Paylaş
Hani nasıl profesör olunca “ne de olsa artık profesörüm” deyip araştırmayı, okumayı azaltırmışsın da pratisyen hekim ne okuyacağını şaşırıp dibine kadar araştırırmış ya, o hesap.
Kızlar “hayır” dedi, “öylesi de var, böylesi de.” Erkekler “hayır” dedi, “öylesi de var ama böylesi daha çok.” Kadınlara laf söyletmem, o zaman ben de diyorum ki “siz de öylesiniz efendim, sadece tipinize güvenip sonra kadınlara hüsran yaşatmayınız.” Aynısı sizler için de geçerli, ben bilmem gerçi, sadece sorduğum kadınlar öyle dedi.
Ben şanslılardanım, bilmem anlatabildim mi?
Yonca’m
Yonca’m; Yonca Tokbaş... Nedense tanıştığımız günden beri ona Yonca’m derim, hâlbuki Ayşe’m, Aysel’im, Aslı’m diye kelam eden tiplerden değilimdir. Neyse oraya daha fazla girmeyeceğim, ikimizin özeli.
Geçen gün Yonca’m “kocalar uzaktayken diyet yapmak daha kolay” diye yazmış.
Doğru da yazmış. Aslında kocalar, sevgililer evden uzakken zaten hayat her durumda yüzde elli daha rahat.
Benim ekleyeceğim kıl-tüy olayı. Epilasyon yaptıracaksın, “uzat da gel” diyorlar.
Yeni bir sistem çıkmış, tüyleri ebediyete gömen o uygulama için de “uzat da gel” diyorlar. Eee evde koca, sevgili varken sıkıyorsa gel de uzat.
Hatta uzatmak ne kelime, baş vermeden, ele gelmeden çaresine bakacaksın.
Bunu da ekleyeyim dedim Yonca’m.
Rejim bahane, kıl-tüy şahane.
Reha’m Muhtar’ım
Reha’ya mesaj attım. “Çok özledim, hadi bu akşam yemek yiyelim” diye.
“Tamam Ayşecik, dokuz buçuk gibi biter yazım, falanca yerde buluşalım.”
Gittiğimde Reha masada oturuyordu.
Evet, o Reha Muhtar’dı ama sanki başka bir adamdı.
Centilmenliğinin, sevgi dolu, ilgili hallerinin üzerine sanki bir şeyler eklenmişti.
Reha bir değişmişti, gözleri başka bakıyordu. Sanki biri gelmiş tüm sinirini, hırslarını alıp götürüvermişti. Ha pamuk ha Reha, kıvamı tam da buydu.
Üç kız babası olmak mı Reha’yı bu kadar değiştirmişti, yoksa bir zamanlar sevdiği kadınların son günlerde yaşadıkları mı diye düşünürken yeni ilgi alanlarından bahsetti, Quantum, nlp, tasavvuf vesaire...
Sonra anladım ki uzun süredir bunlarla ilgilenir olmuş, hatta işin uzmanlarına bile yaşam koçluğu yapmaya başlamış. Eh buna şaşmadım tabi, neticede o Reha.
Onunla bir saatlik yemek bana harika geldi.
Danıştım, sordum, sıkıştırdım yazılarıma, hayatıma dair.
Bıkmadan anlattı, durdu.
Ayrılırken “yahu seni ne çok özlemişim” dedim, “ne çok.” Sarıldık; sanırım bir ömür boyu da birbirimize hep sarılacağız.
Hayatıma giren en son adam
Bayılıyorum ona. Bir tesadüf eseri girdi hayatıma. Geçen hafta yazmıştım ya bir detoks kliniğine gittiğimi, daha 24 saati doldurmadan da kaçıverdiğimi. Sonra ne olduysa oldu, eve dönünce salaklığım başıma tak etti.
“Senden” dedim “olmaz bir halt, madem gitmiştin, kalaydın ya. İki gün içmesen, yemesen ölmezdin ya.” O zaman ne yapacaksın, bu işe kaldığın yerden devam edip şu detoks haltına bir şans daha tanıyacaksın.
Ama nasıl, nerede? Herhalde kaçtığın yerde değil. İşte o an aklıma düştü Ender Saraç.
Ha niye Ender? Zaten onun kliniğinde yemiştim ilk botoksumu suratıma Alp Mamak’tan. Aldım randevu, “Kliniğe gelme, Kür’e gel” dedi. “Kür neresi?”
“Benim sağlıklı beslenme lokantam, Metro City’de, gel öğlen, yemek yiyelim.”
Gittim. Harika bir yer, mönü yıkılıyor, her şey düşük kalorili, sağlıklı ama inanılmaz da lezzetli. Birer acılı lahana çorbası içtik, sonra somon köftesi ve mercimek püresi.
Arkadan özel bir çay ve iki dilim kek. Kek enfes ama kalorisi sıfır, ha bir de ayıptır söylemesi barsaklar için bir mucize. Bir saat içinde kabızlığa da çare.
Sonra gittik kliniğe. Yağ oranımdan tutun, kaslarıma maslarıma kadar baktı Ender. Sonra girdik astrolojiden, çıktık Esma-ül Hüsna’dan.
Nasıl hafifledim, anlatamam. Artık orası benim ikinci evim. Ender sayesinde şu günlerde bir detoks manyağı oldum, çıktım.
Bu cuma Kür’e gidip, mutfağa girip yemeklerin sırrını öğrenme niyetindeyim. Tabii nasıl becereceğim, nasıl içeri dalıvereceğim şu an bilemiyorum. Ama dedim ya hayatıma giren en önemli erkeklerden biri oldu, çıktı Ender. Dostluğu da cabası.
Paylaş