İngiltere'den kaçış-5

En son kızlarla geçirdiğimiz keyifli gecenin sonunda, büyük bir cesaretle Bayan Sayfa’nın evinden gizlice sevgilimi aramamda kalmıştık.

Haberin Devamı

Sabah kalkar kalkmaz okula gitmeden ilk iş yine sevgilimi aradım telefon kulübesinden.

“Selam aşkım, dün gece konuştuğumuz gibi şu andan itibaren bu ülkeden kurtulup yanına gelmek ve seninle evlenebilmek için çalışmalara başlıyorum.”

“Eee nasıl becereceksin?”

“Orasını bana bırak sen. Muah muah, seni seviyorum.”

Ve işe koyuldum, planlarımı tek tek hayata geçirmeye başladım.

İlk önce okulu neredeyse her gün asmaya başladım. Sadece sınav günleri okula gidip, sınav kâğıdıma da sadece adımı soyadımı yazıp sayfaların gerisini hep boş bıraktım.

Bununla da kalmayıp okula gittiğim günler özellikle öğretmenlerin konuşlandıkları yerlerde kendimi yerlere atıp, gerçek dışı panik ataklar geçirip, çantamdan eksik etmediğim parfümümü de gözlerime sıkıp ağlama krizleri yaşadım.

On beş güne kalmadı, beklediğim telefon babamdan geldi;  “Yavrum neler oluyor sana, okulundan mektup geldi. Derslerin rezalet, sınav sonuçların hep “nc” (yani no kredi). Hadi derslerini de geçtim, sürekli panik ataklar yaşıyormuşsun.”

Buraya kadar gayet iyi gidiyordu,  ta ki babam; “Bak yavrum, annenle de konuştum, ben hafta sonu yanına geliyorum. Baba kız biraz dertleşiriz, ha bir de senin okula çok yakın uzman bir psikolog varmış, panik atak üzerinde özellikle çok etkili çalışmaları varmış. Okul müdüründen adını, adresini de aldım, ona da gideriz. Ayrıca müdür bir de bir öğretmen adı verdi, sana ek ders verecek ki notlarını toparlayabilesin.”  diyene dek.

Haberin Devamı

İngiltereden kaçış-5

İşte o an bittim, düşünsenize bu kâbustan kurtulamadığım gibi, üstüne üstlük bir de bir psikoloğum ile bir de özel öğretmenim bunlara eklenecekti.

Yalvar yakar babamı kandırdım, bana on beş gün şans vermesini istedim; “Söz baba, toparlayacağım her şeyi.”

On beş gün hiç panik atak geçirmeyip, girdiğim üç sınavdan da “A” aldım. Nasıl derseniz; gönlünü fethettiğim, öğle yemeklerini ayağına götürdüğüm, sigara masraflarını karşıladığım, bir kaç tane de hediye aldığım Hintli Makabu sayesinde.

Babamdan övgü dolu telefonlar almaya başladım, o kısmı halledince de yeni planlar yapmaya başladım. Ne yapıp ne edip bu diyarı terk edecektim.

Planlarımın başında Bayan Sayfa’nın evinden kovulmak vardı. Zaten Sidem’i oda arkadaşı almam da bir işe yaramamıştı, kendine bir sevgili bulmuş, ayın neredeyse yirmi günü erkek arkadaşında kalıyordu.  Ben ise yine yapayalnız ve korkular içinde.

Evden kovulman ne işe yarayacak diye soranlarınıza cevabım şu, her türlü araştırmayı yapmıştım. Westwickham civarlarında kesinlikle ne kampüste kalacak bir oda ne de öğrenci kabul edecek bir aile vardı.

Kovulmak için ilk girişimim evden gizlice Türkiye’yi arama sayılarımı çoğaltmak oldu. Eşek değil ya bu fatura eninde sonunda gelecekti eve. Ne kadar akrabam varsa aradım, hatır sordum; ilkokul arkadaşlarımı, lise arkadaşlarımı bile ihmal etmedim.

Ve fatura geldi, bir gün sabahın bir körü, Bayan Sayfa avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Odama gelip kapımı yumruklamaya başladı;  “Ayshaaaaa aç şu kapıyı”

Yaklaşık bir saat başımın etini yedi, ödeyeceksin bunu, ayrıca artık seni evimde istemiyorum. O sabah okula giderken her gün yağan yağmur bana ilk kez bir tat verdi. Sevinçten Singing in the rain’i söyleyerek, sırılsıklam olup dans ede ede gittim okula. Okuldan eve döndüğümde kadını yatışmış buldum, hatta güler yüzlü. Sinirinin neden geçtiğini anlamam yine bir baba telefonuyla oldu.

“Ayşe artık sabrımın son limitlerindeyim, üstelik sana çok kırgınım, ev sahibin aradı fatura olayını anlattı. Nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyorsun? Kadına parasını sabah yollayacağım ama benim para kazanmak için eşek gibi çalıştığımın ve bu tutarın ne kadar yüksek olduğunun farkında mısın?”

Nasıl utanmıştım, resmen ineklikti benimki ama gençlikti işte, gözüm sevgilimden başka kimseyi görmüyordu. Sırf sevgili de değildi, anamı babamı, kardeşimi de çok özlemiştim. Adeta sürgünde gibi hissediyordum kendimi; evimi, evimin kokusunu, yatağımı özlemiştim işte. Niye kimse anlamak istemiyordu?

Daha ne yapmam gerekiyordu artık? Okuldan kovulmak, sınıfta kalmak, evden atılmak çare değilse, çare neydi? Tam o sırada aklıma bu işin tek çözümü geldi ama o da çok cesaret istiyordu.

O cesaret bende var mıydı? Vardı be! Ya da yoksa bile o cesareti kazanmam şarttı ama önce yine bir telefon etmem gerekliydi. Kime mi? Sevgilime, çünkü ona da çok büyük iş düşüyordu.

Ertesi sabah okula gider gitmez planımı Figen’e anlattım. “Ciddi olamazsın, nasıl yapacaksın, olacakları düşünebiliyor musun Ayşe, gözün bu kadar mı karardı?”

Tam o kadar kararmamıştı ama kararlıydım; ne yapıp edip karartacaktım.  Tabi ki telefon konuşmasından çıkacak neticeye göre.
Not: Daha önce kaç köşe yazarının başına böyle bir şey geldi bilmiyorum. İngiltere yazılarının devam etmesi için ciddi baskı uyguluyorsunuz bana, hatta kitap olsun diyorsunuz.

Vallahi billahi sevdiniz diye ben de yazıyorum ama sanırım yavaş yavaş sadede gelmek lazım. Bir bölüm sonra ya da en fazla iki bölümde bağlasam diyorum, ne dersiniz? Dedim ya köşenin gerçek sahibi sizlersiniz.

Yazarın Tüm Yazıları