Paylaş
Yok artık dedim! Hadi perdede haklısın tembellik ettim, ama alemin kiralık evini yıkacak boyutlardaki delilik beni bile geçer.(Aslında çocuğa kızmamam lazım, deliliğimin boyutları sınırların çok üstünde olduğundan, ya tutarsa dedi ve teklif etti.)
En son birbirimize attığımız pis bakışlardan sonra kötü kadın anne Ayşe ben ve Begüm odalarımıza çekilip kapıları çarparak kavgamızı sonlandırdık.
Laptop kucağımda acaba ne yazsam derken, birden kendi kendime dedim ki “Kızım al sana işte konu! Odaları yazsana!”
Oda kelimesi “Od” dan türemiş, ateş yanan yer manasında.
Bizim evde yaşanan oda krizinin alası ülkemde yaşanıyor ya…
Terörist başıyla başlamadı mı bu kriz? Beyefendi odalarını beğenmediler, küçükmüş, havasızmış, ayrıca uyuyamıyormuş çünkü çok gürültü varmış… Adam haklı şimdi, sayın demeyi biliyorsunuz adama, eee o zaman odasını da dekore ettirmeniz gerekmez miydi, şöyle en ünlüsünden bir mimara? Hatta ve hatta tasarım koltuklar bile konulmalıydı bence…
Buradan geçiyoruz mühürlü ve sırlarla dolu kozmik odalara. On yedi haneli şifrenin yanı sıra parmak izi ve yüz tanıma yöntemiyle açılıyorlarmış.. Bir savaş durumunda önemli kişilerin nasıl korunacağı planları bu odalarda bulunuyormuş. Milletin başını sokacak bir odası bile yokken, sadece bazı sırları saklamak için oda işgal etmek bana abes geldi biraz. Bu sırlar dolaplarda saklansa mesela adı da “Kozmik dolaplar” olsa… Gerçi dolap da bir odada olacak değil mi derolmadı başka odaya geçerim…
“Panik Odası” denen bir şey var bir de. Bir afette, hırsızlık olayında, ya da saklanmayı, korunmayı gerektirecek her koşulda içine kaçıp kendini ve yakınındakileri koruyabileceğin… Arıyorsun, gelip sana çelikten,altı-yedi metrekarelik, kırılmaz - bükülmez bir yaşam alanı oluşturuyorlar. İçinde ihtiyacın olan her şey var: Telefon, internet, yiyecek, içecek… Hatta filmi de yapıldı bunun, Jodie Foster oynadı…
Son günlerde bizi ilgilendiren en önemli odalardan biri de Güldal Mumcu’nun odası… Meclis Başkan Vekili olan bir hanımın odasına dalınıp bir nevi kulak çekildi. Sonrasında da zaten ortalık karıştı..
İşte bu durumda denecek şey:“Her kim olursan ol, bir kadının odasına girerken iki kere düşün.”
Ayrıca, odalar sanatçıları her daim etkileyen mekânlar olmuşlar. Van Gogh’un ,Arles şehrindeki odasını çizdiği resim, ressamın başyapıtlarından biri. Mavi duvarları , sarı yatağı, pembemsi parkeleri ile kendi “ Oda” sı işte!Kalesi…
Üstad Edip Cansever ise şöyle anlatmış odayı;
“gün günden odamın şeklini alıyorum
işliyorum bu iniltili varlığı yeniden
kimbilir, duyuyorum yazgısını belki de
kuru bir dal parçasını içinden yiye yiye
dal olan bir böceğin o garip yazgısını
ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe”
Otel odalarını da es geçmemek lazım. Ağızları olsa konuşsalar yer yerinden oynar… Bugün sokakta elini kolunu sallayarak gezen bir sürü insan rezil rüsva olur. Kendilerini hayatları boyunca bir odaya kapamak zorunda bile kalabilirler der, yazımı bazı sanatçıların odalara dair şarkılarından kısa cümlelerle bitiririm…
“Odalarda, ışıksızım, viraneyim…”
“Ben senin hayatından gittim oğlum
Hadi dur o sarı odalarda durabilirsen”
“Bu manzaralı odada, o bizim son gecemizdi..
Uykudan önce bir damla gözyaşı dökmeyi unutmayınız yazdık duvarlara”
“Bir Oda Yaptırdım Hurma Dalından
İçini Döşettim Acem Şalından
O Da Benim Değil Ahbap Malından.”
“Odam kireç tutmuyor
Kumunu katmayınca
Sevda baştan gitmiyor
Sarılıp yatmayınca”
“Odasına girdim fincan elinde
Saatin kordonu ince belinde”
Paylaş