Paylaş
“Evet Ayçacım, bir nevi randevu, Oscar törenini izleyeceğim, hadi artık şu yemek bitsin de gideyim.”
Milletin ağzına lokmaları dizdim ve koştur koştur eve geldim. Oscar’ı şöyle yayıla yayıla, rahat rahat seyredeyim diye pijamama el atmıştım ki gözüme onun hemen altında duran yerlere kadar, kırmızı, bel bölümü drapeli, sırtı açık pazardan aldığım geceliğim ilişti.
“Ya hu Ayşe” dedim, “hadi gel bunu giy, ayağına da ayıcıklı değil, fiyonklu terliklerini geçir, saçlarını şöyle bir attır, makyajını silme, hatta tazele, bu sene Oscar’ı yıldızımsı bir havada izle. Zaten şimdi taş gibi hatunları görüp yine delleneceksin, bari havan olur ucundan az birazcık.”
Allanıp pullanıp salona indiğimde Begüm; “Anne dedim sana yemekte votka içme diye, alışık değilsin. Bak üç bardakta kafayı yedin, bu ne hal?” dedi.
“Gayet iyiyim, hadi sen yat bakayım, sabah okul var.”
Begüm’ü de şutlayınca kuruldum televizyonun karşısına. Başladı kırmızı halıya ünlüler yağmaya. Biraz taş hatunlara ve yakışıklılara bakıp “ah, uh” çektim sonra bir an ne olduysa aklım Amerikalı’nın Oscarları’ndan kaydı, benim Oscarlar’ıma geldi.
Bir an şöyle düşündüm; “Ya hu şu hayat zaten bir senaryodan ibaret değil mi?
Bu koca senaryonun içinde de binlerce film yok mu? Yaşadığımız sürece her birinin içinde bir rolümüz yok muydu? Bazen başrol oynadığımız, bazen tek bir sahnelik göründüğümüz, bazen yardımcı karakter olduğumuz yalan mı?
İşte böyle düşünürken aklıma kendi filmlerim ve kendi Oscarlar’ım geldi.
Liseli kızlar...
Aynı okulda okuyan yüzlerce genç kız, hayata dair her şeye pespembe bakar, çılgınca eğlenir, hiçbir şeyi dert etmezler; hayat da hep böyle geçecek sanırlar. Burada başrol yok, çünkü o günlerde hırslar da yok. Bütün kızlar başrolde, buradan bana düşen Oscar “Saf ergen Oscarı” (müzik: Grease filmindekilerin hepsi)
Gelinlik...
İki kişi birbirlerine delice âşık olur, gider bir yemin eder, “Ömür boyu; iyi günde, kötü günde beraberiz” der, evetleri çakar.
Film duygusal başlar, ellerde mendil bu aşk ancak öyle izlenir ama film ilerledikçe gerilim artar, adeta korku filmine döner. Başrollerde elbette bir kadın bir adam vardır, yardımcı rolde ise genellikle başka bir kadın.
Buradan bana gelen Oscar; “Enayinin dümbeleği Oscarı”
Kocama giden Oscar ise; “Uyanık Necmi” (müzik: Meryl Streep Jack Nicholson, Heartburn’den itsy bitsy spider)
Yaşama tutunma...
Burada kadın genç yaşta eşinden ayrılır, o da yetmez gibi babasını da kaybeder. Sudan çıkmış balık gibi bir o yana, bir bu yana salınır durur.
Tahtı ve asası elinden alınmış kraliçe gibidir ve adeta sürgündedir. Onu hayata bağlayan tek şey biricik kızıdır. Bu genç kadın bir süre debelenir durur. Sonra bir gün aklı başına gelir, hayata karşı ayakta durmaya karar verir.
Adeta kendini küllerinden tekrar yaratır. Başı, elde mendil ile seyredilecek tatta başlayan film ilerledikçe adeta komediye dönüşür.
19’una kadar ana baba,19’undan 35’ine kadar koca hegemonyası altında yaşayan kadın iş başa düşünce her işi kendi halletmeye başlar, hatta iş hayatına atılır, burada seyircinin ellerinde yine mendiller ama gülmekten ağladıklarından.
Burada başrolü kimselere kaptırmam. Filmi başından şu ana kadar getiren benim, sonu ne olur bilemem ama kendime verdiğim Oscar; “Helal olsun len Ayşe Oscarı” (müzik: Kill Bill filmi, Bang bang i shot you down)
İşte tam bunları yazarken gözüm bir anda yine televizyona takıldı. En iyi kadın oyuncu ödülü anons edildi, ayağa kalkıp dudak parlatıcımı tazeledim, saçımı bir sağa bir sola savurdum, yıldızımsı havam sönmesin diye.
Son ödüllere bakıp son bir cümle daha yazıp yatacaktım ki kapı çaldı, açtım elinde gazete ve ekmek, bizim Süleyman. Beni bu saatte, bu kılıkta görünce çocuğun gözleri yuvalarından fırladı.
“Abla iyi misin? Tübe tübe, dur dur ben akşam eve gidince anamı alıp geleyim de seni bir okusun, üflesin; kesin nazar var sende.”
Ya okur dostlarım işte böyle, son cümleyi yazar, ev ahalisini daha fazla meraka gark ettirmeden ben yatarım.
Şu hayatta eğer birilerine bir faydam dokunabiliyorsa, birilerini sevindirip mutlu edebiliyorsam, yaşlandığımda göçüp gitmeden birileri bana “Yaşamı boyu insandı Oscarı”verirse, evladım “Yaşam boyu ana Oscarı” verirse, eh daha da başka Oscar istemem.
“Not: hapishanede doğan Yağmur bebek ve annesi artık devlet koruması altında. Bugün çok sevinçliyim, sağ olun Sayın Bakan Selma Aliye Kavaf, sağ olun Sayın İlhan Deneri.
Yardım etmek için epostalar atan siz duyarlı okur dostlarıma da teşekkürler. Sizleri gelişmelerden haberdar edeceğim.
Paylaş