Paylaş
Kediler tarafından sıkça tırmalansam da, bir seferinde tek gözümü kaybetmem mevzu bahis olduysa da, sayelerinde bir kaç sefer göbekten kuduz aşısı yediysem de onlara olan ilgimden hiçbir zaman vazgeçmedim.
İlerleyen yaşlarımda onun bunun kedisini köpeğini ya da sokaktakileri sevmek beni kesmeyince, evimize bir hayvan alınması için türlü girişimlerde bulundum. Babam bu duruma çok soğuk bakmasa da, Bayan Rotenmayer annemden hiçbir zaman vize çıkmadı.
Yıllar geçip evlenince; “Tamam” dedim, “Artık kimse karışamaz bir hayvan alacağım.” Bir gün Bağdat Caddesi üzerinde bulunan bir hayvan mağazasına girdim. Dükkân sahibine durumu anlattım; “Evime hayvan almak istiyorum ama kocamın da görmesi lazım, onu buraya getirmem imkânsız, size adresimi versem; şu beğendiğim maymunu, Boxer cinsi köpeği, az da olsa konuşan şu papağanı ve de şu Van kedisini bu akşam bize getirebilir misiniz?”
Bu durum adama biraz tuhaf geldiyse de, kabul etti.
Akşam kocamla playstationda futbol maçı yaparken kapı çaldı. “Bak sakın kızma kocacığım, sana bir sürprizim var.”
Kapıyı açtığım an kocamın suratı görülmeye değerdi. Bütün hayvancıkları eve aldım, maymunu da kocamın kucağına verip; “Hadi aşkım şimdi bir tanesini seçiyoruz” dedim.
“Ayşe şu an hemen seçmeyelim, bu gece biraz düşünelim, yarın beyefendiyi arar kararımızı bildiririz.”
Adam gitti, biz başladık kavgaya; alır mısın-alamaz mısına. Kocam olmaz diyordu, hayvan mayvan yok.
O gece küs uyuduk ama tabi ki yılmaya niyetim yoktu. Hadi anneme söz geçirememiştim tamam ama elalemin adamının benim hayvan sevgime müdahale etmeye hakkı yoktu.
Sabah ilk iş yine aynı mağazaya gittim, bu sefer yanımda babamın bana verdiği “ne olur ne olmaz parasıyla”. Aynen tahmin ettiğiniz gibi hayvanlardan birini, Boxer köpeğimi alıp evime geldim. Akşam evde fırtına kopacağını bildiğimden, kocamın en sevdiği yemekleri yapıp romantik bir sofra da kurduktan sonra, üzerimde en seksi elbisemle başladım kocamın eve gelmesini beklemeye.
Sonuç maçı kazanmıştım, eh kadının fendi....
Ama kocamın bir şartı vardı; “Evin içine kaka, çiş yaparsa anından gidecek bu hayvan ona göre.”
Kaka, çiş ne ki; kanlı ishal bile oldu bizimki, yani Boxie ve on gün sonra beklenen konuşma gerçekleşti; “Ayşe bak çok ciddiyim ya ben ya köpek!”
Boxie’yi geri verebilmem mümkün değildi, anneme gidip yalvardım; “Ne olur siz alın.”
Ağlamaktan şişmiş gözlerimi görünce kıyamadı; “Peki” dedi. Boxie’yi anneme emanet ettim, evime doğru yoldayken bu trajikomik duruma hem ağladım hem güldüm. Çocukluğum boyunca hayvan aldıramadığım baba evime köpek alınmış, evlenince her istediğimi yapabileceğimi sandığım kendi evimden ise bir köpek gitmişti.
Kocamla bir süre soğuk takıldık, aramız düzelmeye başlayınca yine aynı mağazaya gittim. Küçük bir hayvan alırsam laf etmez diyerek kendime bir sincap aldım adını da “Mokok” koydum.
Mokok kafeste yaşadığından koca boykotuna maruz kalmadı ama bir yıl kadar bizimle yaşadıktan sonra, kafesi açmayı başararak, oturma odasındaki koltuğun yarısını kemirdiği için yeni evi olan Fenerbahçe Parkı’na gözyaşları arasında şutlandı.
Yıllar geçti, bundan 11 sene evvel babamı kaybettim. Babam gidince babama aşık olan Boxie de bir ay içinde göçüp gitti.
Bir süre sonra bahçeli bir eve taşınmaya karar verdik, bir de kızımız olmuştu ilköğretim çağında. Hal böyle olunca ana kız 2’ye karşı bir babayı yendik. Eh bahçemiz de vardı artık; biricik Goldenimiz Ginger’ı aldık. İlerleyen zamanda Ginger’in bir de oğlu oldu, eh onu da aldık tabi.
Bundan 3 sene evvel yuvamız çatırdamaya başlayıp boşanma kararı aldığımızda evlerimizi ayırdık. Küçük de olsa yine bahçeli bir ev bulmak zorundaydım, Gingerla Buffy’i bırakamazdım.
Ana kız yeni evimizi hazırlarken kızım Schpitz cinsi bir köpek istediğini söyledi, neymiş minikmiş. Hayır dememe rağmen sağolsun annem; “Ben bu köpeği torunuma hediye alacağım” dedi. “Zaten çocuğun psikolojisini bozdunuz, onunla ilgilenir biraz, kafası dağılır.”
Cazgır mı cazgır, tüylü mü tüylü Rain de geldi mi eve, olduk evlere şenlik. Aradan altı ay geçti, Ginger’ın kanser olduğu ortaya çıktı. Bizim evi hüzün sardı. Sabahlara kadar başında bekledik, ellerimizle besledik ama maalesef on gün içinde Ginger’ı kaybettik. Yaşayan bilir büyük bir acı.
Ginger gideli bir hafta olmamıştı ki, ne kadar üzgün olduğumuzu gören kuzenim Gamze bir gece elinde hediye olarak yavru bir kediyle geldi. Artık başka hayvan istemediğim halde Mia’nın güzelliğine ve masumiyetine karşı çaresiz onu da eve aldım.
Mia büyüdükçe kediden çok bir pantere dönüştü. Evin tümüne hâkim oldu. Kendi koltuğuna kimseyi oturtmadı, oturanı tırmaladı, asla kuma tuvalet yapmayıp canı nereyi çekerse oraya yaptı. Önüne konan kaptan su içmeyi reddetti, sadece bardaktan su içti.
Benim onu neredeyse kapıya koymaya niyetlendiğim günlerden birinde bir de hamile kalmadı mı? Kaldı; bundan iki ay evvel bir gece kucağımda otururken de bir anda yanımda patır patır doğurdu mu? Doğurdu; tam üç bebek.
Bebeklerin hepsi birbirinden güzel diye, Mia onları göremediğinde sürekli ağlıyor diye, bebek kedileri de veremedim mi? Veremedim tabi. Sanmayın ki bitti çünkü bitmedi. 25 eylül bizim kızın doğumgünü.
Peki, babasını kandırıp kendisine ne aldırdı? Doğru bildiniz; yine bir hayvan. Chihuahua, kola kutusu büyüklüğünde bir köpek. Şu anda da bu bebek kucağımda uyuyor. Ona da kıyamadım haliyle, o da kaldı. Bu gidişle ya kafayı yiyeceğim ya da bizim eve hayvanat bahçesi muamelesi çekip halka ziyarete açacağım, hiç değilse yemek paralarından yırtarım.
Paylaş