Paylaş
“Kaderini değiştirmek kendi elinde” diyenlere uzağım, kaderi değiştirmenin elimde olmadığına inanırım.
Ama bazen kafam da karışmıyor değil. Mesela şu son günlerde yaşananlar.
Düşünsenize bir bebek, bir çocuk depremde enkaz altında kalıyor. Allah’ın mucizesi enkaz altından burnu bile kanamadan çıkıyor, bilmem kaç gün aç biilaç yaşamayı becerip hayata tutunuyor. Eee diyorsun, demek ki kaderinde yokmuş depremde ölmek, Allah ona daha ömür vermiş.
Sonra aradan bir kaç gün geçiyor, aynı bebek ya da çocuk soğuktan donarak, hastalanıp ölüyor.
Peki, bu ne şimdi? İşte alın size benim içinden çıkamadığım bir durum.
Ne şimdi bu; kader mi, ihmal mi?
Burada ihmal demek mantıklısı, göz göre oluyor çünkü.
İnsanın aklına sahip olması zor geliyor.
İsyan ediyorsun, “nasıl olur ya?” diyorsun, “nasıl?”
“Bu kader olamaz” diyorsun. Ne yani kaderinde bu ay, bu sene ölmek vardı da sadece arada üç beş günlük zaman oynaması mı yaşandı?
Yok, işte bu kader değil, düpedüz ihmal.
Tam arada derede kalmış; “yahu kadere inanmasam mı acaba hakikaten değiştirmek elimde mi yoksa?” derken bu sefer öyle bir şey oluyor ki “pes” diyorsun, “olmaz, bu kadarı kaderden başka bir şey olamaz.”
Deprem oluyor, bu deprem mevki ile yakından uzaktan alakası olmayan bir gazeteci deprem sonrası bir sürü gazeteci gibi haber peşine yollara düşüyor. Bazıları işini yapıyor, dönüyor, biri önce gidiyor, biri sonra. Biri önce dönüyor, bir diğeri sonra. İşte ne olursa o an oluyor. Tesadüf eseri orada kalan iki gazeteci, artçılardan başka büyük deprem ihtimali olmadığı bilirkişilerce söylenilen aynı yerde yaşanan ikinci büyük depremde ölüyor.
Başka otelde kalan gazeteci kurtuluyor, otel sağlam.
Ama o otelde yer bulamadığı için sağlam sandığı diğer otelde kalan gencecik adamlar gidiyor.
Eee, peki şimdi bu ne?
Düpedüz kader işte.
Kırk yıl düşünsen aklına gelmeyecek şey onların başına geliyor.
O zaman insanın “kaderlerinde depremde ölmeleri yazılıymış” diyesi geliyor, mesela ben öyle dedim.
Ama sonra yine alıyor bir kararsızlık insanı.
Burada da ihmal var kardeşim.
Adamın teki ihmal etmiş, otelini depreme dayanıklı inşa ettirmemiş.
Al işte yine karışıyor kafa.
Neye inanacağına şaşıyor insan.
Benim biricik babama hastaneye yattığında; “Kurtulması zor, yaşarsa da belki bacaklarını kesmek zorunda kalabiliriz” diyen doktorlara inat, benim babam iyileşti, hatta bacaklarını da kurtardı.
Bizler eller havada, babamızın iyileşmesini kutlar ve çıktığının ilk gecesi için menü hazırlarken; “aman unutmayalım, patlıcan salatası da yapalım, pek sever” diye düşünürken küt diye bir haber geliyor; “Babanız hastane mikrobu , taburcu edemeyiz bir süre.”
Üzüntün, sinirin tavan yapıyor, neyse bu da geçer derken geçmiyor, şerefsiz hastane mikrobu babanın canına mal oluyor.
Peki, şimdi bu ne?
Kader mi? Zaten öleceği mi vardı?
Vardıysa niye ameliyatta ölmedi, nasıl oldu da bir mucize gerçekleşti, doktorlarını bile şaşırttı?
Eeee o zaman al sana işte bu ihmal; hastanenin ihmali.
Yaz yaz bitmez, düşün düşün, işin içinden çıkılmaz, şahsen ben çıkamıyorum; varsa çıkanınız bir zahmet bana yazınız.
Paylaş