da kimse benim okuluma dokunmadı çok şükür. İkinci üniversiteyi okuyorum aradan yıllar geçmesine rağmen. O günler geldi geçti.
Geçmez sanıyorduk, o şekilde yaşanmaz sanıyorduk ama yaşadık. Çok şükür geldi, geçti. Çok pişmanlıklarımız oldu ama çok şükür herkes sağdı ve en önemlisi hiç isyan etmemiş, hiç kopmamıştık. Bu anlattığım işin maddi boyutuydu tabi.
O günlerde de olduğu gibi ben de hala manevi anlamda düştüğüm zaman otururum sayfalarca yazarım. Bu saatlerimi de alsa yazarım. Gecenin karanlığında, açarım perdemi, bir de mum yakarım. O mumun cılız ışığında yazarım. Çünkü kendimi konuşarak değil yazarak daha iyi ifade edebildiğimi düşünüyorum.
İnsanların yüzlerine söyleyemediğim şeyleri bir akşam bir kâğıda yazar sonra ceplerine, çantalarına, masalarına fark ettirmeden koyarım. Ama bir de isterim ki yazdıklarıma sözlü cevap vermesinler. Onlar da bana yazsınlar. Söz uçar yazı kalır. Bazen tekrar tekrar çıkarıp okumak isterim çünkü. Bu da bana iyi gelir. Bazen yazarken ağlarım yazının son harfine kadar.
Bunalmışım, bıkmışım zaten her şeyden yazarak ruhumu rahatlattığım gibi ağlayarak da vücudumu rahatlatmak isterim.
Ben maddi ve manevi olarak en tepedeyken en dibe düşüşü yaşadım. Dediğiniz gibi Allah kimseyi düşürmesin. Allah kimseyi gördüğü ve yaşadığı şeylerin eksikliğiyle imtihan etmesin. Ama bir şey daha var. Allah sevdiği kuluna bela verirmiş. Kendini hatırlatmak için. Başarılarınızın devamını diliyorum Ayşe Hanım. İyi çalışmalar.
(Yazımı yayınlama gibi bir durumunuz olursa ismim yayınlanmazsa çok sevinirim.)
………….
BAŞ EDİYOR MUYUM ACABA?
Ahhh abla ahhh,
Tam şu anki yarama parmak bastın.
Diyordum ki Ayşe ablama bir danışayım derdimi.
Yazını okudum, sen benden betersin.
İnsan kendiyle ilgili sorunlarla baş ediyor da sevdikleri girince işin içine işler değişiyor.
Kendim söz konusu olunca ne yapıyorum biliyor musun?
Yardım ediyorum.
Kim gelirse önüme, kimin ihtiyacı varsa ne gerekliyse yapıyorum.
Darülacezeye gidiyorum, çocuk esirgemeye gidiyorum, sokağa çıkıyorum bakıyorum, bir okul seçiyorum kendime ihtiyaçlarını gideriyorum, olmadı muhtarlıklara gidiyorum birilerini bulup yardım edip kendime gelmek için.
İşe yarıyor. Onları öyle görünce şükrediyorum, seninki de dert mi diyorum. Geçiyor.
Sevdiklerimin derdi varsa içim yangın yeri ama rahatlamama çare yok. Onlar mutlu olacak ancak o zaman rahatlıyorum.
Özge
……………….
SİL BAŞTAN
Günaydın,
Yazılarınızı keyifle okuyorum. Bugünkü yazınızda sanki benim hislerime tercüman olmuşsunuz.
Neden bıkıyoruz her şeyden ve herkesten diye düşündüm bir an? Bu bizim ruhumuzla ilgili bir durum sanırım. Sürüden olanlardan olmadığımız içindir!
En iyisi sil baştan yapabilmek. Bazen sıfırlamak gerekiyor birçok şeyi. İşte tam da sıfırlama ve sil baştan yapma periyodumda hislerimi okudum yazınızda.
Biz yine de sürüden olmayalım ve her şeye rağmen pozitif olmaya devam edelim. Bu size de bana da yakışıyor!
Sevgilerimle
Osman
……………
YANLIŞ ANLAŞILDIM
Sevgili Ayşe’m,
Bende de sıkkınlıklar sık sık gelir ve geldikleri gibi de giderler. Bu aralar gerçekten zor bir olayın içindeyim. Bu olay da benim her zaman başıma gelen yanlış anlaşılma olayından kaynaklanıyor.
Çok sevdiğim bir arkadaşımla (aynı zamanda iş yerinden çalışma arkadaşım) bir yanlış anlaşılma yüzünden aramız bozuldu. Kendimi ifade ettim etmesine, yani mektup yazarak anlatmaya çalıştım. Bir hareket göremeyince oluruna bıraktım her şeyi.
Ama olacak gibi de değil, çok üzgünüm inan ki. Başka şeyler, başka iyi şeyler düşünmeye çalışıyorum. Olmuyor, bir arkadaş, bir dost kaybetmek hem de böyle bir sebepten olması kanıma dokunuyor.
Neyse ben de sana anlattım rahatladım. Alt etmek için ne yaptığımızı sormuşsun, hikâye yazmaya devam. Öpüyorum. Hoş çakal.
L.
Paylaş