Paylaş
Bütün hayatımın kalitesi değişti.
Nasıl iğrenç bir şey ancak yaşayan bilir.
Adı panik atak, daha önce yazmış, sizlerle paylaşmıştım.
Sokağa çıkamaz oldum, hayat bana dar gelmeye başladı.
Sabah kalkıyorum, hastayım. Akşam yatacağım, hastayım.
Her an ölüm korkusuyla burun burunayım.
Vücudum bütün hastalıkların sinyallerini veriyor.
Başım dönüyor, kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyor, midem sürekli bulanıyor, ellerim kollarım her daim uyuşuk.
Beynim sanki benim değil.
Ve kimseler bana çare üretemiyor. “Hasta değilsin, panik ataksın” deyip kestirip atıyorlar.
İlaçlar fayda etmiyor, terapiler işe yaramıyor.
Kocam artık isyan bayrağını çekiyor.
Hem kendime, hem tüm aileme hayatı zindan ediyorum.
Ve bir gün evde yalnızken bir anda yine bir panik atak krizi geliyor. Evet, bu sefer ölüyorum.
El ayak titriyor.
Hemen aklıma dolaptaki viski şişesi geliyor.
Bir bardağa koyuyorum ve kafama dikiyorum, üç dakika sonra krizden eser kalmıyor. Ve sonraki günler ne zaman kriz gelse ben bunu yapıyor ve rahatlıyorum.
Ama bir süre sonra bu bende bir suçluluk duygusu yaratıyor.
Acaba ben alkolik mi oldum?
Doktora soruyorum;
“Hayır” diyor. “Sadece kötüye kullanmak seninki. Her gün içen, hatta her gün belirli miktarda ve az içen de alkolik değildir.
Bak alkolizm şudur; alkolik sabah başlar içmeye” diye uzunca anlatıyor.
Yani Sayın Başbakanım, alkolik sizin dediğiniz gibi ağzına içki süren her insana denmiyor.
Fatih Altaylı’nın programında öyle dediniz de ben de düzelteyim dedim.
Halkımız yanlış yönlenmesin diye.
Kırarım o şiddet uygulayan elleri
Yetti be, neymiş bu şiddet, ne demekmiş, nereden gelmiş?
Hayatın her yerinde var olması nasıl bir şeymiş?
Ben bir anneyim. Özene bezene doğurduğum, büyüttüğüm, kılına zarar gelmesin diye özen gösterdiğim bir evladım var benim.
Ben o evlada bir fiske vurmayacağım...
Ben o evladın ayağı kayıp düştüğünde uykularımdan olacağım...
Sonra onu bir yuvaya yolladığımda oradaki öğretmen ona tokat atacak.
Evladım sokakta yürürken elin ayısı ona pandik atacak...
Evlendiğinde elin hıyarı benim evladıma dayak atacak...
İşyerinde patronu psikolojik şiddet uygulayacak...
Sonra polisim biber gazı sıkacak, şiddet uygulayacak...
Bunların hepsi benim biricik evladıma yapılacak.
Var ya, kırarım ben o elleri, kırarım.
Yetti be, yetti!
Sayko Ayşe
Kız kardeşim Ayça cadısıyla balkonda oturuyoruz. Sohbet edeceğiz, amaç bu.
Tabii ki konuşmalarımız hep son günlerde yaşanan olaylara takılıyor bir yerde ama konuşmamız gereken başka şeyler de var.
Benim işlerimle ilgili.
Başlıyoruz konuşmaya ve yine çıkıyor kavga.
Neymiş ben hep sinirli, hep agresifmişim, sayko olmuşmuşum ben artık. İnsanlara güvenim kalmamış. İçimde bir psikopat yaşıyormuş.
Şimdi bana bunu kanıtlayacakmış, nasıl mı? Bana bir test yapacakmış.
Hayır diyecektim ama nedense evet dedim.
Neymiş test?
Şöyle...
Son zamanlarda seyrettiğim üç diziyi söyleyeceğim Ayça’ya.
Ve şok “Tamam” dedim, “Ayça, söylemeyeyim, haklısın...” Çünkü durum şu, yani izlediklerim şunlar:
The Following: Ruh hastası, sapık bir seri katil...
Bates Motel: Eski Alfred Hitchcock’un Physco’nun yeni uyarlaması Norman Bates.
Hannibal: Kuzuların Sessizliği, insanları kesen, etlerini yiyen Hannibal Lecter’ın yeni uyarlaması.
Tabi ki bu teste inanmıyorum, sadece gerilim seviyorum o kadar.
Yoksa gayet normal bir tipim Ayça, hatta senden bile daha normal. Böyle salak bir test de duymadım hayatımda, ne seyrettiğimi bildiğinden sen yarattın bunu da!
Paylaş