Babalar Günü

Önümüzdeki hafta Babalar Günü, onun iki gün sonrası da benim babacığımın doğum günü.

Haberin Devamı

Bu nedenle bu hafta köşemi babacığıma; Tekin Aral’a bırakı
yorum.

Çiçek Pasajı

Sizlere bir süredir azıp nasıl bir gece kuşu olduğumdan söz etmiş, sabahlara dek sürttüğüm mekânları anlatmıştım.
Bu arada bir gece de arkadaşım Ziya’yla birlikte uzun süredir gitmediğim Çiçek Pasajı’na gidip hasret giderdik, biraz da Beyoğlu kaldırımlarında dolandık. Ziya, benim yıllardır Kana-da’da yaşayan, çok sevdiğim çocukluk, delikanlılık arkadaşımdır.
Birkaç yıl var buralara gelemiyordu.
Geçenlerde geldi, geldiği gün de soluğu gazetede, bende aldı.
Ben tam eve telefon edip Ziya’nın geldiğini, akşam eve yemeğe getireceğimi söyleyeceğim, Ziya “Yahu şimdi İnci’ye iş çıkarma.
Boşver evi falan, seninle şöyle bir Pasaj yapalım, yıllardır gözümde tütüyor, eski günleri anarız” dedi.
Ziya’nın “anarız” dediği eski gün, 40 yıl önce Pasaj’da sopayı yediğimiz gündü...
16’lı, 17’li yaşlarımızda bir gün Ziya’yla Çiçek Pasajı’na gitmiştik. Benim Pasaj’a ikinci gidişim, hayatta da ikinci kez içki içişimdi. Ziya’yla ikişer votkalı Arjantin birayı fondip yaptık. 

Ziya, üçüncü votkalı Arjantin’i bir saattir patates tavayı getirmedi diye bize bakan garsonun başından aşağı boca etti. Meydan dayağı da ondan sonra başladı.
Sanki oranın garson taifesi yetmiyormuş gibi, bir de yan meyhanelerden “memleketli” garson desteği geldi. Feci bir sopa yiyip, birkaç insan evladının  araya girmesi sonucu ölümden  zor döndük.
Beyoğlu adına, “Aah ah! Nerede lan bizim o eski Beyoğlu’muz?” diye salya sümük zırlamanın anlamı yok.
Burada karınca kararınca bir alay olumlu icraat yapılmış; kitapçılar, sergi salonları, Batı usulü şık minik kahveler, restoranlar açılmış. 
Beyoğlu üç-beş yıl öncesine göre elden geldiğince güzelleştirilmeye çalışılmış.
Zaten bu konuda cansiperane bir biçimde çalışan bir de “Beyoğlu’nu Güzelleştirme Derneği” var.
Üyelerinin çoğunluğunu da sosyetemizin ünlü hanımları oluşturuyorlar.
Bu hamiyetperver hanımlarımız kendilerini güzelleştirmeden arta kalan tüm zamanlarını Beyoğlu’nun güzelleşmesi için harcıyorlar.
İşin şakası bir yana, derneğin Beyoğlu adına yaptığı olumlu bir alay şey de var.
Ama iş mekânı güzelleştirmekle bitmiyor ki. Orada gittikçe çirkinleşen insan yapısını nasıl güzelleştireceksin ki?
Beyoğlu kaldırımlarında saç sakal birbirine karışmış birtakım adamları çevirip, yüzlerine allık, pudra mı süreceksin?
O gece Ziya’yla Pasaj’a doğru yürürken örneğin bir karayağız arkadaş, af buyurun “Clinton”unu çıkarmış bir kitabevinin yan duvarına işiyordu.Neyse Pasaj’a geldik...

O gece Ziya’yla Çiçek Pasajı’nda çok keyifli bir gece geçirdik.
Ve Pasaj’a kadın çorabı ve oyuncak satıcıları sökün edince, “vakittir” deyip kalktık. Şimdi, “Bu kadın çorabı ve oyuncak işi de nedir?” diyeceksiniz. Anlatayım...
Aslında bu bizim Türk milleti kadar uyanık, cin bir toplum inanın dünyada yoktur.
Aptal sandığınız, hiçbir şeye benzetemediğiniz adamlar bile en hasosundan birer çarıklı psikologdur.
Çiçek Pasajı ve civar meyhanelerde bu kadın çorabı ve oyuncak satma işi ben bildim bileli sürer gider. Bu satıcı takımı, meyhanelerin kapanma zamanına yakın, milletin kafayı iyice bulduğu saatlerde piyasaya çıkarlar.
Ve o külotlu kadın çorapları, zilzurna sarhoş sakallı bıyıklı bir alay adam tarafından kapışılır.
Çünkü hepsi eve gitmeleri gerekirken, feneri Pasaj’da söndürmüşlerdir.
Karıdan yiyecekleri zılgıtın şiddetini azaltmak için külotlu çoraptan medet umarlar.
Kapıdan girerken terliği yemeden önce içeri o külotlu çorabı uzatırlar.
Oyuncak ise “Lan ben, beni evde bekleyen yavrumu nasıl ihmal ederim?”in diyetidir. O oyuncağı da genelde mışıl mışıl uyuyan çocuğu gecenin bir vakti ayağa dikip vermeye kalkışırlar.

Anlayacağınız “Pasajcılık” zor zanaattir. Neyse o ara ben de bir külotlu çorap aldım. (Yahu espri yapıyoruz tabii.) Ziya’yla çıktık Çiçek Pasajı’ndan.
Çıktık ki, Galatasaray Lisesi’nin önünde bir kavga, neredeyse kan gövdeyi götürüyor.
Derken polis ekipleri geldi, duruma hakim oldu.
Sorduk. Pilavcı kavgasıymış. 
Beyoğlu’nda yıllardır arabada seyyar satış yapan “nohutlu pilavcılar” vardır.
Bu pilavcılar da fraksiyonlara ayrılmış, nohutlu pilavcıların karşısına etli pilavcılar çıkmış ve aralarında her gün kavgalar çıkıyormuş.
Yahu pilavcı arkadaşlar, şu kritik günlerde kavgayı bırakın, el ele verip birlik olun, aranızda bir koalisyon kurun.
İnanın şu ara memleketin size çok ihtiyacı var.

Yazarın Tüm Yazıları