Paylaş
Hatta önlemimi aldım, içimi de bu işin profesyoneline döktüm, her şeyi anlattım.
“Bakın” dedim...
“Ben böyle hırs, sinir minir yapmazdım, eskileri tarih tarih yazıp kurcalayıp hortlatmazdım.
CSI New York, Miami, Las Vegas dizilerinin tüm sezonlarını izledikten sonra yatağa yatıp hayaller kurmazdım.”
“Annem bile korkar oldu” dedim, “dahası geçen gün şey ettim...” (bak yine yazamıyorum ki işte)
Eh profesyonel bunu da duyunca önce, “Aaa ama bu da ayıp olmuş, yaşınıza yakışmamış” dedi ama hepsi normalmiş, içimde her şey birikip patlama raddesine gelmiş. “Git gez, haftaya yine gel” dedi, ha bir de ekledi “aman” dedi, “üzmesinler seni, iyi davransınlar, e mi?”
Neyse bu sabah çıktım gezmeye, ilk önce toplantım vardı bir kanalda, Süveyş Kanalı’nda.
Çünkü sinir geldi kanallara gidip toplanıp toplanıp durmaktan bana.
Anlattılar, “he” dedim, çıktım. “Üzmeyin” dedim, “olacaksa işim bir zahmet arayıverin.”
Sonra yine gezdim.
Ama baktım biraz daha gezersem ay sonu olduğundan başım dönecek.
Zaten yazı da yazmam lazım, dedim ki git zıbar meşhur kahvecinde, bekle ki bir şey geliversin aklına diye.
Gelmedi. Aklıma gelen tek şey CSI’in bölümleri, 250 bölüm izlemişim yedi günde.
Kitapçıya attım kendimi, burun burunalar dükkânlar.
Allah mı acıdı ne, bir anda yumuşadım, ay dizlerimin bağı çözülüverdi, içeride Bocelli çalıyordu.
Valla şakaysa ne olursam olayım, annemin arkadaşı da oradaymış tesadüfen, şaka yaptı bana, çok da güldük beraber.
“Ha ha ha Ayşe, ağzın açık kalmış, sinek girecek.”
Bu kadın oldum olası komiktir zaten, kocası çok şanslı, çok.
Ağzımı kapadım, yumuşamış her yanım komik kadın sayesinde, eski kıvamıma gelince başladım kitaplar arasında gezinmeye.
Ve işte gerçekten değiştiğimin ikinci işareti kişisel gelişim, parapsikoloji bölümünün önünde kendini gösterdi.
“Ne düşünürsen onu yaratırsın”: Get len, get...
“Sen dünyasın”: Sen de ....!
“Hayata her zaman gülümse”: Gülümseye gülümseye düştüm zaten bu .......!
“Kuantum sıçrama”: Valla bir sıçrayasım var ki şurada ....!!
“İyileştiren nefes”: Bir nefesle her şey değişecek öyle mi?
Bir dolu kitap, hepsi gözümün önünde uçuşmaya başladı. Öyle birden bire nasıl dokundular sinirime.
Yahu ben değil miydim bunları ve nice yüzlercesini alıp okuyan, uygulayan? Kendimden ürktüm o an.
Komik momik gözükse de valla ürkütücü gelinen durum aslında.
Başka kitaplara bakayım dedim, bir yemek kitabı aldım elime, arkada Bocelli yine “Love in Portofino” çalıyor.
Bu sefer yazara kızdım, bir pilav yapmış, karidesin içine bilmem ne koymuş, rezalet.
Sırf değişik olsun diye, sırf kitap olsun diye işte.
Öbür yemek kitabında çorba tarifleri var, içindeki malzemelerden bir tanesini bizim vatanda bulana bir günlüğüne köşemi vereceğim.
Radika çorbası, bak ne güzel, her Türk erkeği haftada iki zaten bu çorbayı ister.
Derdimin tüm kitaplarla olduğunu anladıktan sonra gözlerimin içine bakan kitapçıya da ayıp olmasın diye hem Bocelli’nin CD’sini aldım hem de kitapçıda bugün beğendiğim beni rahatsız etmeyen tek kitabı, “Kadim Cadılık Öğretisi”ni...
Düzelirim değil mi?
Aslında özümde çok iyiyimdir ben ama işte bazen çok şey birden oluyor, aniden taşıyor insan, taşıyoruz.
Ama geçecek, benim gibi yapın, ti’ye alın kendinizi, daha kimse sizi almamışken.
Biraz da izin verin kendinize, yaşayın, hakkınız var sıkıntınızı da yaşamaya.
Çıkın gezin, gezin, sokakta tek başınıza, kitapçıda...
Ben gibi öyle umursamazca, salakça bir şeyler yapın valla, iyi geliyor insana.
Yoksa durmuyor bu beyin bazen. Şarkı diyor ya “durdurun dünyayı inecek var”, beyin de diyor bazen durayım biraz, dinleneyim iş işten geçmeden.
Paylaş