Hatır için çiğ tavuk

Ah şu arkadaşlık!

Haberin Devamı

Az ve öz dosttan tarafımdır ben. Herkesi hayatıma kolay kolay sokamam, soktuklarımı da ne halt etseler bir yerlere atamam. İşte bu atamadıklarım ve hayatımda yer etmiş olanlar, kendilerine olan zaaflarımı bildiklerinden, arada sırada beni ayak işlerinde tepe tepe kullanırlar. Kendilerine hayır diyemeyeceğim anları da  ezbere bildiklerinden, beni hep o zamanlar ararlar…
Salak gibi boş bulunup tamam oldu, yaparız, ederiz derim bende. Sonra sözümden geride dönemem.
Bu hallerden birini geçtiğimiz gün yaşadım. Sağ kolum, karikatürlerimi çizen, yazı, gün ve geceleri hem msn den hem telefondan aynı anda kavga edip didiştiğimiz arkadaşım Serhat aradı beni, yine ben gevşek iken.
“Ayşe!”
“Efendim Serhatçım!”
“Bak şimdi sana işim düştü acil bana yardım edicen!”
“Eee nasıl edicem? Bu hafta senin yerine ben mi çizicem?”
“Yok ya bir dur, hani ben kiralık ev arıyorum ya…”
“Eeeeee?”
“Ya Ayşecim ev sahipleri bana pek sevecen bakmıyor. Biri taktı dövmeme, bir diğeri küpelerime, pirsingime falan… Kaçırdım canım evleri. En sonunda bir ev yakaladım, ev sahibi kadıncağız olur falan dedi, ama maalesef son soruda onu da kaybettim!”
“Evlisin değil mi?” dedi kadın,
“Ben bekara ev vermem de…”
“Bende evli değilim diyemedim Ayşecim.”
“Eee ne dedin?”
“Evliyim dedim. Hatta daha havalı olsun diye karım köşe yazarı dedim, Allah’tan bir de dedim ki yılın yarısını yurtdışında geçirir.”
“Tamam da Serhat, iyi mok yemişin de, ben bu olaya nerede dahil oluyorum? Sakın düşündüğümü deme….”
“Valla Ayşecim, aynen düşündüğün gibi. Bir saatliğine benimle evlenir misin? Bak bundan sonra seni Agelina Jolie gibi de çizerim, telefonda söz  kavga mavga da yok bir daha…
“Hadi oldu, senin için kabul ettim, sence bizi bir arada gören biri bizim evli olduğumuzu yer mi? Halis Toprak’la, Nazlıcan, Lorelle Hardi kadar uzak tipleriz birbirimizden. Annem hadi bilemedin ablam diye yutturabilirsin beni belki ama eşin olarak imkansız gibi…”
Neyse yapacak bir şey yoktu, ertesi gün ev sahibi hanımla buluşmaya gittik.
Şimdi bu Serhat, rockcı, dövmeli falan bir adam ya, onun yanında böyle hanım hanım bir tip olmaz. Hadi bende ona uyum sağlayayım dedim, giydim yırtık bir jean, altına da uzun burunlu topuklu çizmelerimi. Saçlarımı da havalı havalı salıp, siyah farları da abartarak çektim gözlere, bir de bandana taktım mı kafaya, oldum size Serhat’ın eşi.

Haberin Devamı

Hatır için çiğ tavuk

Haberin Devamı


Emlakçıdan içeri girer girmez keşke bu naneyi yemeseydik diye düşündüm ama artık çok geçti. Çünkü ev sahibi kadıncağız, her halinden mutaassıp olduğu belli olan, beni görür görmez tepeden tırnağa süzen, gayet bilmiş, tipik ev sahibi modelinin kat kat abartılı bir versiyonu idi.
“ Serhat, ben vazgeçtim. Beni alet etme noooolur, “ diye fısıldadım ama Serhat umursamadı, ite kaka soktu beni emlakçıdan içeri. Kısık, kendimin bile zor duyduğu bir sesle,
“Merhaba, ben Ayşe,” dedim.
Serhat lafa girdi hemen.
“Teyzecim, işte sana bahsettiğim eşim Ayşe, kendisi meşhur bir köşe yazarıdır,” dedi gururla.
“Pek meşhur olmasa gerek, ben tanımıyorum çünkü!” dedi kadın.
“ Yok, teyze, Ayşe yurtdışında idi. Şey gazetesinde yazıyordu eeem, kem küm,” diye geveledi bizim akıllı.
Ben hemen kıvrak ve keskin zekamı kullanarak,
“Daily Planet Gazetesi,” diye atladım.
Daily Planet’in, Supermen ve Lois Lane’in çalıştığı hayali bir gazete olduğunu iyi bilen Serhat şöyle bir kıkırdadı ve
“Evet, evet, ben Ayşe’den bir sene önce geldim, o bırakamadı gazeteyi hemen, yeni geldi, şimdi de Hürriyet’e yazıyor,” dedi.
Ev sahibi kadın biraz yumuşamıştı sanki.
“Oh oh maşallah, Allah muvaffak etsin kızım, başarılarının devamını dilerim, Allah zihin açıklığı versin,” dedi.
Birazcık rahatlamıştım, bu iş bir an önce bitse de gitsek diye düşünürken, bilmiş ev sahibi ölümcül sorulara başladı.
“Ayşe kızım, bak şimdi. Bu oğlan belli ki biraz havai. Ama sen hanım bir kıza benziyorsun. Ama devir kötü kızım, hiç kusura bakmayın ama ben kimseye güvenmem. Ben nerden bileyim şimdi sizin gerçekten evli olduğunuzu? Gazeteler her gün neler yazıyor. Göster nikah cüzdanını inanayım, evi de vereyim size!”
Artık, “Eh ama Teyze, insaf yani !” diyecekken, Serhat atıldı ortaya.
“ Mukadder Hanım Teyze, bizim nikah cüzdanımız Ayşe’nin bavullarda kaldı havaalanında, bavullar bir gün sonra geliyor, ben sana söz veriyorum, sonra göstereceğim.”
“Yok, evladım, yok. İspat etmezseniz, hayatta vermem evi,“ dedi Mukadder hanım ve devam etti.
 “Sizin nikah fotoğrafı, tatil fotoğrafınız falan yok mu a oğlum, göster onlardan bir tane sonra verdim gitti evi.”
Hadi bakalım, şimdi ne olacak da buradan nasıl kovulacağız acaba diye düşünürken, bizim Serhat’ın suratında o hınzır gülümsemeyi gördüm. Aslında şaşırması ve paniklemesi gerekirken adam gevrek gevrek,
“ Olmaz mı teyzecim, bak burada birkaç fotoğrafımız var, bunlara bakarsan anlarsın evli olduğumuzu,” dedi.
O anda gördüklerime inanamadım, Serhat çizer adam, çizimlerini photoshopta yapıyor, e ustası da olmuş programın.
Fotoların birinde Serhat’la, Paris’deydik. Arkamızda Eiffel kulesi, bende gelinlik, onda bir smokin. Evet, evet bizdik bunlar. Photoshop sağ olsun…
Bir diğer fotoğrafta, topluca bir aile fotoğrafının içindeydik. Çevremizde bir sürü, kim oldukları hakkında en ufak fikrim olmadığı bir takım insanlar.
Şaşkınlığım belli olmasın diye lafa girme gereği hissettim. Kadının elindeki fotoğrafı işaret ederek,
“Bak teyze bu bizim büyük dayı Muhsin, bu yanındaki de Serhat’ın ortanca amca Necip, kendisi Bursa eşrafından,  toptan kumaş alıp satıyor,”  dediğim anda Necip’in L.A Lakers formasını fark ettim. Allah’tan kadıncağız anlamadı.
“Tamam, o halde ikna oldum evli olduğunuza ama benim evim kıymetlidir. Her hafta bir kere gelip banyodur, mutfaktır kontrol ederim, bir zarar ziyan gelmişse anında nakit olarak tahsil ederim zararı.” 
O an dayanamadım, bütün sahte kimliğimi üzerimden atarak oturduğum yerden fırladım.
“ Heeyt, bu ne yahu? Ev mi alıyoruz, kız mı? Hadi teyze hadi, biz istemiyoruz senin evini. Hadi selametle…” dedim ve Serhat’ı kaptığım gibi çıktık emlakçıdan.
Serhat,
“ Ayşe ne yaptın?” Bakışları atarken bana, hızlı hızlı bindik arabaya. Arkadaşıma moral ve destek vermem lazımdı.
“ Anam, bu böyle olmaz sen gel benle yaşa, beraber yazarız, çizeriz Voltran’ oluştururuz”

Yazarın Tüm Yazıları